Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

İLK YAPAY UYDUNUN FIRLATILMASI

> 1 <

Blade IV

grup tuttuğum takım
Albay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 8324 ileti
Yer: İstanbul
İş:
Kayıt: 22-05-2006 06:51

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #89530 13-07-2006 16:38 GMT-1 saat    
Gazetelerin manşeti böyleydi "Ruslar peyk attı. Ay artık yalnız değil....."

O zamanlar henüz Atatürk'ün "Muasır medeniyet seviyesinin fevkine vasıl olmak" cümlesi "Çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne ulaşmak" tümcesine dönüştürülmediğinden "Uydu" denmez "Peyk" denirdi. 1957 yılının 4 ekim gününün ertesinden bahsediyorum. Yani olay ikinci dünya savaşının bittiği ve Clarke'ın makalesini yazdığı 1945 yılından sadece 12 yıl sonra gerçekleşmişti. Türkiyedeki gazetelerin ve radyo haber bültenlerinin gündeminden de haftalarca düşmedi. Peyk, Kazakistan'ın Baykonur'daki (daha sonra adı Kozmodrom olacak olan) kompleksinden fırlatılan bir R-7 roketinin içindeydi. Habere göre bu roket daha önce hiçbirinin yapamadığı birşeyi başarmış, insan yapımı ilk uyduyu düşük yer yörüngesine(LEO) yerleştirmişti.
Adı "Sputnik" rusça'da "yoldaş" aynı zamanda "peyk(uydu)" demek. Soldaki resim bütün türk gazetelerinde de yer almıştı. Peyk'in tümü bir plaj topundan daha büyük değildi. Parlak gümüş rengi bir küre. Yaklaşık 58 cm çapıyla, 4 tane anteniyle ve 83.5 kg ağırlığıyla yapabildiği bütün iş muntazam aralıklarla dünyaya anlamsız bip bip sinyalleri göndermekten ibaret idi.. İnsanoğlu ilk defa yukarıya birşey atmış ve o şey geri gelmemiş, dünyanın etrafında dönmeye başlamıştı.
Clarke'ın "Eskiden dünyanın yörüngesinde sadece bir tek ay vardı" şeklindeki ifadesi bizim gazete manşetlerinde de yeraldı. Sanırım bir tek anneannem olayı benden duymuştu. Görmüş geçirmiş bir "Müdde-i Umumi hanımı" olan anneannem olayı dikkatle dinledikten sonra; .."Get lan, Siz de inanıyonguz mu?".. demişti.
Onca Deccal ve Yec'üc-ü Mec'üc hikayesi dinlemiş ve anlatmış olan büyük annemi bu olaya inandırmak hiç de kolay olmadı. Bereket, türkiyeden de uyduyu çıplak gözle görebildiğini, ve sesini radyosuyla bizzat doğrudan alabildiğini iddia edenler oldukça fazlaydı. İddia edenler diyorum çünkü o sırada ne uydunun günün hangi saatinde gökyüzünün neresinde olduğunu doğru dürüst hesaplayabilenler ne de o frekanstaki yayını alabilecek radyosu olanlar ortalıkta görünmekteydiler. 3222 sayılı telsiz kanunu nedeniyle amatör radyoculuk suç olduğundan henüz Türkiye daha radyo amatörleri cemiyeti bile kurulmamış durumda idi. (8 yıl sonra 1965'de kurulabildi)
Sputnik uydusunu dünya etrafında dönmekte iken gözlemleme veya sinyallerini dinleme imkanı bulanlar açısından bu insanların ağzını açık bırakan bir mucize gibi idi. İnsan yapısı bir cismin gece vakti gökyüzünde iz bırakarak geçmesi insanlara "eğer bu bile yapılabiliyorsa artık herşey yapılabilir" dedirtmekteydi. Rusların da tam istediği zaten buydu. Rus ekibi kürenin büyük bir titizlikle parlatılmış olmasını ve bu şekilde çıplak gözle bile görülebilmesini sağlamak için çok uğraşmıştı. Gönderilen bip bip sinyalerinin de amatör radyo meraklılarının bile kolayca alabilecekleri düşük frekansta olması sağlanmıştı. Bu şekilde olabildiğince çok sayıda insan uyduyu gözlemleyebilecek, sesini duyabilecekti. Ancak devlet olarak yapılan işin öneminin tam da farkında sayılmazlardı. Fırlatmanın ertesi günkü Pravda gazetesinde olay sadece birkaç paragrafla anlatılmıştı. Manşette uydudan bahis bile edilmemişti.
Anneannem sonunda bu peyk işine tam olarak inandı. Geceleri karanlık gökyüzünün uzak noktalarına göz gezdirir orada uzakta bir noktaya takılarak "Hah işte orada" der, Ne orada ? deyince de "Peyek" derdi.
Ama daha sonraları oraya köpek filan attıklarını, Amerikalıların da işe bulaşıp onların da birşeyler atmaya hazırlandıklarını duyduğunda iyice tepesi atmıştı.
"Bir gün oradan kocaman bir şaplak yeyip geri gelecekler" demeye başladı. Sanırım bu işin insanoğlunun bir tür haddi olmayan tanrısal işlere karışmaya kalkışması gibi birşey olduğunu düşünüyordu. Bu yeni insan yapısı ay'a alışmak sanırım çoğunluk için de pek kolay olmadı. Çünkü tek başına bunun başarılmış olması bile tanrısal alanlara doğru dev bir sıçrama sayılabilirdi. Bu basbayağı insan yapımı bir ay idi. Ve artık, O andan itibaren insanoğlu gökyüzünün sadece pasif bir gözlemcisi değil, yaratılışında aktif olarak yeralan bir unsur haline gelmişti.
Batı dünyasında ise bütün büyük gazetelerin manşetleri olayı "Uzay Çağı'nın resmen başlaması" olarak duyurmaktaydılar. Christian Science Monitor' isimli dergi "SSCB yapımı 'Ay' dünyanın etrafında dönüyor. Uzay çağı gelişmesi Washingtonu sarsıyor" gibi haberlerle duyurmaktaydı.
Sputnik'in atılması batı dünyasını ve özellikle ABD'yi daha önce başka herhangi birşeyin olmadığı kadar sarstı. Yazar Daniel Boorstin " Bu kadar küçük ve bu kadar zararsız birşeyin dünyada bu derece şaşkınlık yarattığı daha önce hiç görülmemişti" diye yazdı. Bir diğer yazar, Paul Dickson da Sputnik'in fırlatılmasından sonraki bu durumu ayrıntılı bir şekilde yazdığı "yüzyılın şoku" isiml bir kitapta anlattı. Kimileri de olayı Pearl Harbor baskınına benzettiler. .
Savaşın bitmesiyle birlikte Sovyetler için batılı eski dostlarıyla yeni gerilimlerin gelişmeye başladığı aşikar duruma gelmişti. Bu gerilim daha sonra "soğuk savaş" adıyla yıllarca sürdürülecekti. Özel sektör olmamasına ve devletin de güçlü mali desteği olmamasına rağmen, sovyetler birliği, ilk amacı ABD'ye kadar erişebilecek güçte balistik füzelerin yapımını gerçekleştirmek olan iddialı bir roket geliştirme projesine başlamıştı.
Başlangıçta tüm avantajlar ABD'deydi. Savaştan zarar görmemiş olan güçlü bir endüstri altyapısına sahipti. Ayrıca hem devletin, ve hem de özel sektörün canlı bir araştırma geliştirme sektörü bulunmaktaydı. En önemlisi de ABD ikinci dünya savaşının sonunda Almanya'nın dehşet saçan ünlü V-2 roketlerini geliştiren ekibinin kremasını teşkil eden 120 kişiyi ele geçirmişti. Ki, bu ekibin başında olan Dr. Werner von Braun, daha sonra NASA olacak olan Amerika'nın Uzay Programını başlatacaktı.
Bunun aksine, Sovyetler ise savaştan sonra Alman roket ekibinin sadece Baltık denizi yakınındaki Peenumunde'deki roket araştırma merkezinde bulunan ikinci sınıf bazı mühendislerini ele geçirebilmişlerdi. Geri çekilen Almanların tahrip etmiş oldukları bazı roket prototipleri de Sovyetlerin elinde idi. Yani, neredeyse sıfırdan başlayarak Ruslar 21 Nisan 1957'de tahrip yükü olmayan bir kıtalararası balistik füzeyi hedefe gönderebilmeyi başarmışlardı. Ondan 6 ay sonra da Sputnik 'i attılar.
O zamanlar daha yeni sanayileşmeye başlayan ve hala büyük ölçüde tarım ülkesi konumunda olan bir ülkenin bu kayda değer başarısı ömrü boyunca bir isimsiz kahraman olarak görev yapan ve adı resmi sovyet kayıtlarında ölümünden bir yıl öncesine kadar sadece "Özel tasarım bölümü baş tasarımcısı" olarak geçen ve sovyetlerin ismini yabancı ajanlar tarafından suikast yapılması korkusuyla açıklamadıklarını söyledikleri zat olan Sergei Pavlovich Korolev'in azim ve dirayeti ve önderliği sayesinde başarılabilmiş idi. . Korelev Kiev yakınlarındaki küçük bir Ukrayna kasabası olan Zhitomir de 12 ocak, 1907 'de doğmuştu. (Eski rus takvimi ile bu tarih 30 aralık, 1906 oluyor). Çok genç yaşlarda iken Rus uzay teorisyeni Konstantin Eduardovich Tsiolkovsky 'den çok etkilenmişti. Uzay alanında öncü çalışmaları olan bu kişi batıda pek bilinmez. 1887 yılında Tsiolkovsky aya yapılan seyahati anlatan "Ayda iken" isimli bir roman yazmıştı. Bu romanda uzayda iken sözkonusu olan ağırlıksızlık v.s gibi birçok özel durum şaşırtıcı derecede ayrıntılı olarak ele alınmaktaydı. Bunun ardından Çiyolkovski 1895 yılında "Bir yer ve Gök rüyası" isimli eserini yayınladı, ki bu eserde ilk defa yapay bir dünya uydusu tartışılmakta idi.
"Hayali dünya uydusu biraz ay gibi ama hem dünyaya epey daha yakın hem de onun atmosferinin dışında, yeryüzünden 200 mil kadar uzakta olmakla ağırlıksız bir çevre gibi olurdu.
Yazar Jules Verne'den farklı olarak Tsiolkovsky ayrıntılı roket sistemleri ve uzay istasyonu planları yapmış olan başarılı bir bilim adamıydı. Halen kullanılmakta olan sıvı hidrojen ve çeşitli hidrokarbonlar gibi roket yakıtları kullanma fikri ilk olarak ondan çıkmıştır. Daha da önemlisi, yerçekiminden kurtulabilecek kadar dünyadan uzaklaşabilmek ve uzaya belirli yükleri taşıyabilmek için gereken ve bugün halen rutin bir uygulama haline gelmiş olan çok kademeli roket sistemini ilk o önermişti.
Korolev, Tsiolkovsky'nin eserlerinden derinden etkilendiği gibi 1881 yılında idama mahkum edilen rus devrimci Nikolai Kibalchich'den de etkilenmişti. Kibalchich roket motorlu bir uzay gemisi dizayn etmiş, Çar ikinci Aleksandr'a bir suikast teşebbüsüyle ilgili olarak ölüme mahkum edldikten sonra, bu dizaynının fizibilitesine inancını ölürken bile tekrarlamıştı.
Odessa'daki bir teknik okuldan mezun olduktan sonra, genç yaşta iken Korolev çatı uzmanı olmuştu. Daha sonra kendisi bu mesleğini "beni gökyüzüne daha fazla yaklaştırmıştı" diye esprili olarak anlatır. Söylendiğine göre Korelev 1929 yılında Tsiolkovsky ile Kaluga 'daki evinde tanışır ve ondan sonra tüm hayatını Tsiolkovsky'nin roket yapma konusundaki kavramlarını hayata geçirmek işine vakfeder.
Korolev, Gruppa Izucheniya Reaktivnogo Dvizheniya (Jet tepkimesi inceleme grubu - GIRD) adında ve başkanı Friedrikh Arturovich Tsander olan, roket amatörlerinin kurduğu bir teşkilata katılır . Korolev ile diğer bilim adamları aynı zamanlarda almanyada Werner von Braun ve ABD'de de Robert Goddardd tarafından yapılmakta olan çalışmalara benzer tarzda roket prototipleri geliştirip bazı deneme çalışmaları yapmaktaydılar.
Bu geliştirme ve deney dönemi 1930ların sonlarına doğru Stalin'in başkanı olduğu paranoyak Sovyet hükümeti tarafından aniden durdurulup tasfiye edilir. Çoğu bilim adamı tevkif edilir, ve azımsanmayacak sayıda bilim adamı uydurma nedenlerle "vatana ihanetten" idam edilir. Korolev de 2 Kasım 1937 'de alman casuslarıyla (yani bilim adamlarıyla) ilişkileri olduğu gerekçesiyle 8 yıl hapse mahkum olur.
Sibirya'nın meşhur Gulag takımadalarında beden işçiliğinde çalıştırılır. Bir süre sonra (1940 yılında) bilim adamları için olan özel bir kampa aktarılır. Rusyanın Nazi almanyasını yenmesi üzerine ise 1945 yazında Korolev tümüyle itibarı iade edilerek tahliye olur. Albay rütbesiyle Kızıl Orduya alınır. Bu işinde ilk olarak kendisine almanyaya gidip Dr. Werner von Braun yönetimindeki alman V-2 roket programı hakıında bilgi toplama görevi verilir. Hayatının en verimli sekiz yılını (ve tüm dişlerini) hapiste kaybetmiş olan Korolev hızla sovyet Uzay Programı'nın baş tasarımcılığına yükselir. Tek başına yönettiği ekibiyle ilk başarılı sovyet kıtalararası balistik füzesini fırlatmayı ve oniki yıldan az bir süre içinde ilk uydusunu yörüngeye yerleştirmeyi başarır. Daha sonra onun yönetimindeki Sovyet uzay programıyla uzaya ilk erkek ve ilk kadın da ruslar tarafından gönderilecektir.
Bu esnada ABD'de de uydu gönderilmesi fikri daha taa 1945'den itibaren ilgi toplamaktaydı. Ekim 1945'de deniz kuvvetleri uzaya roket gönderme konusunun fizibilitesini araştırmak üzere bir komite kurmuştu. Bu komite birkaç çeşit roket sistemi projesi önerisiyle geldi. Ancak savaş sonrası bütçe kesintileri içinde pu projeler de güme gitti.
Douglas uçak şirketinin Santa Monica, California merkezli RAND(research and development) projesi (ki daha sonra RAND Corporation adıyla meşhur olacaktır) ABD hava kuvvetleri tarafından 1946 yılında uydu projesi hazırlamakla görevlendirilmişti. RAND raporu böyle bir projenin fizibil olduğunu ve 1951 yılında fırlatılabilecek böyle bir uydunun $150 milyon dolara malolacağını öngörmekteydi. Rapor, ayrıca ABD tarafından böyle bir uydu yerleştirilmesinin insanların hayal gücünü kamçılayacağı ve "dünya üzerindeki etkisinin atom bombasının patlamasına eşdeğer düzeyde olacağı" kehanetinde bulunuyordu.
Tüm bunlara karşın 1954 yılının ekim ayına kadar uydu geliştirme konusunda pek birşey yapılmamıştı. Ancak, o tarihte içinde ABD ve Rusya'nın da bulunduğu 67 ülkenin bilim akademilerinin inisiyatifinde Uluslararası Jeofizik Yılı (IGY) nın başlayacağı 1 temmuz 1957'den itibaren yeryüzünün haritasının çıkartılmasına yarayacak bir uydu yerleştirilmesi projesi benimsendi. Gerçekten de IGY, 1 temmuz 1957'den başlayarak 1958 aralığına kadar 18 ay sürdü. Amaç sadece bir gezegen olarak yeryüzünün incelenmesi ve uydu ile bazı çevre ve fiziksel verilern toplanması idi.
1954 yılındaki IGY sırasında hem ABD ve hem de Rusya temsilcileri bir uydu fırlatma niyetlerini belirttiler. Ancak ABD'de sovyetlerin niyet bildirimini ciddiye alan pek az kişi vardı. Oysa Korolev bu bildirimden sonraki bir ay içinde hükümetten uydu fırlatma projesi için yeşil ışık onayını almıştı. Çiyolkovski'nin yüzüncü doğum yılı kutlamasında ve halkın içine çıktığı nadir durumlardan birinde, Sputnik'in fırlatılmasından bir ay önce Korolev şunları söylemişti.
"Çağımızda bilim ve teknolojinin en önde gelen alanlarından birisi Roket mühendisliğidir. Sovyet roketleri halen yeryüzünden çok yükseklerde hem de daha önceleri hiçbir zaman ulaşılamamış olan yüksekliklerde uçabilmektedirler. Çok yakın bir gelecekte SSCB ve ABD'de bilimsel amaçlarla uzaya ilk yapay uydu yerleştirmeleri başlayacaktır".
Çok yakın gelecek dediği meğer bir aydan daha az süre sonrası imiş.
Uydu teknolojisinin gerçekleştirilebilmiş olması iki süper gücün birbirine üstünlük kurma çabalarının bir sonucu değil dünya bilim adamı topluluğunun rekabeti, özellikle de bu konudaki anahtar oyuncuların motivasyonlarının bir sonucu idi. Korolev esas olarak bir bilim adamıydı, ve Sputnik fırlatmasından bir ay önceki konuşmasında Çiyolkovski nin fikirlerini övmüştü. Fizikçi Lloyd V. Berker 1957 olayına getirdiği dokunaklı yorumda şöyle demektedir:
Olaya 2100 yılının gözüyle bakacak olursak 1957 yılı muhakkak tarihte insanoğlunun iki boyutlu bir coğrafyadan üç boyutlu bir coğrafyaya geçiş yılı olarak anılacaktır. Ayrıca, entellektüel başarının milli politika enstrumanları olarak ulusal zenginlik ve silah gücünün de önüne geçişinin yılı olarak da gösterilebilir. İnsanoğlunun uydu yapması zekasının gelişiminin, ve insanın evreni yöneten kuralları kendi amaçları doğrultusunda kullanma yeteneğinin muhteşem bir ifadesi olmuştur.
Sputnik'in fırlatılmasını hemen ardından ABD başkanı Dwight D. Eisenhower, "ABD'nin uydu programı Sovyetler Birliğiyle bir yarış amacıyla yapılmamaktadır" şeklinde konuşmuştu. Ancak ABD hükümetinin yaptıkları bunu yalanlıyordu. Sputnik'in hemen ardından bir ay sonra Sputnik II uydusu ile uzaya ilk canlının (bir köpek) gönderilmesi ABD'nin de bir sonraki on yıl içinde uzaya insan göndermeyi hedefleyecek şekilde uzay programını önemli boyutta yoğunlaştırmasına neden olmuştu....Ve...Yarış böylece başlamış oldu..
Uzay yarışının ilk yılları

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


yunus emre

grup tuttuğum takım
Teğmen Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 387 ileti
Yer: kocaeli
İş: öğrenci
Kayıt: 09-07-2006 09:55

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#114891 14-08-2006 23:48 GMT-1 saat    
vay be

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


matrax_cocuk

grup tuttuğum takım
Teğmen Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 354 ileti
Yer: antalya
İş: bilgisayarla uğraşıyom işte...
Kayıt: 25-05-2006 16:57

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#116385 18-08-2006 01:43 GMT-1 saat    
gercekden way be yanı...


Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <