Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Ebu Bekir (r.a) oruç tutuyor - 2

- “eğer ebu bekr’in imanı bütün halkın/insanla

Forumlar / Dini Bölüm / Dini Hikayeler

 
> 1 <

3yıl

grup tuttuğum takım
Er Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 15 ileti
Yer:
İş:
Kayıt: 24-08-2009 19:51

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #342659 30-08-2009 17:42 GMT-1 saat    
Sıddıklık konusuna gelince ;
Hz. Peygamber ( s.a.v. ) kendi eliyle İmam Ali'yi ( a.s. ) işaret ederek şöyle demişlerdir : " Bu bana ilk inanandır ve kıyamet günü benimle ilk tokalaşacak olandır ; bu en büyük " sıddık'tır ", bu işte budur ümmetin " Faruk'u " ve budur mü'minleri reisidir . " ( Tabarani , kebir'inde Salman ve Ebu Zer'in hadisinden tahriç etmiştir. Ayrıca Beyhaki " Sünen'inde ve İbn-i Udeyy Kamil'de Huzeyfe'nin " hadisinden tahriç etmişlerdir. Ve aynı zamanda " Kenz'in 2608 . ci hadisidir. ( c. 6 , sayfa. 156 ) .



bağlantıyı göster (facebook ile) bağlantıyı göster (klasik üye girişi ile) ayrıntılı bilgi için

Ben Cennet Cennet demiyorum. Diyemem. Sonuçta Cennet Allah'ın rızasının kazanılıpta mükafatlandırıldığı bir yer.
Onun yanındaki konumumuzu yalnız Allah bilir.
Ne demiş Yunus Emre;

CENNET CENNET DEDİKLERİ, BİR KAÇ KÖŞK BİR KAÇ HURİ, İSTEYENE SEN VER ONLARI! BANA SENİ GEREK SENİ.



Orda sorular varken konu neden kilitleniyor ?
Daha bitmemişti.
Böyle mi olmalı forum yönetimi...

And olsunki, bu konu da kilitlenirse başka bir konu açmayacağım.
İlim istemeyene ilim öğretmek zulümdür.
Allah şahit olsun, ben yazdım siz engellediniz, öğrenmek istemediniz.

1- Elbetteki cennette her kes genç olacak. Gençlerin efendisi ise Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin olacak. Yani cennetliklerin efendisi onlar olacak. Şimdi hemen aklınıza şu soru gelecek: Resululluh (s.a.a) ve Hz. Ali de cennette olacaklar. Acaba onların da mı efendisi olacaklar? Cevabı şudur ki Onlar bundan istisnadırlar. Yani burada bir fazilet sıralaması vardır. Cennetliklerin efendisi onlar olacak, Onların efendisi Hz. Ali, efendilerin efendisi ise Resulullah'tır. Kur'an-ı Kerim'de "Kıyamet günü her ümmetten bir şahit getireceğiz" buyuruyor. Yani her zamanda yaşayan topluluğun bir şahidi olacak. O da her zamanın Peygamberi veya İmamı olacak. Ardından "Seni (Resulullah'ı) ise o şahitlere şahit olarak getireceğiz" buyuruyor. Yani Resulullah şahitlerin şahididir. Tıpkı bir ordu içerisindeki emir komuta zinciri gibi…

Resulullah (s.a.a) Hz. Ali (a.s) hakkında da buyuruyor ki: "Ali, yaratıkların en hayırlısıdır, bunu inkar eden hakkı inkar etmiş olur." Burada Hz. Resulullah bundan istisnadır. O, Hz. Ali de dahil bütün beşeriyetin efendisidir.

Bunu bir örnekle açıklayalım: Bir gün adamın birisi İmam Cafer-i Sadık'a Resulullah'ın (s.a.a) Ebuzer hakkındaki "Ebuzer'den daha doğru konuşan birisinin üzerine gök gölge düşürmemiş, yer de üzerinde taşımamıştır" sözünü hatırlatarak, "Peki Resulullah ve İmamlar ne olacak? Ebuzer onlardan da mı doğrudur?" diye sorunca şöyle buyurdu: "Ayların içinde haram (en hürmetli) aylar hangisidir"? Adam "Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem'dir" dediğinde İmam, peki Ramazan ne olacak?" diye sordu ve ekledi: "Ramazan'ın yeri başkadır. O hiçbir ayla kıyaslanmaz. Ebuzer konusunda da durum aynıdır." Yine de en iyisini Allah ve Resulü biliyor…


2- Hz. Ali, Allah ve Resulü indinde diğer insanların en sevileni ve en hayırlısıydı..
[6] - Müstedrek-i Sahiheyn c:3 s:131.

“Kızım sükût et; seni Ehl-i Beyt'imden bana en sevgili olana (Ali'ye) nikah ettim”. (155) Esma (R.A.)' den:
155- Suyuti Camiu'l Kebir

Sorunuzun cevabı gayet açık.


3-

bağlantıyı göster (facebook ile) bağlantıyı göster (klasik üye girişi ile) 23.ayet manası

4- Kendi açınızdan birşey dememiş olmanız ayrı, onun size cevap vermemişti demeniz ayrı birşey. Nihayetinde Cevabı var.

5- Bazı kimselerin sorgusuz cennete girecekleri doğrudur. Bunu teyid eden açık ayetler vardır Kur'an'da.. Ancak bunların kimler olduğunu ispat için sağlam delile ihtiyaç vardır. Ayet gibi, sağlam ve mütevatir, hadis gibi.. Yoksa Emevi uydurması rivayetler değil... Biz Ehlibeyt dostları bu tür ihtilafi konularda genellikle hem şia, hem de Sünni kaynaklarda nakledilen müşterek hadislere istinad ediyoruz. Örneğin sizin de yukarıda bahsettiğiniz "CENNET GENÇLERİNİN EFENDİSİ" hadisi gibi...

Aslında bundan da daha meşhur olan rivayetlerr vardır ki temeline inildiğinde uydurma olduğunu kendi alimleri bile itiraf etmişlerdir. Örneğin
"Ebu Bekr'in imanı bir kefeye ve diğer varlıkların imanı öbür kefeye konsa, Ebu Bekr'in imanı ağır basar." şeklinde dillere düşmüş bir rivayet var.
"Fıkh-i Ekber Şerhi" isimli kitabı tercüme eden şahıs bu rivayetin altına aynen şöyle not düşmüştür: "Hadisin kaynağını bulamadım!!" (Fıkh-i Ekber, Aliyy-ül Kâri Şerhi, Tercüme Yunus Vehbi Yavuz, 4. baskı, sayfa: 161, Çağrı Yayınları)

Veya şu meşhur rivayet: "Benden sonra peygamber olsa idi, o mutlaka Ömer olurdu."
Bu rivayetin de uydurma olduğunu birçok Sünni âlim bile itiraf etmiştir: İşte size bunlardan bir kaçı:
Bu rivayet hakkında İbn-i Cevzî El-Mevzuat (Uydurmalar) isimli kitabında "Ömer hakkında uydurulan hadislerden birisi de bu hadistir" demekte ve sebebini ise şöyle açıklamaktadır: "İki senedi olan bu hadisin birinci senedinde yer alan "Zekeriyya b. Yahya" büyük yalancılardandır. İnb-i Adiy onun hakkında diyor ki "O, hadis uyduruyordu." İkinci senette ise "Abdullah b. Vâkıd" vardır ki Ahmed ve Yahya onun hakkında şöyle demişlerdir: "O hiçbir işe yaramaz!" İmam Nesaî ise onun hakkında "Hadisi terk edilen birisidir" ifadesini kullanmıştır. İnbn-i Hıbbân da yine onun hakkında "Hadislerine ihticac edilmez" demiştir. (El-Mevzûât (İbn-i Cevzî), c.1, s.320)


6- Ben bu mesele uzun olduğu için kısa cevap yazamıyorum. Başka bi yerden alıntı yaptım.
Neden çoğul olarak anıldığı yazmaktadır.

Velayet ayeti olarak tanınan Allah Teala'nın "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun peygamberi ve namaz kılan ve rüku halinde zekat veren mü'minlerdir. Kim Allah'ı, peygamberini ve inananları veli kabul ederse, bilsin ki, şüphesiz hizbullah olanlar üstün gelirler" [23] ayeti Hz. İmam Ali (a.s)'ın imametini ispatlayan delillerden bir diğeridir.

Bu ayetin Hz. Ali'nin velayet ve imametine delil olması, onun Hz. Ali (a.s) hakkında nazil oluşundan dolayıdır.

Bu ayetin Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğu Ehl-i Beyt kanalıyla gelen rivayetlerde mütevatir olarak nakledilmiştir. Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin de hemen-hemen bütün tefsir yazarları, mezkur ayetin tefsiri bölümünde onun Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğuna dair bir çok rivayetler nakletmişlerdir.

Biz, Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin önde gelen fakih ve tefsir yazarlarından olan Ebu İshak Ahmet bin Muhammed bin İbrahim En-Nisaburi Es-Salebi'nin "El-Kebir" adlı tefsirinde mezkur ayetin nüzul sebebi olarak Ebuzer'den naklettiği rivayeti aynen buraya aktarıyoruz:

Ebuzer şöyle demiştir:"Ben şu iki kulağımla işittim, aksi taktirde her ikisi de sağır olsun ve şu iki gözlerimle gördüm, aksi taktirde her ikisi de kör olsun ki, Hz. Resulullah şöyle buyurdular: "Ali insanların önderidir, Ali kafirleri katledendir, ona yardım edene yardım olunur, onu yalnız bırakan yalnız bırakılır."

Daha sonra Ebuzer şöyle devam etmiştir: "Bilin ki, bir gün benim Hz. Resulullah ile birlikte namaz kılmakta olduğum bir sırada bir dilenci mescitte talepte bulundu kimse ona bir şey vermedi. Bu sırada Hz. Ali rüku halindeydi. Elinin küçük parmağını ona doğru uzattı. O parmağına yüzük takardı. O dilenci gelip yüzüğü Hazret'in parmağından çıkarıp aldı.

Bunun üzerine, Hz. Resulullah yakararak Allah'a şöyle dua etti: "Allah'ım kardeşim Musa sana dua etti ve: "Rabbim! Gönlümü aç. İşimi kolaylaştır. Dilimdeki düğümü çöz ki, sözümü anlasınlar. Ailemden bana bir yardımcı ver. Kardeşim Harun'u. Onunla kuvvetimi artır. Onu işime ortak et ki, seni çokça tespih edelim, çokça analım. Şüphesiz sen bizi görensin" dedi. [24] Sen de ona: "Senin isteklerin sana verildi, Ey Musa!" [25] diye vahyettin.

Allah'ım! Ben de senin kulun ve peygamberinim. Benim de gönlümü aç, işimde kolaylık sağla, ailemden Ali'yi bana yardımcı ver, onunla kuvvetimi artır."

Ebuzer diyor ki: "Andolsun Allah'a henüz Hz. Resulullah'ın sözü tamamlanmamıştı ki, Cebrail "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun peygamberi ve namaz kılan ve rüku halinde zekat veren mü'minlerdir. Kim Allah'ı, peygamberini ve inananları veli kabul ederse, bilsin ki, şüphesiz hizbullah olanlar üstün gelirler" [26] ayetini getirdi."[27]

Bu rivayet, Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin kaynaklarında ayetin nüzul sebebi hakkında nakledilen rivayetlerden sadece bir örnektir. Bu konuda İbn-i Selam ve İbn-i Abbas'tan da aynı mazmunda nakledilen hadisler yine Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin kendi kaynaklarında yer almıştır.

Yukarıda da işaret ettiğimiz üzere, bu ayetin Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğu Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin büyük alimleri tarafından kaleme alınan hadis ve tefsir kitaplarında çeşitli kanallardan rivayet edilmiştir. Bizim bu hadislerin yer aldığı kaynakların tamamına yer vermemiz imkansızdır. İsteyenler dipnot olarak vereceğimiz adreslere müracaat edebilirler. [28]

Bu ayetin Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğu naslarla sabit olduğuna göre, ayette geçen veli kelimesini dost anlamına tefsir etmek anlamsız olur. Çünkü kimsenin, Allah Teala, Resul-i Ekrem ve Hz. Ali (a.s)'ın mü'minlerin dostluğundan bir şüphesi yoktu ki, Cenab-ı Hak onu mü'minlere anlatmaya kalkışsın. Cenab-ı Hak açık olan bir konuyu izah etmekten münezzehtir. O halde ayetin anlamı: "Sizin veliniz (sahibiniz ve üstünüzde egemen olan) ancak Allah, Resulü ve rüku halinde zekat vermek sıfatıyla tanıttığı mü'minlerdir" olur.

Ancak burada iki husus kalır. Birinci husus, ayetin Hz. Ali hakkında nazil olup rüku halinde zekat vermek sıfatına işaret ettiği halde, bunu tekil değil de, çoğul lafzıyla beyan edilmiş olması ki, bazılarının: "Ayet tek kişiye işaret ettiğine göre, kullanılan lafzın tekil olması gerekirdi" demeleri mümkündür.

Bir diğer husus da, bu ayetten önce ve sonra olan ayetlerde veli kelimesinin dost anlamına kullanılmış olmasıdır. Buna göre bu ayetlerdeki söz akışı tamamında da veli kelimesinin aynı anlamı ifade etmesini gerektirmesi ve bunun ayetlerdeki söz akışına daha uygun düşmesi hususudur.

Nitekim, Ehl-i Sünnet kardeşlerimizden bu ayetin Hz. Ali (a.s)'ın velayetini ifade edemeyeceğini savunanlar, genellikle bu husus üzerinde durmuşlardır.

Birinci hususa; yani ayette tekil değil de çoğul lafzın kullanılması hususuna gelince, bunun; ayetin Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olmasıyla hiçbir çelişkisi yoktur.

Zira, Arap dilinde tekil kastedildiği halde, ikram ve tazim kastıyla çoğul lafzının kullanılması en doğal konuşma üslubudur. Kur'an-ı Kerim bunun örnekleriyle doludur. Aslında Arap dilinde çoğul lafzının kullanılmasını gerektiren bir nükte olduğu taktirde, kasıt tekil bile olsa, çoğul yerine tekil lafzını kullanmak yanlış olur.

Buna bir örnek olarak, Allah Teala'nın; "Onlar ki; insanlar kendilerine: "Toplum size karşı toplanmış, onlardan korkun" dediler de bu, onların imanını artırdı ve: "Allah bize yeter. O ne gü¬zel Vekil'dir" dediler" [29] ayeti kerimesinde geçen haber getiren kişinin, bütün müfessir ve hadisçilerin icmasıyla tek bir kişi, yani Naim bin Mesut El- Aşcei olduğu halde, ayette çoğul anlamı ifade eden, "insanlar...dediler" tabirinin seçilmesini zikredebiliriz.

Açıktır ki, bu, o kişinin sözüne kulak vermeyerek Hz. Resulullah'ı yalnız bırakmayan kişilere tazim etmek ve övmek maksadıyla olmuştur. Zira eğer ayette, tek bir kişi böyle bir haber getirdi de, onlar ona kulak vermediler, denmiş olsaydı, bu onların yaptıkları işin pekala övgüye layık bir iş olduğuna delalet etmezdi.

İşte görüldüğü üzere, gerektiği yerde tekil bile kastedilmiş olsa, çoğul lafız kullanmak daha uygundur.

Bahis konusu ayetteki nükteye gelince, ilk olarak çoğul lafzının kullanılması, Hz. Ali için bir çeşit tazim ve ikram anlamını ifade ediyor. Hz. Ali (a.s) da sıradan bir insan olmadığına göre, böyle bir tazim ve ikramla anılması daha uygundur.

Sonra İslam düşmanlarının ve münafıkların Hz. Ali'ye karşı düşmanlık ve kıskançlılıkları hiçbir kimse tarafından inkar edilemez. Bu durumda eğer, Hz. Ali'nin velayetinin tekil olarak bizzat Kur'an-ı Kerim'de açıklanması, onların düşmanlık ve kıskançlılıklarını daha da körükleyebilir, İslam'a karşı yıkım hareketlerini daha da artırabilir, hatta onların ellerini kulaklarına koyup da inkar yolunu seçmelerine vesile olabilirdi.

İlahi hikmet ve Hz. Resulullah'ın İslam'ın tebliğindeki metodu insanlara ağır gelecek bir konuyu birden değil de, tedrici olarak insanlara anlatmasını icap ettiriyordu.

Nitekim, insanlara ağır gelen konularda Cenab-ı Hak ve Hz. Resulullah hep aynı metodu seçmiştir. İşte bu ayette de aynı yöntem uygulanmış ve insanlara ağır gelen bir konu olan velayet konusu, tedrici ve insanlara ağır gelmeyecek tabirlerle anlatılmaya gidilmiştir.

İşte bunun için Hz. Ali'nin velayeti çeşitli yerlerde çeşitli tabirlerle insanlara anlatılmıştır. Ve bilahare daha sonra göreceğimiz üzere, Hz. Ali'nin velayetinin tespiti ile Allah nimetini insanlara tamamlamış ve dinini kamil kılmıştır.

Bu ayette çoğul lafzının seçilmesinin hikmeti olarak Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin önde gelen en büyük alimlerinden olan Zemahşeri bir ayrı nükte de zikretmiştir. Biz onun bu tespitini aynen alıyoruz.

Zemahşeri şöyle yazıyor: "Eğer; "Bu ayetin Ali (a.s) hakkında olduğu nasıl doğru olabilir? Oysa onda kullanılan lafız çoğul lafzıdır?" denilirse, derim ki: "Gerçi ayetin nüzul sebebi bir kişidir. Ama diğer insanları da onun yaptığı işin benzerini yapmaya teşvik edip, onun nail olduğu sevaba ulaşmalarını sağlamak ve mü'minlerin hasletlerinin ihsan ve iyilik yapmaya düşkünlük açısından bu derece ileri olmalarının ve fakirlerin durumuyla ilgilenmek gerektiği taktirde namazda bile olsalar, namazın bitimini beklememeleri gerektiğine tembih etmek amacıyla onda çoğul lafzı kullanılmıştır." [30]

Demek ki, ayette çoğul lafzının kullanılması onun Hz. Ali hakkında oluşuna hiçbir halel getirmemektedir.

İkinci husus olan ayetteki söz akışına gelince, bütün Müslümanlar delil olduğu yerde söz akışının bir hücciyet taşımadığında ittifak etmişlerdir. Yani, eğer bir yerde has bir delil, söz akışında olan manadan başka bir anlamın kastedildiğini ispatlarsa, orada o has delile göre amel edilir ve söz akışından istifade edilen anlam terk edilir. Söz akışı ancak has bir delilin bulunmadığı yerlerde geçerlidir.

Bahis konusu olan ayette de hem Ehl-i Sünnet, hem de biz Ehl-i Beyt dostlarının kaynaklarında mütevatir olarak nakledilen hadislerin bu ayetin Hz. Ali hakkında nazil olduğunu gösterdiğine göre, biz onu bütün mü'minlere mal edemeyiz. Bu, konu hakkında olan has delili inkar etmek olur ki, bunun doğru olmadığını belirtmeye bir gerek yoktur.

Özellikle de, Hz. Resulullah (s.a.a)'in Kur'an-ın bir eşi olarak bize emanet edip, kıyamet gününe kadar Kur'an'dan ayrılmayacağını bize bildirmiş olduğu, Ehl-i Beyt'in bu ayetle imamet konusuna istidlal ettiklerini ve ayette geçen veliden maksadın tasarruf sahibi olduğunu belirttiklerini görmekteyiz. [31]

Bu durumda nasıl Hz. Resulullah'ın Kur'an gibi masum olduklarını belirtmiş olduğu Ehl-i Beyt'e muhalefet edebiliriz! Bu Hz. Resulullah'a karşı çıkmak olmaz mı?

Oysa bu ayetten önceki ve sonraki, ayetlerdeki söz akışının bu ayette geçen veli kelimesinin dost anlamına olmasını icap ettirdiği de kesin değildir.

Zira, bu ayetten önceki ayette geçen Allah yolunda cihad eden, "mü'minlere karşı mütevazı kafirlere karşı izzetli olan" Allah'ın sevdiği kavimden de kastın Hz. Ali (a.s) olduğu, Hz. Resulullah'ın hadisleriyle belirlenmiştir.

Nitekim, Hz. Ali (a.s) Cemel savaşında bunu açıkça belirtmiş, Ehl-i Beyt İmamları da aynı doğrultuda açıklamalarda bulunmuşlardır. Ehl-i Sünnet ulemasından Salebi de kendi tefsirinde buna işaret etmiştir.

Bir hadiste Hz. Resulullah'ın şöyle buyurduğu geçmektedir: "Ey Kureyş topluluğu! Siz Allah'ın kalbini imanla imtihan ettiği bir kişiyi üzerinize göndererek boynunuzu vurmadıkça çekinecek değilsiniz. Siz koyunun dağılıp kaçıştığı gibi, onun etrafından dağılıp kaçışacaksınız."

Bu arada Ebu Bekir: "Ey Resulullah! O kişi ben miyim?" der.

Hz. Resulullah: "Hayır" buyurur.

Ömer: "Ey Resulullah! O kişi ben miyim?" der.

Hz. Resulullah: "Hayır, o pabucu yamayandır" buyurur.

Bu hadisi nakleden kişi; Hz. Ali'nin bu sırada Hz. Resulullah'ın pabucunu yamamakla meşgul olduğunu hadisine ekliyor." [32]

Yine Hz. Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Sizden bir kişi insanlarla Kur'an'ın te'vili üzerine savaşacaktır. Nitekim sizinle Kur'an'ın tenzili üzere savaşıldı."

Bu arada Ebu Bekir: "O kişi ben miyim?" der.

Hazret: "Hayır" buyurur.

Sonra Ömer: "O kişi ben miyim?" der.

Hazret: "Hayır, o kişi odada pabucu yamayandır" buyurur ve bu sırada Hz. Ali (a.s) odadan elinde Hz. Resulullah'ın pabucu olduğu halde çıkıp gelir."

Bu hadisi Ahmet bin Hanbel "El-Müsned" adlı kitabında [33] ve Hakim "El-Müstedrek" adlı kitabında vs. rivayet etmişlerdir.

Sonra bu ayetlerin şimdiki tertip üzere nazil oldukları da kesin değildir. Zira Kur'an-ı Kerim'in nüzul tertibi ile bu günkü toplanış tertibinin aynı olmadığı bilinmektedir.

Sonuç: Bu ayetle ilgili has deliller onun Hz. Ali (a.s) hakkında nazil olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Ehl-i Beyt İmamları'nın da buyurduğu gibi, bu ayet Hz. Ali'nin de Hz. Resulullah'ın sahip olduğu velayet hakkına sahip olduğunu ispatlamaktadır.



[23]- Maide: 55, 56

[24]- Tâhâ: 25. ayetten 35. ayete kadar

[25]- Tâhâ: 36

[26]- Maide: 55, 56

[27]- Mecme-ül Beyan, c.3 s.210, El Gadir, c.2 s.52, El Mizan, c.6 s.19

[28]- Bkz. Şevahid-üt Tenzil Haskani Hanefi'nin S. 161, Menakıb-i Ali bin ebu Talib İbn-i Meğazili Şafii'nin s. 311, Kifayet-üt Talib, Genci Şafii'nin s. 228, 250, 251, Zehair-ül Ukba Muhibbiddin Taberi'nin s. 88, 120, El Menakıb Harezmi Hanefi'nin s. 178, Tarih-i Dimeşk İbn-i Asakir Şafii'nin c. 2 s. 409, El Fusûl-ül Mühimme İbn-i Sabbağ El Maliki'nin s. 123, 108, Ed-Dürr-ül Mensur Suyuti'nin c. 2 s. 293, Feth-ül Kadir Şefkani'nin c. 2 s. 53, Et- Teshil liulum-it Tenzil Kalbi'nin c. 1 s. 181, Keşşaf Zemahşeri'nin c. 1 s. 649, Tefsir-üt Taberi Teberi'nin c. 6 s. 288, 289, Zad-ül Mesir İbn-i Cevzi Hambeli'nin c. 2 s. 383, Tefsir-ül Kurtubi c. 6 s. 219, 220, Feth-ül Beyan fi Makasid-ül Kur'an c. 3 s. 51, Esbab-ün Nüzul Vahidi'nin s. 148 ve Türkçe tercümesi s.161, Tefsir-ül Celaleyn s. 213, Tezkiret-ül Havvas Sıbt bin Cevzi Hanefi'nin s. 18, 208, Nur-ül Ebsar Şeblenci'nin s. 71, Yenabi-ül Meveddet Kunduzi Hanefi'nin s. 115, Tefsir-ül Kebir Fahri Razi'nin c. 12 s. 20, Tefsir-i İbn-i Kesir c. 2 s. 71, Ahkam-ül Kur'an Cessas'ın c. 4 s. 102, Mecme-üz Zevaid c. 7 s. 17, Ensab-ül Eşraf Belazuri'nin c. 2 s. 150, El Havi lil Fetava Suyuti'nin c. S. 139, 140, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 391, 405 ve c. 15 s. 146, 95, Riyaz-ün Nazre c. 2 s. 273 Müsned-i Ahmet bin Hanbel c. 5 s. 38, Metalib-üs Sual İbn-i Talha Şafii'nin s. 31, Feraid-üs Simteyn c. 1 s. 11, 190 ve....

[29]- Al-i İmran: 173

[30]- El-Keşşaf: c. 1 s. 649 Beyrut baskısı

[31]- Bkz. El-İfsah s. 74, 79, Et- Tibyan c. 3 s. 556, Es- Safi fi Tefsir-ül Kur'an c. 1 s. 449

[32]- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 393 h. 610

[33]- Müsned-i Ahmet hadis no: 10859, 11348



7 - Pazartesi günü, dediğim yere bakıp bunun cevabını vereceğim. İnşAllah ( konu kilitlenmezse )

8 - Subhanallah! O nasıl söz. Nasıl yazdınız bu cümleleri. Allah aşkına!
Bizki Peygamberin nurundan alemler yaratılmıştır diyoruz, O'nun ahlakı sözleri en üstündür diyoruz, son Peygamberdir diyoruz, tüm Peygamberlerden daha üstündür diyoruz, siz bu lafları bize nasıl isnat ettiniz. Allah'tan korkun.

Şunları yazarken bile kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu, ellerimin titremesine bile mani olamıyorum.
Ben bu korkuyla titrerken, sizin bu bize yapmış olduğunuz suçla hiç mi vicdanınız sızlamadı _?

Şuanki mesele Peygamber (s.a.a)'in ahlakı değil ( ki tartışılmaz Peygamber bize göre ne hata yapardı ne günah işlerdi. Tertemiz masum ve paktır. İstediğiniz Caferi kitabına bakabilirsiniz. Bir de sizin kitaplarınıza bakın Peygamber hata da yapardı. Çünkü beşerdi deme cüretini gösterebiliyorsunuz. Peygamber olup her sözünü vahiy bildiğimiz Peygambere söylüyorsunuz bunları. AÇın en güvendiğiniz kaynaklara bakın ), tartıştığımız mesele Ali ve Ebubekir'dir. Konuları niye başka taraflara sıçratıyorsunuz. Peygamberin ahlakını, davranışlarını anlatmaya sayfalar yeter mi?

9- İstedğimiz kabul edip etmeme meselesi değil. Doğruların nasıl bulunduğu delilleridir bunlar.
Sizin kaynaklarınızdan veriyorum çünkü bizim kaynakları hiçe sayan sizlersiniz.

10- Bazı sorularımız açıkta kalmış.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


boronay
Breakin' Through

grup tuttuğum takım
Teğmen Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 330 ileti
Yer: Fox River
İş: Takin' Down The Company
Kayıt: 03-09-2008 10:50

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#342663 30-08-2009 19:39 GMT-1 saat    
Başkalarının günahlarını didik didik edeceğinize kendi günahlarınızı affettirmeye bakın. Bu iftiralar size hiçbir şey kazandırmaz.

Kaynak bulamadıysan ben vereyim ayrıca.

“Eğer, Ebu Bekr'in imanı, bütün halkın/insanların imanı ile muvazene edilse/karşılaştırılsa, Ebu Bekr'in imanı daha ağır gelecektir.”(Tuhfetu'l-Ahvezî, 7/298-Şamile), Kenzu'l-Ummal'da ( h. No: 35614) ise, “bütün halkın” yerine, “bütün yeryüzü sakinleri” tabiri kullanılmıştır. Sahavî, bu hadisin sahih olduğuna işaret etmiştir(bk. el-Mekasıdu'l-hasane, 1/555).

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <