Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Mürşid-i Kamile İntisabın Gerekliliği

> 1 <

adaletinreisi

grup tuttuğum takım
Albay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 2427 ileti
Yer: komuta merkezi
İş: TeşkilatiEsasiye
Kayıt: 25-06-2006 06:09

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #131439 19-10-2006 05:36 GMT-1 saat    
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun." (Tevbe;119)

Sadıklarla beraber olmak nefsin temizlenmesi ve güzel sıfatlarla bezenmesidir. Bu sayede takvada muvaffak olmak mümkündür. Bunu başarabilmek için de bir mürşid-i kâmile intisab etmek ve onların sohbetlerinde bulunmak şarttır. Çünkü sadıklarla beraberlik cismani olarak sohbetle, ruhani (manevi) beraberlik ise râbıta ile olur.

Sadıklarla beraber olmanın ve bir mürşid-i kâmile intisab etmenin faydası ve tesiri; hem ameli olarak zahire iktida etmesiyle, hem de ruhi olarak kendisine tesir etmesiyle meydana gelmektedir. Peygamber Efendimiz (SAV) ashab-ı kiramı, âdâb-ı ders ve âdâb-ı nefs olmak üzere iki şekilde terbiye etmişlerdir. Allah-u Zülcelal Habibini bu iki âdâb ile âdâblandırmıştır. O da ashabını böylece âdâblandırmıştır.

Âdâb-ı ders; zâhirî olarak yapılan bütün ibadetlerin Allah-u Zülcelal'in istediği şekilde yapılmasıdır.
Âdâb-ı nefs; nefsin ve ruhun kötü sıfatlardan temizlenmesi ve güzel sıfatlarla muttasıf (bezenmiş) olmasıdır.

Allah-u Zülcelal'in veli kulları da bu iki âdâbla âdâblanmışlar ve kendilerine tâbi olanları da bu şekilde âdâblandırmaktadırlar. Çünkü mürşid-i kâmiller, bir silsileye dayalı olarak günümüze kadar gelmişlerdir. İşte bu sebeple, Peygamber Efendimiz (SAV) 'in gerçek manada varisleri olan mürşid-i kâmillere intisab etmek ve onlardan istifade etmeye çalışmak son derece faydalı ve gereklidir.

Şeyh İsmail Hakkı Bursevî hazretleri şu ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun" (Tevbe; 119) ayet-i kerimesinden murad, mürşid-i kâmillerdir. Ciddiyetle bir insan onların kapılarında hizmet eder, muhabbetiyle nazarlarında kabul olunursa, onların feyz ve bereketlerinden dolayı mâsivayı (kötülüğü) terk etmeye muvaffak olur. Allah-u Zülcelal'in yolunda olan, istikamette başarılı olur ve ilahi huzura kavuşur."

Sadıklarla beraber olmak emrinin hikmeti şudur: İnsan halini, suretini, fiilini başka bir zatın iradesiyle icra etmez ise şüphesiz heva ve hevesinden ayrılamaz, ayrılamadığı için de kısa olan ömrünün hepsini beyhude harcar, gerçek maksadına ulaşamaz. Ancak kendisini başka bir zatın emrine verirse, nefsi ölmüş olur, kalbi var olur. Nasıl ilim tahsil eden bir genç, alim bir kim-senin nezaretinde cehaletten kurtulursa; kişi de kâmil mürşidin emri altında amel ve ihlasta başarılı olabilir.

Peygamber Efendimiz (SAV) ashab-ı kiramı sohbetleriyle birlikte feyz vererek yetiştirmiştir. İşte mürşid-i kâmillerde hakiki varisler olmalarından dolayı, müridlerini sohbet, teveccüh ve nazarlarıyla yetiştirirler.

Ebu Derda radıyallahu anh'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Muhakkak alimler peygamberlerin varisleridir. Onlar dinar ve dirhemlere varis olmamışlardır. Ancak ilme varis olmuşlardır." (Ebu Davud: 3641, Tirmizi: 2681)

Bu hadis-i şeriften açıkça anlaşılacağı üzere sadece ilmi, zâhirî ilim olarak alıp, manevi ilmi gözardı etmek, ancak büyük bir cehaletin eseridir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ashab-ı kiramı nasıl küfür bataklığından, zulmetten ve cehaletten kurtarmış ise mürşidi kâmiller de kendileriyle beraber olanları, kendi vasıflarıyla donatırlar.

Bazılarının yaptığı gibi zâhirî ilmi kabul edip, manevi ilmi reddetmek suretiyle tasavvuf ehline dil uzatmak, bunlara bir menfaat sağlamadığı gibi o tasavvuf ehline de bir zarar veremez. Nitekim Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: "Benim ümmetimden hak üzere bir cemaat olacaktır. Bir kimsenin onları Hak yoldan çevirmeye çalışması onlara zarar vermez, tâ ki Allah-u Zülcelal'in emri gelinceye kadar bu böyle devam eder." (Buhari, İ’tisam: 10, Tevhid: 29, Müslim, İmaret: 171)

Bu hadis-i şerifin bize çok açık mesajı vardır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in varisleri, Hak üzere Ümmet-i Muhammed'i kıyamete kadar irşad edeceklerdir. O varisler ki hakiki mürşid-i kâmillerdir. Çünkü onlar hem zâhirî, hem de manevi irşad yapabilenlerdir.

Bu yüzden onlarla beraber olmak, büyük bir ilaç olduğu gibi onlardan ayrılmak da acı bir zehirdir. Öyle ki mürşid-i kamillerle beraber olan kimseler, şaki de olmazlar. Nitekim Hz. Peygamber (SAV) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: "Mü'minin ferasetinden korkun. Çünkü onlar Allah'ın nuruyla bakarlar." ( Tirmizi,Tefsir:15, hd. 3052)

Mürşid-i kâmiller avcıya benzerler. Nasıl ki avcılar ince hünerlerle, türlü tuzaklarla vahşi hayvanları avlayarak, onlardaki vahşet sıfatını terbiye ile giderip, hüner ve marifet öğretirlerse; mürşid-i kâmiller de sohbet, teveccüh, himmet ve nazarlarıyla, azgın nefislerin, tuğyan ve isyanlarını giderip ıslah ederek, itaat sıfatını kazandırırlar. Kulluk edebini öğreterek ilahi sırlara vakıf kılarlar.

Zâhirî ilimle, eğitim ve Kur'an okumakla manevi ilim elde edilmez. Ve de kötü sıfatlarla muttasıf olunduğu için gurur, kibir, riya gibi hastalıklar insanın helakına bile sebep olabilir.

Rivayete göre bir kimse tek başına 60 yıl bir adada Allah-u Zülcelal'e ibadet etmiş ve birçok ihsanlara sahip olmuştu. Netice olarak Allah-u Zülcelal ona bir melek gönderip şöyle demiştir: "Sana ibadetinle mi muamele edeyim, yoksa kendi rahmetimle mi?" O adam uzun yıllar ibadet ettiği için kendisinde bir gurur hasıl olduğundan: "Amelimle muamele et!" dedi. Allah-u Zülcelal de onun hesabını gördü. O adamın ameli bir göz nimetinin bile karşılığını veremedi. Ve adamı cehenneme götürürlerken, adam hatasını anladı ve Rabbinden mağfiret diledi. Allah-u Zülcelal de merhamet ederek ona kendi rahmetiyle muamele etti. Ve cennetine gönderdi.

İşte bu yüzden, insan ne kadar çok ibadet ederse etsin, bir mürşid-i kâmile bağlanıp onunla beraber olursa, daima yapmış olduğu ibadetini az görür ve Rabbine daha fazla ibadet etmeye gayret gösterir. Eğer mürşidi olmazsa, nefis ve şeytan insanı çok kolay aldatır. Az olan ibadetini bile çok görür ki Allah muhafaza helak olur.

Her insan manevi olarak mezmum (kötü) olan gurur, kibir, riya, hased, gıybet gibi hastalıklara müpteladır. Bunların temizlenmesi için de bir mürşid-i kâmilin manevi terbiyesine girmek şarttır. Bazı insanlar bu türlü hastalıklara müptela oldukları halde, kendilerinin hastalıklarını bilmezler ve tedavi etmek için de herhangi bir çaba göstermezler. Bunlar cehl-i mükerrep (kendilerini alim olarak gören cahiller) içindedir. Şeriat zahirdir, ancak bu hastalıklar manevidir.

Allah-u Zülcelal bu cehl-i mükerrep içinde olanlar hakkında şöyle buyurmuştur: “De ki: Size amelleri en çok hüsrana gidenleri haber vereyim mi? Kendilerinin gerçekten sanat yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa gitmiş olanları.” (Kehf; 103-104)

İnsanın kendi yüzünü görebilmesi için güzel bir aynaya bakması lazımdır. Ayna olmadığı zaman nasıl kendini göremezse, hatalarını görebilmesi ve bunları iyileştirmeye çalışması için de bir mürşid-i kâmile gitmesi ve hatalarını, sıkıntılarını anlatarak çarelerini bulup bu manevi hastalıklardan kurtulması lazımdır. Çünkü Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: "Mü'min, mü'minin aynasıdır." (Buhari; Edeb)

Yine bu konuda Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Muhakkak size; Allah'a ve son güne ümit besleyipte, Allah'ı çokça ananlar için Allah'ın Rasulünde pek güzel bir örnek vardır." (Ahzab; 2l )

Bu ayet-i kerimede Allah-u Zülcelal, Peygamber Efendimiz (SAV)'e tabi olmayı ve ona ittiba etmeyi ashab-ı kirama öğretmektedir. Nasıl asr-ı saadette Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e iktida edip tabi olunmuş ise günümüzde de onun varislerinin yanında olup, onlara uymak suretiyle Allah-u Zülcelal'e yönelmek icab etmektedir. Allah-u Zülcelal'in işareti ve emri bu yöndedir.

Bundan dolayı hakiki varislerle beraber olmak, sohbetle-rine devam etmek ve irşadları altına girmek şarttır. Böylelikle imanımız kuvvetlendiği gibi, emraz-ı kalbiye (kalbi hastalıklar) ve nefsimizin kusurları kaybolmaya yüz tutarak güzel sıfatlarla bezenmeye başlarız.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


Devlet-i Ebed Müddet

DADALOĞLU

grup tuttuğum takım
Yüzbaşı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 832 ileti
Yer: Ahkam-ı İslam
İş: KELİMETULLAH
Kayıt: 02-07-2006 17:26

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#136344 30-10-2006 20:05 GMT-1 saat    
Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyurmuştur: "Mü'min, mü'minin aynasıdır." (Buhari; Edeb)

Allah razı olsun adaletinreisi..

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <