#129669 13-10-2006 15:49 GMT-1 saat
ERMENİ SOYKIRIMI, ABD VE AB GERÇEĞİ
Senelerdir Dünyanın birçok ülkesinde özellikle; ABD VE AB Ülkelerinde bir Ermeni soykırımı lafı dolaşmaktadır. Sözde Dost ve Müttefik gözüken bu ülkeler; TÜRKİYE’ yi bölmek ve parçalamak için, Dünyanın çeşitli ülkelerinde Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin katılmış olduğu her türlü ekonomik ve siyasi ortamda basın - yayın yoluyla ve kamuoyu baskısıyla pişirip pişirip bu “Sözde Ermeni Soykırımı İddialarını” soframıza koymaktadırlar.
Acaba söylendiği gibi bu iddiaları Biz Türkler mi? Yoksa arsız Ermeni Milleti mi yapmıştır? Bugün, maksatlı olarak gündemde tutulmaya çalışılan Sözde Ermeni sorununun ne derece mesnetsiz olduğunu ve ne tür çıkar kaygıları ile ortaya atıldığını daha iyi anlayabilmek için tarihsel gelişiminin incelenmesinde fayda görülmektedir.
Türklerin Yapmış Olduğu Sözde Soykırım İddialarının aksine Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir. Bu dönemde Ermeniler; Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle halka büyük zarar vermişlerdir. Örneğin Van’ın Zeve Köyü’nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür.
*** Bir İngiliz belgesine göre; Ermenilerin, asılsız iddialarının aksine Van ve Bitlis yörelerinde öldürdükleri Türklerin sayısı 300.000 ile 400.000 arasındadır.***
1960'lı yılların ikinci yarısından itibaren, çeşitli ülkelerde yerleşik olan Ermeni grupların, Türkiye aleyhine başlattıkları karalama kampanyaları ile varlığını hissettiren Sözde Ermeni Sorunu, 1973'den sonra "Kanlı Ermeni Terörizmi"ne dönüşmüştür. 1973 yılından 1994 yılına kadar 36 devlet görevlisi şehit edilmiştir.
Çok uzağa gitmeyelim; 1990 lı yıllarda Azerbaycan Hocalı’da ise yakın tarihin en vahşi katliamlarından biri yaşandı. Azerbaycan topraklarının % 20’sini işgal eden Ermeniler, 1.5 milyon Azeri’yi yurtlarından ettiler. 26 Şubat 1992’de Hocalı’ya girdiklerinde ise, 3.000 kişilik kasaba nüfusunun 613’ünü, bir gecede hunharca katlettiler
1973 yılından itibaren Türkiye'ye yönelik Ermeni faaliyetleri, "DÖRT T PLANI” çerçevesinde uygulamaya konulmuştur. Bu plan, sözde Ermeni sorununun tüm dünyada Tanıtılması, soykırımın Tanınması, Türkiye'den Tazminat alınması ve Toprak elde edilmesi aşamalarını içermektedir.
Sonuç olarak; Ermenistan ve Ermenistan dışında yaşayan Ermeniler; sözde soykırım iddiaları vasıtasıyla sorunun tüm dünyada tanınmasını, soykırım olarak kabul edilmesini, bu yolla Türkiye'den tazminat ve toprak talebinde bulunulmasını amaçlamaktadırlar.
Sözde Ermeni soykırımı iddiası tamamen uydurma olup, geçerli hiçbir belge ve kanıta dayanmayan, hukuki zeminden yoksun olan ve Türk düşmanlığı üzerine bina edilen, gerçek dışı bir hayal ürünüdür.
Bizi Sözde Ermeni Soykırımı yapmakla suçlayan çok sayın dünya devletleri önce dönüp bir kere aynaya baksınlar, o zaman doğruyu göreceklerdir.
********************************************************
FRANSA’NIN, Cezayir’de Yapmış Olduğu Katliamlar
1830’da Kuzey Afrika’yı işgal eden Fransızlar, bu toprakları, sosyal, kültürel ve yapısal olarak tamamen Fransız yapmaya kararlıydılar. Asimilasyon çalışmaları yıllarca sürdü. Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni kurması Cezayir için bir umut ışığı oldu. 1931 yılında Ulema Meclisi’ni kuran Şeyh Abdullah Ben Badis, “İslam benim dinim, Arapça benim dilim, Cezayir benim Vatanım” sloganı ile yola çıktı. 1954 yılına kadar ulusalcı akım devam etti ve hız kazandı. Fransa bunun üzerine 500 bin asker gönderdi ve Cezayir topraklarında tam 8 yıl katliam yaptı. Geri çekildiklerinde ise, arkalarında 1.5 milyon Cezayirlinin cesedi vardı. İşkence ve katliamların mimarları ise hala Fransa’da yaşıyor.
Fransa’nın Cezayir’de Yaptığı Katliamdan Bir Kesit…
İkinci dünya savaşının sona ermesinin yıldönümü her yıl Cezayir’de de anılıyor. Savaşın bittiğinin açıklanması üzerine yapılan kutlamalarda, Cezayir bayrağı açılması üzerine Fransız askerleri kutlamalara müdahale etmiş ve binlerce Cezayirliyi öldürmüştü. Günlerce süren operasyon sırasında 40 bin civarında kişi öldürüldü. Batılı araştırmacılar, Cezayirli tarihçilerden farklı olarak, bu rakamın 20 bin civarında olduğunu savunuyor. 8 Mayıs 1945’te öldürülen Cezayirliler 7 Mayıs’ta Setif kentinde düzenlenen törenlerle anıldı. Fransa’nın Cezayir büyükelçisi 27 Şubat’ta kenti ziyaret etmiş ve olayları, “Affedilmez bir trajedi” diye nitelemişti. Fransa dışişleri bakanı Misel Barnie ise konunun iki ülke tarafından kurulacak ortak tarih komisyonuna havale edilmesini önerdi. (Almanya’nın sesi, 9.5.2005)
AMERİKA’NIN Kızıldereli Soykırımı
Kristof Kolomb 1492’de Amerika’ya ayak bastığında, kıtada 100 milyon yerli (Kızılderili) yaşıyordu. Aynı dönemde, Avrupa’da 60 milyon, Afrika’da ise 70 milyon insan yaşıyordu. Beyaz adam, öylesine bir katliam, öylesine bir soykırım yaptı ki, bugün Amerika’da yaşayan yerli nüfusun esamisi bile okunmuyor. Tersinden bakacak olursak, eğer yerli nüfus, yani Kızılderililer, beyazlar tarafından yok edilmeselerdi, bugün Amerika’da Avrupa nüfusunun bir buçuk katı kadar yerli yaşıyor olacaktı. Soykırımın boyutları ortada. Roosevelt, “En iyi yerli, ölü yerlidir diyecek kadar ileri gitmek istemiyorum ama onda dokuzu öyledir” derken, tarihlerinden ve katliamlarından utanmadıkları görüntüsünü veriyor. Demek, hala kafalar aynı.
Kendi vatandaşlarını sürgüne gönderen ( Amerika ) ;
Sürgün örneği. Korematsu olayı. ABD’ne ilk Japon göçü 1880’lerde başladı. 1940’lara gelindiğinde ise göçmen Japon sayısı 120 bini buldu. II. Dünya Savaşı sırasında Pearl Harbor baskınını izleyen aylarda, batı yakasından sorumlu General John L. DeWitt Japon kökenli hiçbir ABD vatandaşına güvenemeyeceğini söyleyerek, bunların sürgüne gönderilmesini önerdi. Başkan Roosevelt bu öneriyi kabul etti ve 1944 yılında 9066 no’lu kararnameyi imzalayarak, tüm Japon kökenli ABD vatandaşlarını, casusluk ve sabotaja karşı korunmak amacıyla esir kamplarına gönderdi. Sürgüne gitmeyi reddeden Korematsu, tutuklandı ve beş yıl hapse mahkûm oldu. Hiçbir kanıt ve tehlike olmadan, kendi vatandaşlarını sürgüne gönderen ABD için bu örnek de tarihe düşülen bir not oldu.
Kaldı ki bu sürgünleri de bir kenara bırakalım, AMERİKA 2. Dünya Savaşının sonuna doğru JAPONYA’ da Hiroşima ve Nagazaki’ ye atmış olduğu Atom Bombalarıyla dünyanın en büyük katliamlarından birini gerçekleştirmiştir.
Savaş bitmişti ama Amerika ve İngiltere öldürüyordu ;
Dresden Soykırımı bir başka vahşet örneğidir. 2. Dünya Savaşında yenilen Almanlar, 1945 yılında hızla geri çekildiler. Prusya’dan ve Doğu Almanya’dan kaçan binlerce aile, Dresden şehrine sığındı. Şehirde kısa sürede 1 milyon 200 bin nüfus oldu. AMERİKALILAR VE İNGİLİZLER, savaş bitmesine rağmen öç almak adına şehri iki gün iki gece bombaladılar. Napalm bombalarıyla yakılan şehirde 2 günde 200 bin kişi öldü. Yerle bir olan şehirde, o günlerin en büyük insan ve kültür mezbahası oluştu.
Kara Leke
-1976 da işgal ettiği Vietnam’dan çekilen ABD, geride 2.5 milyon ölü bıraktı. Rambo filmleri ile gözler önüne bir film perdesi çekmeyi başaran ABD, bu insanlık suçunu, dünya kamuoyuna bir zafer gibi takdim etmeye çalıştı.
-Vietnam’ın hatıraları daha tazeyken, Irak’a saldıran ABD ve yandaşı İNGİLTERE, yine demokrasi ve barış getirmeyi vaat ediyordu. Saddam’ın zulmünden kurtulmayı bekleyen sivil halk, yeni bir zulümle karşı karşıya olduğunu çok geçmeden anladı. Irak’ta bugüne kadar 100 bin sivil hayatını kaybetti. Ebu Gureyb işkenceleri, Felluce katliamı insanlık tarihine bir kara leke olarak geçti.
ALMANLARIN YAHUDİ VE ÇİNGENELERE UYGULADIĞI İNSANLIK TARİHİNİN EN BÜYÜK SOYKIRIMI
Almanlar 1933 - 1945 yılları arasında Büyük Alman İmparatorluğu'nu kurmak ve mükemmel Alman ırkını yaratmak hedefiyle diğer milletlerden veya etnik gruplardan 21 milyon insani topluca kursuna dizerek,toplama kamplarında fırınlarda yakarak, gaz odalarında zehirleyerek soykırıma uğrattılar.
Alman yönetimi öncelikle kendilerinden olmadığına inandığı bütün ırkları tespit edip harflerle sınıflandırdı. Bu kampanya uyarınca Çingenelerin yüzde 94'ü kısırlaştırdı. ikinci hedef grup olarak Yahudiler
seçildi. Gerek Almanya gerekse de Almanların işgal ettiği diğer ülkelerde yaşayan milyonlarca Yahudi sistematik bir biçimde vurularak, asılarak, yakılarak ve zehirlenerek öldürüldü
DANİMARKANIN Eskimo’ları Grönland’dan sürgünü
Eskimo’ların Grönland’dan sürgünü ise, dünyaya demokrasi dersi verme iddiasında olan Danimarka’nın yüz karasıdır. Eskimolar MÖ 2000 yılından beri, Grönland’da yaşarlar. Danimarka ve ABD arasında yapılan bir anlaşma ile, 1951 yılında Grönland Thule bölgesinde, askeri hava üssü kurulmasına karar verildi.
Thule, yerliler için en önemli balık avlama bölgesi idi. Ancak buradan çıkmaları ve Qaanaq bölgesine göç etmeleri isteniyordu. Eskimolar bir süre direndi ama bölgeye bırakılan kimyasal maddeler (sular kirlendi), motorize trafik, Eskimoların balık avlama şansını ortadan kaldırdı. Ekonomik darbe yiyen Eskimoların önemli bir kısmı bölgeyi mecburi olarak terk ettiler. Danimarka hala, Eskimo’ların Thule bölgesine geri dönmelerine izin vermiyor.
YUNANLILARIN TÜRK KATLİAMI
Balkan göçleri ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma döneminin en hüzünlü olaylarıdır. 19. asrın sonunda Balkanlarda 4 milyon Türk yaşıyordu. Dağılma sürecinde, katliamlar nedeniyle önemli bir kısmı İstanbul’a ve Anadolu’ya göç etti. Balkan göçlerinde ve katliamlarında çok sayıda Müslüman Türk hayatını kaybetti. (1829’da Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla Mora’daki Türkler göçe zorlandı. Bu arada 20 bin Türk katledildi.) Bugün Balkanlarda 500 bin Türk yaşıyor.
RUSLARIN KIRIM TÜRKLERİ SOYKIRIMI
1768 – 1774 yılları arasında, Osmanlı-Rus Savaşları yaşandı ve imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım, Osmanlı’dan kopartıldı. Ardından sürgünler başladı. 1800’lü yıllar boyunca devam eden sürgünlerde, 1.5 milyon Kırım Türk’ü, vatanlarından uzaklaştırıldılar. Ancak asıl dram 1944’te yaşandı. 2.Dünya savaşı sonrası Stalin’in emri ile, 420.000 kişi vagonlara doldurularak sürgüne gönderildi. Bir kısmı da teknelere bindirildi ve çoğunun tekneleri Karadeniz’de batırıldı. Bir ay süren vagon yolculuğunda kimsenin vagonlardan inmesine izin verilmedi ve 200.000 kişi hayatını kaybetti. Gittikleri yerlerde yıllarca acı çeken Kırım Türkleri hala geri dönmek için çaba harcıyorlar. Kırım Türkleri’ ne uygulanan soykırım kendilerinden sonra kültürel olarak da devam etti. Türk evlerinin hepsi yıkıldı. Camiler yakıldı. Mezarlar söküldü. Kırım lehçesi ile yazılmış bütün eserler, tarihi vesikalar, klasik kitaplar yakıldı, bağlar-bahçeler tahrip edildi. Kırım tarihi, düzmece tarihçiler tarafından yeniden yazıldı.
KIBRISLI RUMLARIN, KIBRISLI TÜRKLERE YAPTIKLARI
Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türklere karşı uyguladığı soykırımların anıları ise hala çok taze. Kıbrıs’taki ilk etnik saldırılar 1912 yılında (Osmanlının önemli ölçüde güç kaybettiği dönem) başladı. Ardından siyasal, sosyal ve ekonomik boykot ve baskılar başladı. İkinci Dünya Savaşında, bu psikolojik saldırı altında Kıbrıs Türklerinden 14.000’i İngilizler tarafından adadan alındı ve Rumlarla birlikte Almanlara karşı savaştırıldı. (Kendilerine adada Türk varlığının tesis edilmesi sözü verildi.)
1952’de EOKA kuruldu. Makaryos liderliğindeki bu terörist örgüt, adayı Yunanistan’ın bir parçası yapmak istiyordu. 1963-1964 yıllarında terörist saldırılara hız verildi. Yüzlerce köy basıldı. Binlerce insan katledildi, yerlerinden edildi.
AVUSTRALYA ve Aborjini Soy Katliamı
Avustralya yerlilerinin soykırımı ise bir başka dramatik örnektir. 1878 yılında İngilizlerin Avustralyalı yerlilere (Aborjinler) uyguladığı sistematik olarak tam 60 yıl sürdü. Yüz binlerce yerli öldürülerek topraklarına el kondu. Soylarını yok etmek için kadınlar sistematik olarak kısırlaştırıldı. Yüz binlere çocuk ailelerinden alındı ve başka yerlere ucuz işçi olarak götürüldü, kimlikleri unutturuldu.
Norveç ve İsveç’in Samilere uyguladığı asimilasyon politikası ise halen sürüyor. Asya kökenli Sami’ler bu topraklara 4 bin yıl önce geldiler. 1600’lü yıllardan itibaren ise, asimilasyon çalışmaları başladı. Dini ve kültürel baskı yapıldı. Topraklarını istedikleri gibi kullanma hakları ellerinden alındı. Norveç dilini konuşmayanlara mülk edinme hakkı verilmedi. Ekonomik kısıtlamalar getirildi.
Yine Norveç, İngiliz bilimci Galton’un arî ırk teorisini hayata geçirmek için pek çok çalışma yaptı. Aşağı değerdeki insanların kısırlaştırılması için yasalar çıkarttı. 1978’e kadar yürürlükte olan yasayla, bütçe ayrıldı ve çok sayıda etnik azınlık göçerlerin kız çocukları kısırlaştırıldı.
BU KADAR ÖRNEĞİN ARDINDAN VARIN SİZ BİR KARAR VERİN,
Sözde MEDENİYET AĞACI olan ABD ve AB’ mi YOKSA Biz TÜRKLER’ mi daha BARBARIZ ve SOYKIRIM Yapmaktayız.
VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN.
Bunu ilk beğenen siz olun
Hata Oluştu