Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Din Ve Din Anlayişi Birbirinden Farklidir

Din Ve Din Anlayişi Birbirinden Farklidir Hakkında Bilgi - Din Ve Din Anlayişi Birbirinden Farklidir Nedir Özet


Araştırmalar



DİN VE DİN ANLAYIŞI BİRBİRİNDEN FARKLIDIR


Din nedir? Dinin çok çeşitli tanımları vardır. Şöyle tanımlanabilir: Din, insanlara mutluluk yollarını gösteren bir yaşama biçimidir. Din, insan hayatına anlam kazandırır; değerler katar; dünyaya bakış, evreni anlamlandırma gücü verir. Din, insanı da içine alan kutsal bir düzenin varlığına bağlanmadır. Öyleyse din insan için vardır ve onun sorunlarını çözer.
Dinler, genellikle ilahi ve beşeri dinler olarak ikiye ayrılır. Bunlara gelişmiş ve gelişmemiş (kabile dinleri) dinler de denir.
ilahi dinler Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlıktır. Bu dinler, Tanrı'nın seçtiği peygamberlere gönderilen vahiy yoluyla gelen dinlerdir. Bu üç ilahı din dünyada en çok inananı olan dinlerdir.
ilahi dinlerin farklılığı şu sebeplerden ileri gelir: a. insanlık ilerledikçe ve insanlar çoğaldıkça onların ihtiyaçları da arttı. insanların manevi ihtiyaçlarına göre, zamanın gelişimine uygun olarak, Allah dinini yeniledi. Temelde iman esasları aynı ve ortaktır: Bununla beraber İslamiyet diğerlerine göre en gelişmiş dindir.
b. Dönemlerin farklılığına yeni akımlara göre ilahı dinler üzerinde yorumlar da farklılaşmıştır. Bundan dolayı Yahudiliğin, Hıristiyanlığın ve İslamiyet’in kedi içinde de her dönemde farklı yorumlar çıkmıştır. İran’ın, Türkiye'nin, İslam yorumu farklı olduğu gibi Şafiliğin ve Hanefiliğin yorumu da farklıdır. Hıristiyanlıkta Katolik, Protestan ve Ortodoks anlayışlarının Hıristiyanlık yorumları her dönemde farklı olmuştur. Malezya'da, Çin'deki Müslümanlar ile Yemen'deki, Sudan'daki, ispanya ve Kanada'daki Müslümanların günlük hayatla ilgili yorumları da farklıdır.
C. Coğrafyanın, siyası ortamın, toplumdaki ve dünyadaki değişimlerin de etkisiyle dinlerde daima farklı bakışlar ve yorumlar oluşmuştur ve oluşacaktır. Bu, aynı zamanda aklın bir gereğidir.
Bir de Budizm, Hinduizm, Konfüçyüs dini gibi dinler vardır. Bunlara Tanrısız dinler denebilir. Bunların beşeri yönü ağır basmıştır. Peygamber yerine bu dinlerin kurucuları vardır. Bu dinlerde de yukarıdaki sebeplerden dolayı değişmeler, bozulmalar ve farklı yorumlar çıkmıştır.
Demek ki, din anlayışları da dinler de birbirinden farklıdır ve farklı olmaya devam edecektir.
2. DİN ANLAYIŞINDAKİ FARKLILIKLAR ZENGİNLİKTİR.
Din anlayışları, olaylar ve gelişmeler üzerine yorumlar daima birbirinden farklıdır. Çünkü olaylar üzerine düşünceler farklıdır. Bu farklılık bir zenginliktir. Dinin çeşitli boyutları vardır. Bunlar: a. inanç (Amentü), b. yaşantı (Tecrübe), C. ibadet, ç. bilgi, d. ahlak, f. toplum ve evren boyutlarıdır.
Farklı din anlayışları, demokratik idarelerde daha rahat yaşarlar ve daha rahat gelişirler. Demokrasi bir inanç ve kültür zenginliğine dayanır. Demokratik idarelerde, inanç farlılıkları kendilerini daha rahat korurlar. Şu halde din anlayışındaki farklılık, her yönden zenginliktir.
3. DİN ANLAYIŞLARINDAKİ FARKLILIKLARIN SEBEPLERİ
Din anlayışlarında pek çok farklılık vardır. Bunların bir çok sebepleri vardır. Toplumlardaki değişmeler, uygarlıktaki, teknolojideki, bilimdeki hızlı gelişmeler, iklim farkları, coğrafi özelliklerin farklılığı dini yorum farklılığına da yol açmaktadır. Bunların gerisindeki esas sebepler var ki bunlar daha değişik sebeplerdir. Şimdi onları ayrı ayrı inceleyelim:
3.1. İnsanın Yapısı
insan en üstün yapılı yaratıktır. Bundan dolayı yapısı çok karmaşıktır. Beden yapısındaki birçok sır çözülmüştür. Fakat, çözülmeyenler daha çoktur. Ruhsal yapısı daha karmaşıktır. Bilimin bu kadar ilerlemesine rağmen, beynimizin daha çok küçük bir bölümünü bilebiliyoruz. insanın kalbi ayrı bilmece, kafası ayrı ilmece! Aklı derseniz daha da farklıdır.
Bunun yanında insanların zevkleri de farklıdır. Bazıları hafif müzikten, bazıları klasik müzikten, bazıları caz müziğinden, bazıları halk müziğinden, bazıları da hepsinden birden hoşlanırlar. Bir kısım insanlar da hiç birinden hoşlanmazlar. Resim, heykel, mimari anlayışları da farklıdır. Bu farklılık, hem kültürlerin çeşitliliğinden hem de kabiliyetlerin değişik olmasından ileri gelir.
insanların fizik yapıları da farklıdır. Boyları, yüz görünüşü, gövdeleri, kol ve bacakları da faklıdır. Bütün insanlarda ağız, burun, kulak, kaş, göz olduğu halde hepsinin yüz güzelliği farklıdır. Biz, tanıdığımız binlerce insanı hiç karıştırmadan ayırtabiliyoruz. Amcamıza dayı, dayımıza amca veya öğretmenim demiyoruz.
Bunun gibi insanların ruhları da, ruh dünyaları da çok daha farklıdır. Sevgileri farklı, saygıları farklı, tepkileri farklıdır. Bu farklılıklar onların ruh dünyasının zenginliğinden ileri gelir. insanların hayal dünyaları da çok farklıdır.
Dış yapısı, iç dünyası, duyguları, düşünceleri, düşünce biçimleri (zihniyetleri), davranışları. inanışları, hayalleri bu kadar farklı olan insanların inanışlarının da farklı olması gerekir. Dini inancı, ibadet biçimlerini farklı şekilde algılayan insanlar farklı biçimde yorumlama yaparlar; böylece farklı din anlayışları ortaya çıkar.
3.2. Siyaset
Siyaset insanları, toplumları ve devleti yönetme şeklidir. Siyası hayat, bir uygulama ve eylem hayatıdır. Siyasetteki her partinin ve siyası kişinin hedefi iktidara gelmek, devleti yönetmektir. Siyası faaliyet, her zaman mücadele ister. Günlük olayların gelişmesi, dünyadaki hızlı değişimler, siyasal ve toplumsal hayatı da hemen et kiler, hatta siyasetin yön değiştirmesine yol açar. Bazen bu yön değiştirme, toplumun ve devletin iradesi dışında olur; yani dıştan başka güçlerin baskısıyla meydana gelir .
Toplum, bu çabuk değişmeye ayak uyduramayabilir. O zaman inançlarının, değerlerinin yıpranmasını önlemek ister. Dünyanın bu kaygan zemininde tutunabilmek zordur. Toplumlarda bu gün din yükselen değer olmuştur. Çünkü bireyler ve toplumlar gönlünü dindirecek, kalbine huzur verecek değişmez inançlara ihtiyaç duyuyor. Dinin desteklediği ahlaka ihtiyaç duyuyor.
3.3. Ortam ve Kültür
Din anlayışındaki farklılıkların sebeplerinden birisi de ortam ve kültürdür. Siyaset ortamın farklı oluşu, ticari ortamın çeşitliliği, toplumsal ortamı da her zaman etkilemiştir. Toplumsal ortamın farklılığı dini ortamı da her zaman etkisi altına alır.
Toplumdaki siyasi, ticari, sınai, mali ve sportif grupların farklı olması doğaldır. Bu grupların dernekler, vakıflar, klüpler, sendikalar gibi sivil toplum kuruluşlarının istekleri, ihtiyaçları da farklıdır. Bu ihtiyaçlar, maddi (parasal) olduğu gibi manevi (dini-ahlaki) yöndeki ihtiyaçlar da olabilir. ihtiyaçların çeşitliliği, farklı yeni dini yorumların da ortaya çıkmasına yol açar.
işte çeşitli ortamların, onların gruplarının farklı oluşu dini anlayıştaki farklılıkları artıran etkenlerden biridir.
3.4. Kültür
Kültür, insanın tabiata ilave ettiği her şeydir. Yani doğal olana insanın katkılarıdır: Dil, bilim, mimari, sanat, teknik gibi. Kültür bir milletin seçtiği hayat biçimidir; yaşayış tarzıdır. Giyimi-kuşamı, beslenmesi, davranışı, ilişkileri gibi. Kültür insanların ve toplulukların dünyayı anlama şeklidir, yorumlama biçimidir.
Şu halde Türkiye'de İslam inançlar, etkili ve birleştirici olmakla beraber, genel karakteriyle ülkemizde milli kültür egemendir. Diğerleri, yorum ve algılama farklarından, coğrafi şartlardan doğan çeşitlilikler ve zenginliklerdir. Milli kültürün oluşumunda en önemli etken, İslam dinidir. Her Müslüman selamlaşır, Allah'ın emri peygamberin kavli (uygulaması) ile evlenir. Bayramı, kurbanı, sadakası, zekatı, haccı, Ramazanı ortaktır. Bunlar, farklılıkların ayrılmasını önleyen ortak paydalardır.
3.4. Ekonomi
Ekonomi, mal üretimi, bunların dağıtımı, tanıtımı, pazarlanması, tüketicilere ulaştırılması ve bu konudaki ilişkililerin düzenlenmesi ve yürütülmesidir. Ekonomik faaliyet alanları , çok değişik ve çeşitlidir: Ekonomik hayat, para ile oluşur .Sermaye (ana para) ye dayanır, karla gelişir. Para da yeterli değildir. Akılcı projelerle düzenli çalışma ister. Fakat para ve çalışma da yeterli değildir. Gerçi ekonomik hayat bunlara dayanır ama; sacayağının üçüncü bir ayağı var ki, onsuz ekonomi hiç yürümez. O da güven (kredi) dir. Güven ruhsal bir etkendir. Öte yandan devletlerin kredileri de vardır. Güven vermeyen devlete kredi açılmaz, yatırım yapılmaz, turist gelmez. Bütün bunlar da ekonomik hayatı alt üst eder. Bazen bir söylenti piyasaların alt üst eder bazen bir söylenti piyasaların alt üst olmasına yol açar Bu çok değişken ve kaygan ekonomik hayat, geçim derdi dolayısıyla herkesi ilgilendirir. Tüm bu farklılıklar, kültürel, toplumsal ve dini hayatın uygulamadaki zenginlikleridir .Demokrasi böylelikle daha kolay benimsenir daha kolay yerleşebilir . Yalnız yerellikler, çok yerel yorumlar, dinin evrensel boyutlarını darlaştırmamalı önüne geçmemelidir .
4. DİN ANLAYIŞINDAKİ FARKLILIKLARA DAYALI OLUŞUMLAR
Din anlayışındaki farklılıklar, haliyle yeni bir takım oluşumlara da yol açmaktadır. Bunlar mezhepler , tarikatlar ve cemaatlerdir .Şimdi bu oluşumları ayrı ayrı ele alalım.
4. 1. Mezhepler
''Mezhep'' kelimesi gidilecek yol anlamına gelir. Ama terim olarak bir dinde, felsefede yeni görüş ve yorum getiren çığır açan anlayış demektir. Hıristiyanlıkta Katolik ve Protestan mezhebi, İslam da Şiilik, Hanefilik, Şafilik gibi fıkıh mezhepleri veya felsefede Pisagor okulu gibi okullar birer mezheptir. Mezhepler, dinin uygulanmasını, yaşanmasını kolaylaştıran yeni yorumlardır.
Peygamberimiz ve dört halife zamanında mezhepler ve tarikatlar yoktu. Bunlar daha çok Emeviler ve Abbasi'ler döneminde ortaya çıktı. İslam devleti kısa zamanda genişlemiş, yeni ülkeler fethedilmişti. Ülke genişleyince, Müslümanlar ve Müslümanlığa yeni girenler pek çok inanç ve ibadet sorunu ile karşılaştılar. Mezhep kurucuları, bu sorunları çözmek için yorumlar yaptılar. Sonradan bu yorumlar ayrı mezhep haline geldi. Bir de bazı ayetlerin anlaşılması için yeni yorumlara ihtiyaç doğdu. Bunlardan da yeni mezhepler ortaya çıktı. Daha sonra mezhepler arası anlaşmazlıklar belirdi. Taraftarlar takım tutar gibi, kendi mezheplerini üstün görmeye çalıştılar. Mezheplerin ayrımcılığa dönüşmesi zaman zaman önlenmiştir. Bazen da önlenememiştir .
4.2. Tarikatlar
''Tarik'' kelimesi yol demektir. ''Tarikatlar'' yollar demektir. Tarikatlar, İslam’ı yaşamada farklı yöntemleri uygulayan gruplardan doğmuştur. Zaten tarikatlar, tasavvufi (mistik) bir hayat sürmek için doğmuştur. Hepsinin hedefi, önce insanın iç dünyasını temizlemek ve zenginleştirmektir. Yani insanın tabiatını, doğasında bulunan kötü duyguları kontrol altına alabilmektir. Bunun için her birinin yöntemi farklıdır. Nakşibendi ve Bektaşi tarikatlarının arzuları yenme yöntemleri çok farklıdır. Ama hepsinde iman ve ibadet esastır.
Tarikatlar, tarihte ve toplumların hayatında önemli roller oynamıştır. Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli gibi büyük mutasavvıflar yetişmiş ve bunlar toplum ahlakında etkili olmuşlardır. Bugün bunlar yoktur. Cumhuriyetin ilk yıllarında 1925 de Atatürk tarikatların merkezlerini kapatmıştır. Yani dergahları, tekke ve zaviyeleri kapatmış ve tarikatların faaliyetlerini yasaklamıştır. Bu sebeple Diyanet işleri Başkanlığında tarikatların da temsilcileri yoktur. Tekke ve zaviyeleri kapatan kanun, devrim kanunlarından olup değiştirilmesi teklif edilemez.
4.3. Cemaatler
''Cemaat'' kelimesi, bir dine inanan insanların meydana getirdiği topluluk anlamına gelir. ''Müslüman Cemaati'', ''Hıristiyan Cemaati'', ''Ermeni Cemaati'' (Ermeni kilisesine bağlı olanların topluluğu'' gibi. Kelimelerin bu anlamı, geniş anlamdır. Daha dar anlamda bir dinin mensuplarının küçük gruplara ayrılmasıdır.
Aslında Türkiye'de cemaatlerin çoğu tarikatlara ait cemaatlerdir. Bunların hemen hepsinin farklı dini yorumları vardır.
Cemaatler, genellikle dine hizmet etmek için ortaya çıkarlar. Bu amacı unutunca dini bütünlüğe zarar verir hale gelirler. Tarikat ve cemaatler ülkenin bütünlüğüne ve dini bütünlüğe zarar getirmezlerse, bir zenginlik olarak görülebilir.
5. DİNDE ZORLAMA YOKTUR
İslam dini, insanları zorla İslam’a sokmayı yasaklamıştır. Çünkü imanın dil ile söylenirken kalp ile de tasdik edilmesi gerekir. Zorlayarak Müslüman edilen kişi, dıştan Müslüman görülse de içten inkar eder; hatta İslam’a düşman olur. Böyle bir kimsenin Müslümanlığı da geçerli olmaz.
İslam akıl dinidir. Aklını kullanan, gerekli bilgiyi edinen kişi, aklı yatarsa, düşünür, taşınır, Müslümanlığa geçer. İslam önce düşünmeyi, sonra İslam’a girmeyi tavsiye eder. Bundan dolayı Allah Kuran’da ''Dinde zorlama yoktur...'' buyuruyor. Hatta başka bir ayette Kuran, peygambere zorlayıcı olmadığını bildiriyor. ''Sen, onlara zor kullanacak değilsin.''
İslam tarihinde dinde zorlama olmamasının güzel örnekleri vardır: Hz. Peygamber Mekke'yi fethetmeden önce, ömrü boyunca İslam düşmanlığının rehberliğini yapan birkaç kişinin ölüm Listesini ilan etmişti. Bunların hemen hepsi kaçtı ve Mekke'nin fethinden sonra gelip af dilediler ve Hz. Peygamber de onları affetti.
İslamiyet bu hoşgörüsü sayesinde otuz sene gibi kısa bir zamanda üç kıtaya yayıldı. Zorla Müslüman yapılan insanlar, en kısa zamanda geri dönerler. Nitekim Sibirya'daki Yakut (Saka) Türkleri 18. yüzyılda Ruslar tarafından zorla Hıristiyanlaşmışlardır. Şimdi onlar o dinden çıkmak istiyorlar.
Demek ki zorlama ile dine adam kazandırmak hem doğru değil hem de İslam’ın esaslarına da aykırıdır.
6. LAİKLİK, DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN GARANTİSİDİR
Laiklik, devlet idaresi ile ilgili bir anlayıştır. Laik devlet, inançlara ve dinlere eşit mesafede durması gerekir. Laik devlet, dine karşı olamaz, dinsizliğe de cephe alamaz. Bunun yanında, devletin tabanını oluşturan halkın inançlarına daha çok ilgi gösterir. Laik devlet idaresinde çeşitli inançlara sahip vatandaşlar, resmen tanınır ve hak ettiği ilgiyi görür.
Din ve vicdan özgürlüğü Anayasa ile güvence altına alındığından bu ilke toplumsal barışa da hizmet etmiş olmaktadır. Bu da Laiklik ilkesinin bir gereğidir. Laik devlet anlayışının özellikleri şöyle ifade edilebilir: Devlet işleri ile din işleri ayrıdır, birinin diğeri üzerine hakim olması uygun görülmemektedir .
Devlet dünyevi ihtiyaçlara uygun gelecek bir yapıya göre yapılandırılmıştır.
Din insanların manevi, ruhsal ihtiyaçlarını giderecek şekilde işlerini devam ettirir .
Vatandaşların inanç, ibadet ve düşünce özgürlüğü devlet tarafından güvence altına alınmaktadır.
Ateist (dine karşı) devlet anlayışı din özgürlüğüne karşı olduğu için, laik devlet anlayışına da karşıdır.
Vatandaşın din ve vicdan özgürlüğünü sağlayacak olan anlayış, Laik devlet anlayışıdır. Bu hususu Atatürk gayet açık bir şekilde belirtmiştir:
''Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet hürriyetlerini tamamıyla yerine getirmek (tekmil etmek) demektir.''
Öyleyse laiklik, din ve vicdan özgürlüğünün garantisidir.
Laiklik ilkesi ile, devlet idaresinde akıl ve bilimin verileri esas alınır; devlet milli egemenliği esas almayı öngörür. Dini inanç ve duygularını istismar edilmesini önler.
Sözlerimizi Atatürk'ün İslam dini ile ilgili iki sözü ile bitirelim: ''Bizim dinimiz, en makul, en doğal bir dindir ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur.''
'' İslam da özel bir sınıf yoktur. Ruhaniliği reddeden bu din, tekelciliği kabul etmez.''

Bunun hakkında hemen düşüncelerinizi ya da sorunlarınızı yazabilirsiniz...

Hızlı Yorum Sistemi
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

İsim Email Şifre Kuran'daki ilk sure

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış