Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Gül ve Bülbül

> 1 <

LoK!

grup tuttuğum takım
Binbaşı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 3660 ileti
Yer:
İş:
Kayıt: 05-07-2006 13:15

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #232149 26-06-2007 15:38 GMT-1 saat    
Edebiyatta gül ve bülbül hakkında istemediğiniz kadar mani ve yazı var.Ben de burada bazılarını derledim.Belki buraya sığmaz,devamı gelir...

Aşk ve şiirle alakası yok ama,Ali Kahya'nın "Aşk hikayelerinin sık kullanılan figüranları gül ve bülbül" hakkında bir yazısı var.Ardından bahsi geçen yazıya geçeceğim;İskender Pala'nın yazısına.İşte Ali Kahya'nın "Gül ve Bülbül" hakkındaki yazısı:
Gül ile Bülbül aşk hikayelerinin en sık kullanılan figüranlarındandır. Yazı sanatı ile uğraşan hemen her sanatçı bu konuyu bir şekilde işlemiştir. Bir dönem duygusallığın, hassasiyetin arttığı hasta yatağında okuduğum gül ile bülbülü -aslında daha ötesini- anlatan bir yazı çok hoşuma gitmişti. O yazıyı "bir yazı" diyerek küçültmek hoşuma gitmiyor esasında, "enfes bir yazı" demek lazım... Benim kendimi yazı sanatkarı gördüğüm filan yok. Lise yıllarımdan bu yana ucundan bucağından yazının içinde de olsam kesinlikle bir yazı sanatkarı olduğumu iddia edemem. Ancak her acemi gibi benim de zaman zaman özentilerim oluyor yazı üstadlarına. Ve işte o özentiden çıkan o dönemde yazdığım bir yazı;

Gül Bülbül, Bülbül Gül!

Gül bülbüle demiş, gel beraber bir gül dükkanı açalım.
Bülbül demiş, ben ne yapacağım?
Gül demiş, senin güzel sesin vardır, güzel nağmelerinle gülümüze güller katalım.
Bülbül demiş, ben zamanın birinde herhalde çok soğuk su içtim ki, ses tellerimi aldılar.
Gül demiş, olsun, senin sesin bu haliyle de güzeldir.
Tamam demiş bülbül. Kabul etmiş ortak olmayı.
Gül ile Bülbül gül gibilermiş.
Gül ile Bülbül birbirlerinden ayrılmaz olmuşlar.
Gülün dikeni Bülbülü, Bülbülün pisliği Gülü rahatsız etmiyormuş.
Bülbül Gülü susuz bırakmamak için gagasında taşıdığı sular ile gülü sulamış.
Gül Bülbüle yuva olmuş.
Gün gelmiş, devran dönmüş, Gül demiş, Bülbül, sen beni sulayamıyorsun.
Kurumaya başladım ben.
Elimden gelen bu, Gül, demiş Bülbül.
Olsun bana yetmiyor getirdiğin su Bülbül, demiş Gül.
Bülbül demiş, sana bir Fil lazım. Sana bol bol su getirebilir o.
Fakat Fil hem zararlıdır, etrafını saçar döker, hem o suyu sadece sana değil çoklarına sunar.
Benim getirdiğim su sadece senin içindir, özel bir sudur.
Gül demiş, Bülbül! Sen git, az su isteyen bir Gül bul.
Bülbül demiş; Gül, Gül, Gül. Gül!
Bu da İskender Pala'nın yazısı:

Beyit: İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağının mizacına gire kurtara suŞöyle demek: "Gül budağı meğer güle renk verme bahanesiyle bülbülün kanını içmek istiyormuş.

(Varın suya söyleyin de) su, gül budağının damarına girip (onun susuzluğunu gidererek) bülbülü kurtarsın."

Şöyle de demek: "Gül budağı meğer bir hile ile bülbülün kanını içmek istiyormuş. (Varın suya söyleyin de) su, gül budağının mizacına göre hareket ederek (yolunca giderek) bülbülü kurtarsın."

Beytin edebiyat sanatına ilişkin açılımlarını bir yana bırakıp biz, gül ile bülbül arasındaki hileli durumu anlatalım isterseniz.

Hani bülbül, gül için yanıp yakılarak çılgınca aşk şarkıları söylerken gül dalları arasında dolanır durur ya!.. Onun isteği aslında güle karşı yaptığı niyazların kabulüdür. Ne var ki gülün (sevgilinin) çevresi dikenler (rakipler, düşmanlar) ile çevrelenmiş durumdadır. Üstelik gül budağı, o rakiplerin eline kılıç gibi dikenleri vermiş, bülbülün kanını içmek istemektedirler. Tıpkı efsanedeki gibi...

***

Efsane: Gül, su ile büyür ve susuz olamaz. Ancak efsaneye göre o, su ihtiyacını genellikle bülbülün kanıyla karşılamaktadır. Öyle ki çılgın âşıkı bülbül nağmeleriyle kendinden geçerken gül de naz uykusundan uyanıp onun kanını içiverir. Bilindiği gibi goncanın açılması için bülbülün bütün gece boyunca aşk neşîdelerine devam etmesi gerekir. Gül, âşıkının kendisi uğruna ne kadar fedakarlık yapabildiğini görmek için önce dallarına konmasına izin verir, sonra da onun mestliğinden yararlanarak dikenlerini batırıp bağrını kanatır. Böylece bülbülün kanı, gülün dikenlerine sızıp goncaya ulaşır ve ona renk katar. Güle kırmızı rengini veren de zaten bülbülün aşk için akıttığı bu kandır. Yoksa gülde bu kırmızı güzellik olmazdı. Öte yandan, bülbülün çığlıklarına aldırmayan gül, aslında seveninin kanına susamış, susuzluğunu bu yolla gidermeye çalışan bir sevgili konumundadır. Burada bir âşıkın yapacağı fedakarlığın son ucu, yani aşk şehidi olma tavrı vardır.

Şimdi beyte geri dönelim: Şaire göre su, bülbülün damarına girip, yani onun mizacına uygun hareket edip hile ile onu kandıracak ve belki bülbülün kanını içme niyetinden caydıracaktır. Diğer bakışa göre de su, gül budağının damarına bir renk olarak girip gülün kırmızı rengini sulandıracak, belki rengini açacak; gülün kızıl rengine âşık olan bülbül de böylece ondan soğuyup canını kurtaracaktır. Bülbül ile gülün arasındaki bu renk alış verişi doğunun en kadim efsanelerinden biri iken yukarıdaki beyitte Fuzuli'nin Hz. Peygamber'den şefaat dilemesine vesile olmuş (Su= Hz. Muhammed ve O'nun yolu; yani rahmet, Gül= masiva, Bülbül=Hak âşıkı, Budak ve Diken= nefis), ondan yaklaşık 500 yıl sonra da Oscar Wilde'ın "The Nightingale and the Rose" hikayesinde modern hayata merhaba demiştir.

***

Hikaye: Fakir bir öğrenci sevdiği zengin kızı dansa götürmek ister ve cesaretini toplayıp ona teklifte bulunur. Kız, eğer kendisine kırmızı bir gül getirebilirse sabaha kadar dans edebileceklerini söyler. Ne ki mevsim henüz gül mevsimi değildir. Buna rağmen delikanlı büyük bir sevinçle kırlara koşar. Arayıp tarar, ama gül bulamaz. Bu umutsuzlukla ağlamaya, inlemeye başlar. Bu arada onu işiten kertenkele, kelebek, papatya, menekşe vs. hep ona acıyarak bakarlar. Bir tek bülbül, onun şahsında gerçek bir âşıkı görür. Kendisinin, bir ömür boyunca aşkın acıklı şarkılarını söylemekle beraber böylesine ağlayamadığını düşünür ve delikanlıya yardım etmeyi aklına koyar. Çünkü aşk, dünyanın bütün hazinelerinden ve bütün ömürlerinden daha değerlidir. Bülbül hemen çimenliğe koşar, bütün gül fidanlarını tek tek dolaşır. Hepsinden, delikanlı için ertesi sabah kırmızı bir gül verip veremeyeceklerini sorar. Yalnızca bir tek fidan, ertesi sabah kendisine kırmızı bir gül açabileceğini ancak bunun için bir şartı olduğunu söyler. Dalları şiddetli kışın etkisiyle buz tutarak kırıldığı için bülbül kanını ona verebilirse tamir olup gül açabilecektir. Bülbül bu şartı, aşk uğruna can vermek olarak görüp kabul eder. Tesadüf o gece mehtap çıkmıştır, ve bülbül, kalbini gülün kırık dalındaki dikene dayayıp şarkılar söylemeye başlar. O gece, bütün öteki şarkılarından daha güzel şarkılar söylediğini fark eder ve bu coşku ile kendinden geçerek sabaha kadar yepyeni besteler yapar. Sabaha karşı gül fidanında eşsiz güzellikte kırmızı bir gül açmıştır, ama bülbül fidanın ayakları ucunda, çimenler arasında, kalbindeki diken ile cansız yatmaktadır.

Delikanlı sabahleyin sonsuz bir sevinç içerisinde kırmızı gülü dalından dikkatle koparıp doğru sevgilisine koşar:

- İşte kırmızı gülü getirdim!

Kız oralı bile olmaz. Çünkü sınıftaki bir başka delikanlı ona dans teklifi karşılığında mücevherler göndermiştir. Delikanlı kırmızı gülü öfkeyle yere fırlatır. O, burada ağlayıp aşkın saçma bir şey olduğunu düşünürken yere attığı gülün üzerinden bir otomobilin tekerleri geçmektedir.
Çok mu ciddileştim neHer neyse rrrrr arkadaşımız bi mani vermişti galibaBen de gaza gelip Google'da arama yaptım ve üsttekileri buldumBir hikaye daha;Gül ile bülbül hakkında:

Bir zamanlar bülbüller şarkılarını yalnız ağaçlar için söylerlermiş. Yeryüzünün süsü olan çiçeklere şarkı söylemek akıllarının ucuna bile gelmezmiş. Çiçeklerse bu duruma çok üzülürlermiş:

- Ah... Ah. Şu güzel sesli, hoş nefesli bülbüller, bir güncük de olsa bizim için şarkı söyleseler ne olur sanki! diye yakınır dururlarmış.

Bülbül bir gün bir çiçek bahçesinden geçerken çiçeklerin her türü kendilerine şarkı söylemesi için bülbüle yalvarmışlar. "Sesini çok seviyoruz!" demiş her bir çiçek bülbüle. Binlerce çiçeğe binlerce defa kim şarkı söyleyebilir ki... Bülbül de çiçeklerin hepsine şarkı söylemek istememiş ve demiş:

- Yarın sabah, erkenden gelirim. İçinizden en çok hanginizi beğenirsem onun için en güzel şarkılarımı söylerim. demiş ve uçup gitmiş.

Bülbül gidince kıskançlık bu ya, herkes kendinin daha güzel olduğunu iddia etmeye başlamış. Sümbül:

- İçinizde en güzel ben varım, bülbül güzel şarkılarını benim için söyleyecek!

Menekşe bu sözlere çok içerlemiş.

- Şaka mı yapıyorsun sen? Benden daha güzel olduğunu nasıl söyleyebilirsin! Şu güzelliğime bir bak! Bülbül şarkısını benim için söyleyecektir. demiş.

O ana kadar konuşmaları sessiz sedasız dinleyen papatya gülmeye başlamış. Papatyaya, niçin güldüğü sorulmuş. O da:

- Nedeni mi var canım! Sümbül ile menekşe benden habersiz yaşıyorlar herhalde. Bahçelerin kraliçesiyim ben! Bülbül kesinlikle şarkısını benim için okuyacak! Benim için söyleyecek en güzel şarkısını.

Ardından, kırmızı lale, mavi küçük mine, zambak, çiğdem derken çiçeklerin hepsi başlamış tartışmaya, tartışmaların arkası kesilmemiş. Hakaret derecesine varan sözler söyleyenler olmuş aralarında. Gece geç vakte kadar sürmüş bu tartışma. Sürmüş sürmesine de gül bir köşede durup hiç karışmamış söze. Ağız kavgası yapmamış, arkadaşlarıyla. Yatma vakti gelmiş arkadaşlarına:"iyi geceler!" deyip uyumuş bir güzelce. Sabah kalkmış, bakmış arkadaşları horul horul uyuyor. Onları rahatsız etmemiş ve bülbülü beklemiş. Bülbül gelmeden bütün çiçekler uyanmış, ama hepsinin gözünden uyku akıyormuş. Hepsi yorgunmuş, yüzleri solgunmuş. Gül ise zamanında yatıp zamanında kalktığı için bütün güzelliğini muhafaza etmiş.

Bülbül gelmiş, çiçekleri selamlamış. Çiçekleri seçmiş, ayırmış, birer birer. Her çiçekte bir kusur bulmuş, ama güle hayran hayran bakakalmış. Bütün çiçekler bülbüle aşık olmuş; bülbül ise yalnız güle...

En güzel şarkıyı bülbül güle söylemiş. En güzel şarkıyı gül dinlemiş bülbülden.

O günden bu güne bülbül, güle hep en güzel şarkıları güzel makamda söylermiş. Bülbül ile gül bir araya gelseler, şarkı söyleyip gülüşürlermiş. Onların muhabbetleri bütün sevenlere rehber olmuş. O zamanlardan beri sevenler sevdiklerine, muhabbetler artsın diye gül verirlermiş.

Derler ki bülbül gülü her sabah gün doğmadan güzel şarkılarıyla uyandırırmış...


Gül ile bülbül

Çiçeğin birine gül demişler
Hani benim bülbülüm demiş
Siz gül değilseniz sizi seven bir
Bülbülünüz olmaz
Her çiçekten gül olmaz
Her güle bülbül aşık olmaz


Bugünlük bu kadar yeter galiba.Devamı gelecek

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


BU ÜYEYE ERİŞİM ENGELLENMİŞTİR

Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi,23/08/2008 tarih ve 2008/318 nolu kararı gereği bu üyeye erişim TELEKOMÜNİKASYON İLETİŞİM BAŞKANLIĞI'nca engellenmiştir.
> 1 <