Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Türkiyenin Boğazlarini Sorunlari

Türkiyenin Boğazlarini Sorunlari Hakkında Bilgi - Türkiyenin Boğazlarini Sorunlari Nedir Özet


Araştırmalar



TÜRKİYE’NİN BOĞAZLARINİ SORUNLARI

İstanbul ve Çanakkale boğazları ve Marmara denizini çevreleyen arazi üzerine kurulmuş ve askersizleştirilmiş bölge. Sevr ve Lozan antlaşmalarıyla boğazlar etrafında askeri olmayan bir bölge kurulmuş,Montreux(Montrö) antlaşması ile bu bölge üzerindeki kayıtlar kaldırılmıştır. Sevr antlaşması ile Fransa,İngiltere ve İtalya tarafından birlikte kullanılmak üzere ayrılan bu bölgeyi lüzum gördüklerinde bu devletler işgâl edebileceklerdi. Ancak bu hükümler Kurtuluş Savaşı’nın başlamasıyla uygulanmadı. Lozan antlaşmasına bağlı olarak imzalanan “Boğazların tabi olacağı usule dair mukavelename” ile Boğazların etrafında ve Ege Denizi’ndeki bazı Türk ve Yunan adalarına askerlikten arınmış bir bölge tesis edilmişti. Bu mukavelenin 4.maddesinde bölge şu şekilde sınırlandırılmıştır.
1. Çanakkale Boğazı:Saroz körfezinde Bakla burnunun kuzeydoğusundan başlayan hudut,güneydoğuya doğru seyrederek Kumbağı yakınlarında Marmara denizine varır. Bu hattın güneydoğusunda kalan bölge,yani bütün Gelibolu Yarımadası askerlikten arıtılmıştır. Aynı boğazın Anadolu kıyısına gelince,Bozcaada karşısındaki eski İstanbul burnundan başlayarak,20 km uzaklıktan kıyıya paralel olarak çizilen ve Karabiga’nın kuzeyinde Marmara denizine varan hat ile kıyı arasında kalan bölge gayrıaskeridir.
2. İstanbul Boğazı:Anadolu ve Rumeli kıyılarına 15km uzaklıktan çizilen paralel bir hatla kıyı arasında kalan bölge askersizleştirilmiştir.
3. Adalar:Marmara Denizi’nde,İmralı hariç,Marmara adaları,Ege Denizi’nde Semendirek;Limni,İmroz(Gökçeada),Bozcaada ve Tavşan adaları Boğazla bölgesi içindedir. Bu bölgede hiçbir askeri tesis ve bölgenin inzibatını sağlamak için hafif silahla donatılmış polis ve jandarmadan başka silahlı kuvvet bulundurulmayacaktı.

BOĞAZLAR KOMİSYONU

İstanbul ve Çanakkale boğazları bölgesinin ve rejiminin kontrolü için Sevr(10 Ağustos 1920) ve Lozan (24 Temmuz 1923) antlaşmaları ile kurulmuş olan milletler arası komisyon.
Komisyon;Fransa,İngiltere,İtalya,Japonya,Romanya,Yunanistan,ABD(girmek istediği takdirde) ve Milletler Cemiyetine üye olurlarsa Bulgaristan ve Rusya delegelerinden kurulacaktı.Fransa,İngiltere,İtalya,Japonya,ABD ve Rusya ikişer;Romanya,Yunanistan ve Bulgaristan birer oya sahip olacaktı. Sevr antlaşmasının 38. Ve 61.madderlerinde söz konusu olan komisyon;Çanakkale ve İstanbul boğazları arasında kalan ve boğazların üç mil kadar açıklarına kadar olan sularda ve gerektiğinde kıyılarda faaliyette bulunacaktı. Boğazlardan geçen gemileri rusuma ve tekâlüfe tabi tutmak hakkı ve bunlardan elde ettiği gelirleri sarf etmek yetkisi;ayrıca istikraz aktetmek yetkisi bulunacaktı. Boğazlardan geçiş bakımından gerekli bütün tedbirleri almak,gerekli sağlık teşkilâtını kurmak ve sağlık hizmetlerinde bulunmak gibi çeşitli yetki ve görevleri bulunacaktı. Komisyon faaliyetlerini yürütürken mahalli hükümetten tamamen bağımsız olarak hareket edebilecekti.
Sevr antlaşması Osmanlı hükümeti tarafından kabul edildiği halde;Türkler milli mücadele başlatarak,bu barışı tanımadılar ve böylece Sevr barışı gereğince kurulması ve faaliyet göstermesi gereken Boğazlar komisyonu faaliyete geçemedi. Lozan Konferansı’nda;önce İtilâf Devletleri Sevr antlaşmasında olduğu gibi Boğazlar komisyonunun kurulması tezini savunmuşlarsa da Türk delegasyonunun itirazı üzerine ısrardan vazgeçerek Türk tezini kabul ettiler. Sevr barışına göre,Türklerin malı bulunan boğazlarda seyrüseferi kontrol ve idare edecek komisyonda bir Türk delegesinin oy hakkına sahip olarak bulunmayışı gibi bir ayrılığa karşılık Lozan antlaşmasında Türk delegesinin daimi başkanlığı altında bir Boğazlar komisyonu kurulacak;bu komisyonda Fransa,İngiltere,İtalya,Japonya,Romanya,Bulgaristan,Yunanistan,Rusya ve Yugoslavya’nın tayin ettiği delegelerde yer alacaktı. ABD ile Karadeniz’de kıyısı bulunan bağımsız devletler sözleşmeye katıldıkları takdirde komisyonda temsil olunmak hakkı kazanacaklardı. Komisyonun görevi hükümlere tam olarak uyup uymadıklarını kontrol etmekten ibaretti. Boğazlar komisyonu Milletler Cemiyeti’nin himayesi altında bulunacak;ticaret ve seyrüsefer bakımından faydalı her türlü bilgiyi bu teşkilâta bildirecekti. Boğazlar komisyonu Türk Hükümetinin boğazlarda seyrüsefer meseleleriyle uğraşan makamlarıyla da devamlı temasta bulunacaktı.
20 Temmuz 1936 tarihinde yapılan Montreux(Montrö) antlaşmasıyla Boğazlar Komisyonu kaldırıldı ve bu komisyonun görev ve yetkileri Türkiye Cumhuriyeti’ne devredildi. Mukavele hükümlerinin iyi bir şekilde uygulanmasına Türkiye Cumhuriyeti’nin nezaret etmesi kabul edildi.

BOĞAZLAR MESELESİ

İstanbul ve Çanakkale boğazlarının tabi olacağı hukuk rejimi dolayısıyla doğan meselelere Boğazlar Meselesi denmek adet olmuştur.
Karadeniz’i Akdeniz’e ve Avrupa kıtasını Asya kıtasına bağlayan boğazların iktisadi,askeri ve siyasi bakımlardan büyük önemi vardır ve boğazlar rejimi,boğazlar meselesi deyimleri daima kullanılmış ve dünya ölçüsünde bir mesele olarak devletlerin ilgisini üzerine çekmiştir.Tarih boyunca büyük devletler arasında bir mücadele konusu olan boğazların hukuki durumunu 1.Türk hakimiyetinden önceki devre,2.Türk hakimiyeti devresi olmak üzere iki dönemde incelemek gerekir.
1914’te başlayan 1.Dünya Savaşı’nda İtilâf Devletleri müttefikleri Rusya’ya deniz yoluyla yardımda bulunma zorunluluğu boğazları yine ön plâna çıkardı ve dünya tarihine Türklerin Çanakkale müdafaası gibi parlak bir başarısını kaydettirdi.Harbin sonunda imza edilen Sevr Antlaşması 20 Ağustos 1920’de boğazlar rejimini temelinden değiştirdi.Antlaşmaya göre:
1. Gerek savaş ve gerekse barış zamanlarında bütün devletlere ait her nevi ticaret ve savaş gemileri boğazlardan serbestçe geçme hakkına sahiptir.(Madde 37)
2. Kaderi boğazlarla sıkı sıkıya bağlı bulunan İstanbul şehri de Sevr Antlaşması’nda yer almaktadır.Buna göre Osmanlı Devleti’nin İstanbul’a sahip olması kabul edilmekle birlikte padişah İstanbul’da bulunan azınlıkların her nevi hukukuna riayet etmediği ve antşlama hükümlerini yerine getirmediği takdirde İstanbul’un durumunu yeniden ele alabilecekti.Osmanlı Hükümeti bu yolda alınacak bütün kararları kabul etmektedir.(Madde 36)
3. Boğazların yeni rejiminin iyi bir şekilde işletebilmesi için Boğazlar Komisyonu adıyla milletlerarası bir komisyon kurulmuştur.(Madde 38)
Bu dönemde Ankara hükümetinin SSCB ile imzaladığı Moskova Antlaşması’nda boğazlar konusuna yer verildi.16 Mart 1921 tarihli bu antlaşmaya göre boğazlar bütün devletlerin ticari ulaştırmasına açık olacak ve bu geçiş serbestliği Karadeniz’e kıyısı bulunan devletler tarafından düzenlenecekti.
Görülüyor ki Sevr Antlaşması ile Osmanlı Devleti boğazlar ve İstanbul üzerindeki hakimiyetini kaybetmektedir.Sevr antlaşmasının diğer maddeleriyle Türkiye’nin bağımsızlığı da zedelenmiştir.Padişah hükümeti antlaşmayı kabul ettiği halde Türk milleti bunu kabul etmeyerek Milli Mücadele’ye girişti.İstiklâl Savaşı sonunda 24 Temmuz 1923’te imza edilen Lozan barışında boğazlar meselesi yeniden ele alındı ve boğazlar için ayrı bir antlaşma yapılması kararlaştırıldı.(Madde 33).”Boğazların tabi olacağı usul hakkında mukavelename” adını alan bu antlaşmanın birinci maddesine göre boğazlardan savaş ve barış zamanlarında havadan ve denizden serbest geçiş esası kabul edilmekle birlikte savaş ve ticaret gemileri için ayrı rejimler uygulanması kararlaştırılmıştı.
Ticaret Gemileri:(Normal ticaret gemileri,hastahane gemileri,yatlar,balıkçı gemileri ve askeri olmayan uçaklar)Barışta sancağı ve yükü ne olursa olsun;gece ve gündüz boğazlardan serbest olarak geçeceklerdir. Savaşta ve Türkiye tarafsız olduğu takdirde,barış zamanındaki rejim uygulanacaktır. Savaşta ve Türkiye savaşa girdiği takdirde tarafsız gemi ve uçaklar,düşmana gerekli savaş malzemesi,düşman askeri,düşman tebaası veya düşmana yardımcı kuvvet taşımamak şartıyla geçişte serbesttirler.Türkiye bu gemileri kontrol hakkına sahiptir.Türkiye düşman gemileri hakkında devletler hukuku prensiplerine uygun kararlar alabilir.
Savaş Gemileri:(Normal harp gemileri,yardımcı gemiler,asker taşıma gemileri,uçak gemileri ve uçaklar) Barışta sancağı ne olursa olsun bütün savaş gemileri Karadeniz’de kıyısı olan devletlerden deniz kuvvetleri en fazla olanın donanmasından fazla olmamak şartıyla boğazlardan geçebilirler. Savaşta ve Türkiye tarafsız olduğu takdirde barış zamanındaki rejim uygulanacaktır. Savaşta ve Türkiye savaşa girdiği takdirde tarafsız gemiler barış zamanındaki muameleye tabi olacaklardır.
Lozan barışında boğazlardan geçiş serbestliğini sağlamak üzere sahilin iki tarafında askerlikten arınmış bir bölge bulunacak ve geçişi düzenlemek üzere Türk delegesinin başkanlığında bir Boğazlar Komisyonu kurulacaktır.
Lozan Antlaşması boğazları askerlikten arınmış bir duruma getirmek suretiyle Türkiye’yi,Boğazlar gibi hayati önemi olan bir bölgede gerekli tedbirleri almaktan alıkoymuş ve Türkiye herhangi bir saldırıya uğradığı takdirde savunmasını güçleştirir duruma sokmuştu. Ancak Lozan barışı imzalandığı sırada Milletler Cemiyeti’nin kurulmuş olması ve bu topluluğun barışı koruyabileceği düşüncesi hakimdi. Kısa bir süre sonra bu düşüncenin bir hayal olduğu anlaşıldı. Çeşitli devletler savaş hazırlıklarına başladılar.1933’te Japonya Milletler Cemiyeti’nden çıktı.1935’te İtalyanlar Habeşistan’a saldırdı.1936’da Almanlar askerlikten arınmış olan Ren bölgesini işgâl ettiler. Bu hadiseler karşısında Milletler Cemiyeti’nin aldığı tedbirler fayda vermedi. Böylece Milletler Cemiyeti’ne bağlanan ümit boşa gitti. Bunun üzerine Türkiye 11 Nisan 1936 tarihinde;Lozan barışını imzalamış olan devletlere birer nota vererek Lozan Boğazlar mukavelenamesinin değiştirilmesinin,Türkiye’nin ve Boğazların güvenliğini sağlayacak yeni bir yeni bir antlaşmanın imzalanmasını istedi. Bunun üzerine 22 Haziran 1936’da İsviçre’nin Montreux(Montrö) şehrinde Avustralya,Bulgaristan,Büyük Britanya,Fransa,Japonya,Romanya,Sovyetler Birliği,Türkiye,Yugoslavya ve Yunanistan’ın katılmasıyla başlayan konferans 20 Temmuz 1936’da yeni bir boğazlar rejimi meydana getirdi.
MONTREUX(MONTRÖ) SÖZLEŞMESİ

Gerek milletlerarası bir su yolu olarak devletler hukukunda önemli bir yer tutan, gerekse Türkiye'nin ve bulunduğu bölgenin jeopolitik durumu açısından büyük anlam ve değeri bulunan Türk Boğazlarının statüsü son olarak, 20 Temmuz 1936'da İsviçre'nin Montrö şehrinde imzalanan milletlerarası bir sözleşme ile saptanmıştır.
Montrö Sözleşmesinin esasları şunlardır:
1. Boğazlardan geçiş; barış ve savaş zamanı ile ticaret ve askeri gemiler açısından ve ayrıca Karadeniz'de kıyısı bulunan devletlerle bulunmayanlara göre değişik biçimlerde saptanmıştır. Aşağıda açıklanacak bazı incelikler dışında, genel kural olarak "Geçiş serbestliği" kabul olunmuştur.
2. Boğazların askeri kontrolü ve savunma tedbirleri tamamen Türkiye'ye aittir. Bundan önceki 1923 Lozan Antlaşması'ndaki hüküm burayı askersizleştirmişti. Montrö'de en büyük isteğimiz bu hükmün değişmesiydi ve bu hakkımız tanındı.
3. Boğazlardan geçişi denetleyen Milletlerarası Boğazlar Komisyonu kaldırılmıştır
Yukarıdaki sonuçlar bakımından Montrö Sözleşmesi Türkiye için bir başarı olmuştur ve Boğazlar üzerindeki genel hakimiyetimizi sağlamıştır. Sözleşmeye göre, yabancı gemilerin Boğazlardan geçişlerinde şu İncelikler hükme bağlanmış bulunmaktadır:
1. Barış Zamanında
a) "Karadeniz'de kıyısı olmayan" (non-riverain) devletlerin ticaret gemileri serbestçe geçerler. Savaş gemileri ise, 8-15 gün önceden Türkiye'ye haber vereceklerdir. En fazla bir arada 9 gemi geçebilir ve bunların toplamı tonajı 15.020 tonu aşamaz. Denizaltılar, uçak gemiler ve 10.000 tondan büyük savaş gemileri ise hiç geçemezler. Sözleşmeye uyan şekilde geçen yabancı savaş gemileri Karadeniz'de 21 günden fazla kalamazlar. Karadeniz'de kıyısı bulunmayan devletlerin barışta, denizde bulunabilecek savaş gemilerinin toplam tonajı 30.000 tonu aşmayacak şekilde saptanmıştır. Ancak burada kıyısı bulunan en kuvvetli filoya sahip devletin filosunda 10 bin tonu aşan bir artış gerçekleştiğinde, söz konusu diğer devletler de bulundurabilecekleri toplam tonajı, bu artışa paralel olarak artırabilecekler, fakat en fazla 45.000 tonu aşamayacaklardır.
b) "Karadeniz'de kıyısı bulunan" (riverain) devletler için ise ticaret gemileri yine serbesttir. Savaş gemileri de, 8 gün önceden bize bildirilecek, bu arada geçenlerin toplam tonajı 15.000'den fazla olmayacaktır. Karadeniz'de kalışları tabii süreye bağlı değildir.
2. Savaş Zamanında
a) "Türkiye tarafsız" ise: Herkesin ticaret gemileri serbestçe geçerler. Fakat, savaşan devletlerin savaş gemileri geçemezler.
b) "Türkiye savaşa katılmış" ise: Her tür gemiyi geçirip, geçirmemekte kendisi karar verir. Dilerse Boğazları herkese kapayabilir.
c) Savaş tehlikesinin çok yaklaştığı durumlarda: Türkiye yine karar serbestisine sahiptir. Boğazları kapayabilir. Bunların yanı sıra, sözleşmede daha bir çok teknik husus hükme bağlanmıştır. Türkiye, boğazlardan geçen gemilerin sayı ve tonajlarını düzenli raporlar halinde ilgili devletlere bildirir

2.DÜNYA SAVAŞI’NDAN SONRA BOĞAZLAR MESELESİ

2.Dünya Savaşı’nda Boğazlar Montreux Sözleşmesi uyarınca savaşan devletlerin savaş gemilerine kapalı tutuldu. Savaş sonunda ABD,SSCB ve İngiltere arasında yapılan Potsdam Konferansı’nda yeni koşullara uymayan Montreux Sözleşmesi’nin değiştirilmesi için Türkiye ile ayrı ayrı görüşmeler yapılması kararlaştırıldı. Bu doğrultudaki ilk nota ABD’den geldi. ABD,2 Kasım 1945 tarihli notasında boğazların:
1. Tüm ulusların ticaret gemilerine açık bulunmasını
2. Karadeniz’de kıyısı olan ülkelerin savaş gemilerinin transit geçişine her zaman açık olmasını
3. Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemilerine Karadeniz’e kıyısı bulunan devletlerin kabul etmesi ya da bu gemilerin Birleşmiş Milletler adına hareket gitmesi durumu hariç olmak üzere kapalı tutulmasını
4. Montreux Sözleşmesi’nin günün koşullarına uygun duruma getirilmesi için Japonya’nın taraf devletler arasından çıkarılmasını ve Milletler Cemiyeti yerine Birleşmiş Milletler denilmesini önerdi.
İngiltere,21 Kasım 1945 tarihli notasında ABD tekliflerini olumlu bulduğunu,bununla birlikte sorunun acil görülmediği bildirdi. Türkiye 6 Aralık 1945’te verdiği yanıtta;bağımsızlığını,egemenliğini ve ülke bütünlüğünü ihlâl etmemek koşuluyla boğazlar hakkında yapılacak uluslar arası bir konferansa katılmaya ve burada verilecek kararları kabul etmeye hazır olduklarını açıkladı. SSCB de 7 Ağustos 1946’da konuyla ilgili bir nota verdi. Birer örneği ABD ve İngiltere’ye verilen notada Montreux rejiminin Karadeniz devletlerinin güvenliğini korumaya yetmediği ve savaş sırasında düşman gemilerinin boğazlardan geçişine izin verdiği belirtilen ve yeni boğazlar rejiminin oluşturulması için boğazların:
1. Tüm ülkelerin ticaret gemilerine açık olması
2. Karadeniz’e kıyısı bulunan devletlerin savaş gemilerine her zaman açık tutulması
3. Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerine kapalı tutulması
4. Karadeniz’e girmek ve Karadeniz’den çıkmak için tek doğal su yolu olan boğazlara ilişkin rejimin oluşturulmasının Türkiye ve Karadeniz’e kıyısı bulunan diğer devletlerin yetkisi içinde bulunması
5. Boğazlarda ticari ulaştırma serbestliğini ve boğazların güvenliğini sağlamak konusunda en ilgili ve muktedir devletler olmaları nedeniyle Türkiye ve SSCB’nin boğazların diğer ülkeler tarafından Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler zararına amaçlarla kullanılmasını önlemek için boğazların savunulması konusunda ortak önlemler almaları önerilerinde bulunuyordu.
Bu notaya İngiltere 12 Ağustos,ABD 19 Ağustos 1946’da yanıt verdi. Her iki devlet de ilk üç öneriye itiraz etmemekle birlikte,boğazlar rejiminin kurulmasının yalnızca Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin yetkisinde olmasını ve boğazların savunma ve denetiminin Türkiye’nin sorumluluğundan çıkarılmasını kabul edemeyeceklerini bildirdi.
Türkiye 22 Ağustos 1946’da Sovyet notasına yanıt verdi. Burada 2.Dünya Savaşı sırasında Karadeniz’e düşman gemilerinin geçtiği yolundaki Sovyet iddiası yanıtlandıktan sonra,benzer olayların yinelenmemesi için sözleşmedeki gemi tanımı,niteliği ve tonajları ile ilgili II.Ek’in değiştirilmesinin yeterli olacağı belirtildi. Sovyet notasındaki 4.ve 5.öneriler ise Montreux Sözleşmesi’ni imzalamış olan diğer devletlerin çıkarlarına,Türkiye’nin egemenlik haklarına ve güvenliğine aykırı düştüğü gerekçesiyle reddedildi. SSCB 24 Eylül 1946’da ikinci bir nota vererek,Türkiye’nin de Moskova Antlaşması ile kabul ettiği gibi Karadeniz’in kapalı bir deniz olduğunu bu yüzden be denize kıyısı olan ülkelerin özel durum ve güvenliklerine uygun düşecek bir boğazlar rejiminin oluşturulmasının ve boğazların savunmasına SSCB’nin de katılmasının doğru bulunduğunu belirterek ilk notasındaki görüşlerini yineledi. Bu notanın birer örneğini ABD ve İngiltere’ye veren Türkiye 18 Ekim 1946’da verdiği ikinci yanıtta Karadeniz’in kapalı bir deniz olduğu görüşünü reddetti ve daha sonra yapılan Lozan ve Montreux sözleşmeleriyle Moskova Antlaşması’nın ilgili hükmünün geçersizleştiğini savundu. Boğazların savunmasına SSCB’nin de katılması ise “Boğazların müşterek savunmasının Türkiye tarafından kabulü;egemenliğin,yabancı bir devletle paylaşılmasından başka bir anlam ifade etmez” gerekçesiyle reddedildi.
İkinci Türk notasından sonra boğazlar sorunu bir süre daha anlaşmazlık konusu olmaya devam etti. Bununla birlikte,Türk dış politikasındaki değişme ve SSCB’nin boğazlar konusundaki istemlerinden vazgeçmemesi nedeniyle Montreux Sözleşmesi değiştirilmeden geçerliliğini korudu.

Bunun hakkında hemen düşüncelerinizi ya da sorunlarınızı yazabilirsiniz...

Hızlı Yorum Sistemi
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

İsim Email Şifre Kuran'daki ilk sure

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış