Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Fiziksel Ve Kimyasal Olayların Insanlar Üzerindeki Etkisi

Fiziksel Ve Kimyasal Olayların Insanlar Üzerindeki Etkisi Hakkında Bilgi - Fiziksel Ve Kimyasal Olayların Insanlar Üzerindeki Etkisi Nedir Özet


Araştırmalar



Fiziksel ve Kimyasal Olayların İnsanlar Üzerindeki Etkisi
Çevre Faktörleri
Canlı varlıkların yaşamlarının en az bir döneminde onları etkileyen fiziksel, kimyasal
veya biyolojik çevre elemanlarının her birine çevre faktörü veya ekolojik faktör
denir. Ekolojik faktörler; klimatik faktörler (ışık, sıcaklık, basınç, rüzgâr, nem ve yağış),
fizyografik faktörler (enlem, boylam, yükselti, bakı, yeryüzü şekli vb.), edafik
faktörler (toprak özellikleri) ve biyotik faktörler (bitki, hayvan, insan, mikroorganizmalar)
olmak üzere dörde ayrılır.
1. Klimatik Faktörler
Belli bir bölgede uzun süre devam eden atmosferik olayların ortalamasına iklim
denir. Meteorolojik verilerin uzun süreli ölçümleri sonucu elde edilen ortalama ve
uç değerleri ile geniş bir bölgeyi içermesi halinde makroiklimler oluşur ve yeryüzü
8 makroiklim tipine ayrılır. Makroiklim alanları içinde, yeryüzü şekli, yükselti,
göl, orman gibi fizyografik faktörlerin etkisi ile oluşan belirli alanlara özgü iklim
tipine mezoiklim denir. İçinde bulunduğu makro ve mezoiklim koşullarından veya
bazı meteorolojik veriler bakımından çeşitli faktörler altında (toprak, arazi şekli, ve
diğer antropojen etkiler) sapma göstermesi halinde mikroiklimler oluşur. Bir ağacın
tepe tacının altında oluşan iklim mikroiklime örnek verilebilir.
1.1. Sıcaklığın Çevre İçin Ekolojik Önemi
Karasal ortamlarda sıcaklık özellikle enlem derecelerine bağlı olarak önemli farklılıklar
gösterir. Toprak sıcaklığı; bölgenin güneşlilik durumuna, bitki örtüsüne, rengine,
su içeriğine, fiziksel ve kimyasal özelliklerine ve hava hareketlerine göre değişiklik
gösterir. Sucul ortamlarda ise, bölge, mevsimler ve ortam tipleri sıcaklık değişiminde
önemli rol oynar. İç suların sıcaklığı genelde hava sıcaklığını izler.
Canlılar -200°C ile +100°C arasında yaşayabilmekle birlikte, genelde hayatsal faaliyetlerini
0°C ile 50°C arasında sürdürürler. Ancak her organizmanın sıcaklığa karşı
olan toleransı farklılık gösterir. Canlıların yeryüzündeki dağılışları ile yıllık sıcaklık
arasında yakın ilgi bulunur ve kendileri için en uygun bölgelerde toplanırlar. Uygun
olmayan sıcak dönemleri canlılar uyku durumunda geçirir veya bir başka bölgeye
göç ederler. Uyku durumunun; düşük sıcaklıkların gelişmeyi engelleyecek
düzeyde olması halinde ortaya çıkmasına hibernasyon, yüksek sıcaklıklarda ortaya
çıkmasına estivasyon denir. Bunun dışında sıcaklık değişimine bağlı olarak
morfolojik, fizyolojik, ekolojik ve etolojik uyumlar vardır. Hayvanlar alemi sıcak
kanlı ve soğuk kanlı hayvanlar olmak üzere iki gruba ayrılır. Soğuk kanlı hayvanlar
(heteroterm) vücut ısısı çevre sıcaklığına bağlı olarak değişir (yılan, timsah vb.). Sıcak
kanlı hayvanlar (homoterm) da ise vücut ısısı sabit olup (tavşan, at vb.), çevredeki
değişimlere göre vücut ısısını ayarlayabilirler.
1.2. Yağış ve Nemin Çevre İçin Önemi
Aktif haldeki canlıların protoplazmalarının %70-%90'ı sudur. Yağış (kar, dolu, yağmur,
çiğ ve sis) canlıların yaşamı için gerekli suyun kaynağını oluşturur ve sıcaklık
faktörü ile birlikte yeryüzündeki bitki ve hayvan topluluklarının yapısal özelliklerini,
tür çeşitliliğini, yaşamsal ritimlerini belirleyen önemli bir çevre faktörüdür. Yağışın
miktarı, dağılışı ve şekli canlılar için sınırlayıcı bir çevre faktörüdür. Atmosferdeki
nem mutlak nem (1m3 havada bulunan su buharı miktarının gram olarak ifadesi)
ve nisbi nem (belli miktarda havanın içerdiği su buharı miktarının aynı sıcaklıktaki
havanın doymuş su buharı miktarına oranının yüzdesi) olmak üzere ikiye
ayrılır. Suyun donmuş olması sonucu ortamda yeterli yağış olmasına rağmen bitkiler
bu sudan yararlanamaz (fizyolojik kuraklık); çöllerde ise su kıtlığının neden olduğu
fiziksel kuraklık yaşamı ve tür zenginliğini kısıtlar.
1.3. Işığın Çevre Üzerindeki Etkisi
Işığın şiddeti ve yapısı genelde sabit olmayıp ortamsal faktörlere bağlı olarak değişebilir.
Işık süresi ise sadece enlemlere ve mevsimlere bağlı olarak düzenli bir değişim
gösterir. Bitki ve hayvanların çoğunda izlenen fizyolojik aktiviteler gece-gündüz
periyoduna ve mevsimlere bağlı olarak değişir. Gece gündüz süresi mevsimlere
göre değişim gösterir ve bu değişime bağlı olarak canlıların hayatsal faaliyetlerinde
mevsimsel biyolojik ritimler görülür. Işık etkisiyle bitkilerde fotosentez, foto-
periyodizm, terleme, çimlenme ve çiçeklenme, hayvanlarda ise üreme ve diapoza
girme gibi biyolojik ritmler görülür. Günlük (sirkadiyen) ritimler 24 saat veya
ona yakın olan ritimlerdir. Canlılarda gece gündüz periyoduna bağlı olarak niktemeral
ritim ortaya çıkar. Ayrıca özellikle deniz organizmalarında yaygın olarak
aylık ritmler görülür. Bitkilerde fotosentez ile, aynı şekilde hayvanlarda yaşam faaliyetleriyle
ışık şiddeti arasında yakın ilişki bulunmaktadır. Bunun yanında canlılar
değişik dalga boyundaki ışığa duyarlılıkları da farklılık gösterir.
1.4. Rüzgâr'ın Ekolojik Etkisi
Sıcaklık ve basınç farkları nedeni ile oluşan hava kütlesi hareketleri sonucu rüzgâr
meydana gelir. Havanın içerdiği gazlar ve hava kirletici olarak bilinen birçok madde
rüzgârla taşınır. Rüzgârın ekolojik etkisi esme yönüne, şiddetine ve esme mesafesine
bağlı olarak değişir. Ülkemizde etkin 8 rüzgâr tipi vardır. Lodos sıcak havayı,
yıldız poyraz ve karayel soğuk havayı getirir. Bu nedenle lodos toprakta kurutucu
ve ısıtıcı, yıldız ve poyraz ise soğutucu bir etki yapar. Rüzgâr canlıların üzerinde mekanik
ve fizyolojik etki yapar. Örneğin tek yönlü ve sürekli esen rüzgâr bitkilerde
bayrak oluşumuna neden olur. Diğer taraftan hızlı esen rüzgârlar bitkilerin yaprak,
meyve ve dal gibi kısımlarında kırılmalara hatta bazen köklerinden sökülerek devrilmelerine
neden olabilir. Rüzgâr toprak ve bitki yüzeylerinden buharlaşmayı hızlandırarak
su kaybına neden olur ve bunun sonucu bitkiler yeterince fotosentez yapamaz
ve verim düşer. Diğer taraftan rüzgâr canlıların pasif taşınmasında etkin rol
oynar.
1.5. Suyun Ekolojik Önemi
Suyun fiziksel ve kimyasal özellikleri hidrografik faktör olarak tanımlanabilir.
Hidrosfer yeryüzünün %71'ine yakın bölümünü örtmüş durumdadır. Suyun doğada
katı sıvı ve gaz şeklinde atmosfer, okyanus ve karalar arasında dolaşmasına
hidrolojik dolaşım denir. Sucul ortamdaki sıcaklık değişimleri karasal ortama göre
daha yavaş gelişir ve bölgesel değişimler uzak mesafelerde izlenir. Yüzey gerilimi
sayesinde su yüzeyinde küçük ve hafif canlılar yaşamlarını devam ettirirler. Suların
içerdikleri askı madde miktarına bağlı olarak berraklığı azalır ve buna suların turbiditesi
denir. Genelde sular %4 den fazla askı yükü içerdiklerinde berraklılığını
kaybederler. Sudaki askı madde suyun optik özelliğini bozarak ışık şiddetini ve ışığın
su içindeki yayılışını azaltarak bitkiler ve fazla ışığa gereksinim duyan hayvanların
ölmelerine neden olur. Sudaki çözünmüş gazların kaynağını su ve atmosfer
arasındaki alışveriş oluşturur. Suyun üst tabakasında çözünen bu gazlar daha sonra
derinlere iner. Ekolojik yönden etkin role sahip gazların başında oksijen, karbon
dioksit, hidrojen sülfür ve metan gelir. Sucul ekosistemlerde oksijen; fotosentez, su
yüzeyinin atmosferle ilişkisi, akıntı ve rüzgârların etkisi ile artar, solunum ve oksidasyon
ile azalır. Suda serbest halde bulunan H+ iyonu konsantrasyonuna suyun
pH sı (asitliği) denir ve pH değişimleri canlıların solunum gibi biyokimyasal aktiviteleri
üzerinde etkilidir.
1.6. Atmosferin Ekolojik Açıdan Önemi
Dünyayı çevreleyen hava tabakasına atmosfer denir. Atmosfer, troposfer, stratosfer,
ozonosfer, kemosfer ve iyonosfer olmak üzere beş tabakadan oluşur. Bunlardan
Troposfer yeryüzü ile direk ilişkili olup, azot, oksijen, argon ve karbon dioksit
esas bileşimini oluşturur. Bu gazlardan başka troposferde subuharı, toz, polen, mikroorganizmalar
ve kirlilik unsuru olan çeşitli partikül ve gazlar bulunur. Atmosfer
güneşten gelen zararlı ışıkların yeryüzüne gelmesini ve yerdeki radyasyonun uzaya
kaçmasını büyük ölçüde engeller.
2. Edafik Faktörler
Toprak ve onun fiziksel, kimyasal ve fizikoşimik özelliklerinden oluşan fiziksel çevreye
edafik çevre faktörleri denir. Doğal bir oluşum sürecinden sonra oluşan, içinde
biyolojik, fiziksel ve kimyasal olaylar cereyan eden, belli özelliklere sahip üst litosfer
tabakasına toprak denir. Toprak su, hava, organik, inorganik maddeler içerir.
Toprağın inorganik bölümünün kaynağını yeryüzüne çıkmış ve ayrıştırma faktörlerinin
etkisine maruz kalmış kayaçlar oluşturur. Bitki, hayvan ve mikroorganizmaların
ölü artıkları topraktaki organik maddenin kaynağıdır. Toprak içindeki boşlukların
bir kısmı su ile dolu olup, bu toprak suyunu oluşturur ve bu suyun bir kısmı
yerçekimi etkisinde hareket ederken, bir kısmı toprak kolloidleri tarafından tutulur.
Toprak havasının bir kısmı toprak boşluklarını doldurmuş, bir kısmı kolloidler tarafından
absorbe edilmiş, bir kısmı da toprak suyunda çözünmüş olarak bulunur.
Toprakta bulunan mikroorganizmalar oksijeni kullanarak organik maddelerin karbonunu
okside ettiklerinden toprak havasındaki CO2 miktarı atmosferdekine göre
fazla olur. Kötü havalanma yüksek bitkilerde; kök gelişiminin yavaşlaması ve
durmasına, bitki besin maddelerini ve su alımının azalması, toksik bazı özel organik
bileşiklerin oluşmasına neden olur. Ana kayaçların ve organik artıkların doğal koşullarda
parçalandıktan sonra üst üste tabakalaştıkları görülür ve bu yatay katlara
horizon denir. Topraktaki bu tabakalar renk, yapı, yapışkanlık, kalınlık, reaksiyon
ve kimyasal bileşikler bakımından birbirlerinden farklıdır.
Yeryüzündeki topraklar zonal, interzonal ve azonal toprak ordoları olarak üç büyük
ordo altında toplanır. Zonal toprakların oluşumları iklim tarafından kontrol
edilir. İnterzonal topraklar kötü drenaj, tuzluluk veya diğer bazı bölgesel şartların
tesiriyle oluşan topraklar olup, birçok özelliği aynı bölgenin zonal topraklarının
özelliklerine benzer. Azonal topraklar belirli horizon değişimleri göstermeyen topraklardır.
Toprakta bitkisel organizmalar, yüksek bitkilere ait kökler, algler, mantarlar, aktinomisetler
ve bakteriler bulunur ve bunlar toprağın mikro ve makroflorasını oluşturur.
Bitki kökleri canlıyken topraktaki çözünebilen besinleri alarak bir denge sağladıkları
gibi besin maddelerinin yararlı hale geçmesine doğrudan etki ederken diğer
taraftan toprak mikroorganizmaları için ölü doku sağlar. Alglerin büyük ço-
ğunluğu klorofil içerir ve toprak yüzeyine yakın olarak, bazıları ise daha derinde
bulunabilir. Mantarlar toprakta organik maddenin ayrışmasında büyük bir rol oynar.
Aktinomisetler organik artıkların çözülmesinde ve besin maddelerinin serbest
kalmasını sağlar. Ototrof bakteriler enerjilerini amonyum, kükürt ve demir gibi
mineral maddelerini oksitleyerek temin eder ve sayıca az olmalarına karşın nitrifikasyon
ve kükürt oksidasyonu üzerinde etkili olduklarından yüksek bitkiler için
büyük bir öneme sahiptirler. Toprakta bulunan bakterilerin çoğunu ise heterotrof
bakteriler oluşturur ve bunlar gerekli enerjiyi doğrudan doğruya toprağın organik
materyalinden sağlarlar. Toprağın mikrofaunasını Nematod, Protozoa ve Rotiferler
oluşturur ve bunların bir bölümü çürüyen organik materyal üzerinde, bir bölümü
ise yüksek bitkilerin köklerinde parazit olarak yaşarlar. Toprağın makrofaunasının
esasını eklembacaklılar, kurtlar, salyangozlar ve bazı memeliler (kemiriciler)
oluşturur.
3. Biyotik Faktörler
Canlı çevreyi oluşturan bitki, hayvan, mikroorganizma ve insanlar biyotik faktör
olarak tanımlanır. Herhangi bir yaşam mekanında biyotik çevreyi oluşturan canlı
varlıklar yapı, işlev ve fizyolojik özellikleri bakımından çeşitlilik arzeder. Canlılar
arasındaki özellikle beslenme ile ilgili farklılıklar, ekosistem ve ekosistemdeki süreçler
açısından önemlidir. Çünkü besin; üreme, yaşam süresi, gelişme hızı ve ölüm
gibi canlıların temel yaşamsal süreçleri üzerinde büyük etkiye sahiptir.
3.1. Besin ve Beslenme
Besin canlıların enerji kaynağını oluşturur ve besinler bitkisel, hayvansal veya ayrışmış
organik maddeler şeklinde olabilir. Canlılar alemi beslenme şekillerine göre
ototrof (kendi besinlerini kendileri sentezler) ve heteretrof (besinlerini hazır alır)
olmak üzere iki büyük gruba ayrılır. Ototrof organizmalar organik maddeyi kendisi
oluşturur. Heteretrof organizmalar ototrof organizmaları ve çürüyen maddeleri
besin olarak kullanırlar. Hayvan ve mantarların tümü ile birçok bakteri bu gruba
girer. Heteretrof organizmalarda beslenme özellikleri yönünden holozoik (besinlerini
katı parçacıklar halinde alır), saprofitik (besinleri doğrudan hücre zarları
ile absorbe ederler) ve parazitik (besini konukçudan hazır alır) olmak üzere üç
alt grupta incelenir. Holozoik olarak beslenen hayvanlar aldıkları besinin yapısına
göre herbivor (sadece bitkilerle beslenen), karnivor (sadece etle beslenen) ve omnivor
(hem bitki hemde hayvanla beslenen) olmak üzere üç alt gruba ayrılır. Ancak
hayvan türlerinde yıllık beslenme rejimi sabit olmayıp mevsimlere, bölgelere,
gelişim evrelerine, ortama ve sekse bağlı olarak değişimler gösterebilir.
3.2. Biyolojik İlişkiler
Aynı ortamda yaşayan canlılar arasında aynı türün bireyleri (türiçi), veya farklı
türler arasında (türler arası) çeşitli ilişkiler vardır. Türiçi ilişkiler aynı türün birey-
leri arasında, erkek-dişi ilişkileri, koloni, grup, küme ve rekabet şeklinde görülür.
Türler arasında ilişkiler, rekabet, predatörlük, parazitlik, simbiyosis (mutualizm),
komensalizm, amensalizm ve allelopati olmak üzere başlıca yedi ana başlık altında
incelenebilir.

Kaynak: Dç.Dr. Ersin Yücel; Canlılar ve Çevre (Açık Öğretim Fakültesi Yayınları)

Bunun hakkında hemen düşüncelerinizi ya da sorunlarınızı yazabilirsiniz...

Hızlı Yorum Sistemi
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

İsim Email Şifre Kuran'daki ilk sure

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış