Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Televizyon Un Yaşamimizdaki Önemi

Televizyon Un Yaşamimizdaki Önemi Hakkında Bilgi - Televizyon Un Yaşamimizdaki Önemi Nedir Özet


Araştırmalar



TELEVİZYON UN YAŞAMIMIZDAKİ ÖNEMİ


Televizyon
Vericiden iletilen dalgaların görüntü ve ses olarak görünmesini ve duyulmasını sağlayan aygıt, televizyon alıcısı.
1. Elektromanyetik dalgalar yoluyla halkın doğrudan doğruya alması maksadıyla yapılan hareketli veya sabit resimlerin, sesli veya sessiz kalıcı olmayan görüntülerinin renkli ya da siyah beyaz yayını.
2. Televizyon alıcısı. Resim tüpü, şase, kabin, tuner gibi temel bileşenlerden oluşur.
3. Kelime kökenine göre Yunanca Tele: Uzak, Latince Visio'dan gelen Vision: Görüş. Birleşimiyle "Television: Uzagörüm, Uzaktan görüntü" anlamına gelmektedir. Televizyonun bulunmasından sonra bu teknolojiyi ithal eden Türkiye, alete Türkçe bir isim bulmak yerine birçok dünya ülkesi gibi aynen kullanmıştır. Almanca'da Fernsehen olarak söylenir.
4. Sayısal yayınların başlamasına kadar televizyon izleyicisi sadece alıcı durumunda idi. Sayısal yayınlar sayesinde kullanıcının etkileşime geçmesi süreci başladı. İzleyicilerin sürekli alıcı olması, televizyonun kolay ulaşılabilir bir 'kaynak' olması, kullanılan etkili görsel ve işitsel öğelerle etkisinin yüksek olması, birçok aydının televizyona soğuk bakmasına neden oldu. Günümüzde televizyon yayıncılığının ilk amacı, reklam ve ticaret üzerine kuruludur.
TELEVİZYON KÜLTÜRÜ VE TOPLUM
Asrımızda teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte, kitle iletişim araçlarının, ferdî ve sosyal hayatımızdaki yeri ve önemi artmıştır. Bu durum, gelişmiş ülkelerin ve birtakım güçlerin, kitle iletişim araçlarını ele geçirme isteğini kamçılamıştır. Çünkü kitle iletişim araçları, bir yandan geleneksel kültürlerde değişikliklere sebep olurken, bir yandan da hâkim güçlerin ürettiği medya kültürünün, egemen bir kültür haline gelmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Bu yeni kültürün adı, popüler kültürdür. Kitle iletişim araçlarının hızla gelişmesi sayesinde, her yerde ve herkes için hazır olan bu kültür, sınır tanımayan kargo kültürüne veya hâkim bir dünya kültürüne (global kültüre) dönüşmektedir.
Yüzlerce kanalın yirmi dört saat yayım yapabildiği, her türlü bilgi ve yayımın kaydedilerek internet ortamında bütün dünyaya ulaştırılabildiği iletişim ağı içerisinde, en önemli medyatik güç, kuşkusuz televizyondur. Bu bakımdan televizyon aracılığı ile yayılan kültür, popüler kültürün en yaygın türüdür. Televizyon sadece teknolojik bir araç değil, toplumu değiştirme sürecinde yaygın olarak kullanılması sebebiyle, diğer iletişim araçlarından daha tesirli bir vasıtadır. Televizyon, sosyal kimliğin şekillenmesinde önemli bir rol oynar. Bugün her yaştan insanın kültür alışverişinde en çok kullandığı araç olan televizyon, kültür sömürgecilerinin de vazgeçemedikleri bir vasıta haline gelmiştir. Bugün televizyon aracılığı ile yayılan popüler kültür, bir yandan geleneksel kültürü unuttururken, diğer yandan dünyayı kültürsüzleştirme görevi yapıyor. Sanayileşmiş toplumların ürettiği kültürü, evrensellik adına güncelleştirerek, kültürel yapısı zayıf toplumların kültürü haline getiriyor. Oysa, "Kültür, bir toplumun dil, terbiye, âdet ve sanat gibi değerlerinden doğmuş, sonra da işlene işlene o toplumun hayat tarzı haline gelmiş, hemen her parçası çok ehemmiyetli bir kısım esaslardır. Bu esasları görmezlikten gelmek körlük; toplumu onlardan uzaklaştırmaya kalkışmak ise, onu yolsuz, yöntemsiz hale getirerek, şaşkına çevirmek demektir."
Televizyon yayınlarıyla ilgili önemli bir nokta da, bunların toplumda belli fikirleri "yaygın görüş" hâline getirmesidir. Televizyonlar, bazı fikirlerin toplum tarafından kabulünü sağlamakta, belli konularda aynı şekilde düşünenlerin sayısını yükseltmektedir. Yapılan bir araştırma Türkiye'de "yaygın görüşün" oluşmasında televizyonun % 50 nispetinde rol oynadığını ortaya koymaktadır. Diğer bir husus ise, bizzat bazı televizyon kanallarının yaydığı bazı görüşlerin toplumda benimsendiği gerçeğidir.
Popüler kültür, hiç şüphesiz hızlı yayılmasını teknolojiye borçludur. Teknoloji ile popüler kültür arasındaki münasebet, popüler kültürün bir bakıma "meta kültür" olduğunu ortaya koyar. Bu, alınıp satılabilen, maddî boyuta sahip bir "kitle kültürü"dür. Ayrıca kitle iletişimindeki ticarî zorunluluk, ikili bir şekilde kendini gösterir: Ürünler ve hizmetler reklâm yoluyla tüketiciye "satılırken", kitle iletişim araçları da, reklâmcılara ve firmalara satılan izleyici toplulukları meydana getirmektedir. Bu sebeple, izlenme oranını artırma ve reklâm pastasından daha fazla pay alma uğruna, en ciddi haber programları magazine kurban edilmekte, fert ve toplumu doğrudan ilgilendiren konular, ikinci plâna atılmakta, belgesellere yer verilmemektedir. Reyting, sansasyona müsait olmayan ciddi ilim, kültür ve sanat konularına televizyonun kapılarını kapatırken, seyirciyi değer tanımazlığa ve kontrolsüz tüketime yönlendirmektedir.
Neil Postman: "Bir teknolojinin kendine göre bir içtimaî değişim programıyla donanmış olduğunu fark etmemek, teknolojinin tarafsız olduğunu iddia etmek, teknolojinin daima kültürün dostu olduğunu sanmak gerçekten düpedüz saflık olur." der. Nitekim, modern dünyanın iletişim ideolojileri -onu doğrular şekilde- birinin bittiği yerde yeni bir teknolojiyi hızla devreye koyuyor, iletişim tokadı, insanlığın doğusunu batıya çeviriyor, kuzeyini güneye... İnsan popüler kültürün oyuncağı oldukça, yönünü bulmaya yardımcı olabilecek şifreleri de bulamıyor. Televizyonlarda; gelir düzeyi ne olursa olsun, hangi ülkede yaşarsa yaşasın, insanlar, sıradan birisinin gündelik hayattan edindiği birikimle meselelerini kolaylıkla cevaplayabileceği yarışma ve kültürel derinliği olmayan eğlence programları sık sık yayımlanıyor.
Bu durum ülkemizde de kendini belirgin bir şekilde göstermektedir. Birçok kanalda, televizyon yayınları kültürel bakımdan fazla doyurucu değildir. Buna karşılık televizyon karşısında geçirilen saatler giderek artmaktadır. İletişim araçlarının gücünü istismar ederek kazanç, itibar ve iktidar peşinde koşan bir yayın politikası öne çıkmıştır. Televizyon kanallarında, renkli -ama esas gâye ticarî kazanç olduğundan izleyicilere kalıcı şeyler vermeyen- eğlence programlarının ön plânda tutulduğu bir yayın politikası ağırlık kazanmıştır. Ekranlarda çok fazla şiddet görülmektedir. Reality Show'larda, filmlerde, haberlerde; aşırı kabul edilebilecek ölçüde hiddet, şiddet, toplumun değerlerinden uzak, gayr-ı ahlâkî ve kültürel muhtevadan yoksun yayınlar bulunmaktadır. Diğer taraftan, drama programlarındaki karakterlerin demografik, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik özellikleri ile (yaş-meslek, eğitim, gelir, din, milliyet) toplumumuzun karakteristik çizgileri arasında benzerlik yoktur. Meselâ, son zamanlarda yaygınlaşan yerli dizilerdeki karakterlerin sık sık içki içmesi, içkinin ve sarhoşluğun özendirilmesi, argo ifadelere yer verilmesi, çocuklara yönelik ahlâkî olmayan davranışların sergilenmesi, toplumun ekranlardaki karakterlerle özdeşleşme eğiliminin menfî sonuçlar vermesine yol açacaktır. Benzer durum haber programlarında da görülmektedir. Televizyonların topluma sunduğu dünya ile insanımızın içinde yaşadığı dünyanın aynı dünya olmadığı söylenebilir. Yani toplum, içinde yaşamadığı bir hayatı, günde en az 4-5 saat seyretmek zorunda kalmaktadır. Böylece televizyon başka bir dünyanın kültürünü topluma ekmekte ve hasadını beklemektedir. Halbuki, "Bir milletin gelişip ilerlemesi, o millet fertlerinin fikrî ve hissî sahada terbiye görmelerine bağlıdır. Fertlerinde düşünce ve iç aydınlığı gelişmemiş milletlerin terakki etmesi de beklenemez. Müşterek bir terbiye görmemiş nesiller, aldıkları farklı kültüre göre hep ayrı ayrı kamplara ayrılmış ve birbirlerini düşman görmüşlerdir. Kendi içinde böyle didik didik olmuş bir toplumdan terakki beklemek, imkânsız denecek kadar zordur."
Bazen duyuyorum, “Düğmesi nasıl olsa elimizde, istediğimiz zaman açar, istemediğimiz zaman kapatırız” sözünü. Ama gelin görün ki çoğu zaman öyle olmuyor. İnsanlar televizyonu kendilerine göre ayarlamaları gerekirken, televizyona göre hayatlarını düzenliyorlar.

Hatırladığım zamanlarda, evlere misafirliğe gidilirdi, sohbet etmek, hasbıhal etmek için. Ve dört gözle beklenirdi bu sohbetler. Şimdi yine gidiliyor , ama baş köşede televizyon. Sohbetler azalıyor, televizyon azaltıyor, belki farkındayız, belki de değil. Kendine çekiyor izleyenleri televizyon. Sohbeti, yarenlikleri öldürüyor.

Televizyonun hiç mi faydası yok ? Elbette ki her modern cihaz insanların faydası için yapılıyor. Zararlı ve boş, hiçbir şey vermeyen programlar yerine, eğitici ve öğretici konular izlenildiğinde tabii ki faydalı. Hatta görüntülü ve hareketli olması, kitaplardan daha üstün yönlerinden. Ama faydalı da olsa aşırılığa kaçmadan izlenilmeli. Çünkü, fazla televizyon izleyenlerde dikkatsizlik, stres, konsantrasyon eksikliği ve göz bozukluğu çok sık görülen rahatsızlıklar. Sürekli olarak şiddet, dayak, işkence vb. içerikli film izleyenlerde görülen rahatsızlıkların en başında ise şiddet, dayak ve zorbalığa eğilimdir. Bu yazıda daha çok televizyonun olumsuzlukları, özellikle çocuklarda sebep olduğu,okuyup anlama kabiliyetlerine olan etkisi ve şiddete neden olan programlar üzerinde duracağım.

Televizyon çocukların okuyup anlama kabiliyetlerinin gelişimini olumsuz olarak etkilemektedir. Bu konuyla ilgili olarak 17.09.1993 tarihli ABD’nde yayınlanan USA TODAY gazetesindeki araştırma sonuçlarını aktaracağım. Bu araştırma sonuçlarına baktığınızda ülkemizdeki durumunda aşağı yukarı aynı düzeyde olduğunu görebilirsiniz.

Aşırı televizyon izleyen, özellikle ilköğretim öğrencileri, bu yüzden kitap okuyamıyorlar. Okuma kabiliyetleri de son derece zayıflıyor ve düşüyor.

Bu araştırmanın sonuçlarından bazıları :

4. sınıfların yüzde 60’a yakını ve 8. sınıfların yüzde 70’e yakını, okudukları metindeki olayları ve fikirleri ancak basit bir şekilde yani seviyelerinden daha aşağı bir şekilde anlatabilmişlerdir.

4. sınıfların yüzde 25’i ve 8. sınıfların yüzde 28’i, bulundukları sınıf seviyesinde okuyabiliyorlar ve metnin ana fikrini bulabiliyorlar.

Bu öğrencilerin televizyon izleme süreleri :

4. sınıfların yüzde 61’i ve 8. sınıfların yüzde 65’i günde 3 saat veya daha fazla televizyon izlediklerini ifade ediyorlar.


Bunun hakkında hemen düşüncelerinizi ya da sorunlarınızı yazabilirsiniz...

Hızlı Yorum Sistemi
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

İsim Email Şifre Kuran'daki ilk sure

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış