Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Nefsini Tepelemiş Elleri Kan içinde

> 1 <

Spr[q]rLL
¢ıqLk ¢ıqLıa yanLnzM

grup tuttuğum takım
Binbaşı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 2722 ileti
Yer: ҸסҜłưҜ
İş:
Kayıt: 01-08-2007 00:57

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #265143 11-10-2007 21:06 GMT-1 saat    
nefis atı yere vurmak istiyor Yunus'u. Aşk meydanında seğirtip dursa da fırsat kolluyor sırtından atmak için. Nefis bu, kuşu gökten koparır, balığı denizden. “Beni gören bir pula saymaz idi /Şimdi gören gösterir parmağıyla” dedirtip dervişi dergâhtan koparır.
Göğün fark etmediği “öksüz bir yıldız”, denizin fark etmediği “yetim bir inci”dir madem, şeyhi neden sorar “Geç kaldın!” diye. Bilmez mi hangi istikamet üzeredir. Hem bunca yıl kaynar da kazan aş neden pişmez? Nefis, geceyi kara bir ata çevirip ocaktan uzaklaştırır Yunus'u. Sahrada yol aldırır bir başına, sonra iki dervişle buluşturur. Üç kara gece üç aydınlık sofra kurar bu üç dervişe. İlk derviş ellerini açtığında iner ilk sofra, ikinci gece ikinci derviş indirir sofrayı gökten. Sonunda sıra Yunus'a gelir. Nasıl dua edeceğini bilemez de, nasıl dua ediyorlarsa aynı duanın sırrıyla ister. İki sofra birden inince şaşıran dervişler, “Ne söyledin ki bereket katlandı?” diye sorarlar yoksul Yunus'a. Yunus “Asıl siz nasıl dua ettiniz? Ben sizin duanızla yakardım Allah'a” der. “Tapduk'un yanında bir Saka Yunus vardır dergâha su taşıyan. Biz hep onun hürmetine isteriz,” dediklerinde sararır Yunus. İşte o an anlar aşk makamını. İşte o an pişmanlığın narını tadar, “Dervişlik bühtan bana!” diyerek.


Ah dervişlik! Taç ile hırka değildir o. “Bu dervişlik durağı/ Bir acâyip duraktır.” “Sövene dilsiz”, “dövene elsiz” durabilenler için benlik de ne! “Gönlünde benlik olan/ Dervişlikten uzaktır.” Hem dervişlik şerbeti bırakıp zehri bal edenlerin işi; bildiğini bilmediğiyle değişip ununa kül katanların. Gönül yıkıp namaza duranların, yüksekte durup tepeden bakanların menzili değil. Hem “Dervişlik dedikleri dilde haber değildir.” Aşktır, bedeli can olan. “Canını aşk yoluna/ Vermeyen âşık mıdır?” Hem avcıları âciz bırakan o konmayan kuşun peşine düşmek gerektir, hem kuş olup geçmek öte tarafa. Fakat her kuş bir değildir, şahinler uçmayı sever, baykuşlar viraneyi. Yunus bir âh çekip söyler: “Kim görmüştür baykuşun gülistana girdiğin?” Heyhat! Kime dervişlik bağışlanmışsa kalbi gümüşlenmiştir onun. Cefayla satın alınmıştır bu safkan gümüş. Yol üzerine düşmüş kuru bir dal iken, bir “nazar”la taze civan olmuştur.


Dergâh yeniden çağırmaz mı şimdi Yunus'u? Yatırmaz mı Tapduk Emre'nin şol kapısına? “Hangi Yunus?”la “Bizim Yunus” kefelerine konmaz mı aynı terazinin? “Bizim Yunus” ağır basıp da pahasını bulmaz mı aşk? Denizler kaynamaz mı kordan bir balık düşünce suya? “Bir zerre od”dan çıkmaz mı yangın? Yunus dalıp çıktıkça kıvılcımlar vurmaz mı kıyıya? “Karlı dağların başında salkım salkım olan bulut” saçını çözüp ağlamaz mı dumandan gözleri yaşarıp. Yetmiş yedi perde açılmaz mı bir bir umman ruhlu damlalarla? “Bu aşk bize Rahmânîdir hem canımızın canıdır/ Onun için şeytan ile her dem bu savaşım benim” diyerek çekmez mi kılıcını Yunus? Balçığı yakuta, zindanı bahçeye, Firavun'u Musa'ya, köleyi sultana çevirmez mi? “Aşıklar ölmez” diyerek yürümez mi üstüne nefsin? “Kudret kılıcın almış nefsin boynunu çalmış/ Nefsini tepelemiş elleri kan içinde!”


“Yükseğe bakan göz” anlamıştır Yunus'u “Yüksekten bakan göz değil.” “İlâhî menzillerin hangisine çıktımsa bir Türkmen Kocası'nın izini önümde buldum,” demekten geri durmamıştır görklü Mevlâna. İki dev bir araya gelmiş, bu büyük buluşmanın dalgaları Yunus'un şiirinden taşmıştır güne: “Mevlâna Hüdavendigar bize nazar kılalı/ Onun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır.” Yüksekten bakan göze gelince, Molla Kasım kimliğiyle elemeye kalkmıştır Yunus'un şiirini. Binini yakmış, binini bırakmıştır nehre. Menkıbe bu ya, üçüncü binin ilk şiiri bir yıldırım gibi düşmüştür o katı göze: “Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme/ seni sıgaya çeken bir Molla Kasım gelir.” Molla Kasım'ın gözleri yumuşayıvermiş, Müslümanlığını sorguladığı dervişin son bin şiirini azat etmiştir pişmanlık içinde. Böylece dilimize can katan Türkmen dervişi, on dördüncü yüzyıldan bu yana, yakılan şiirleriyle gökte, suya atılan şiirleriyle denizde, kalan şiirleriyle toprakta sürdürmüştür veznini. Haçlı ve Moğol saldırılarıyla sarsılan Anadolu'ya öyle bir maya katmıştır ki, ne zaman can vermenin eşiğine gelse yeniden diriltmiş, ne zaman sarsılsa tahkim etmiş, ne zaman yeise düşse ümit vermiştir. Yedi denizin susuzluğunu gideremediği insan ruhu Yunus'un maşrapasıyla kanmış, varlığın ve aşkın anlamına bu iksirle yükselmiştir. İşte o zaman erik dalında üzüm yenebilmiş, kazana konulan kerpiç poyraz ile kaynatılmış, bir serçenin kanadı kırk katıra yüklenmiştir.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


No one will love you the way I do;
No one will love you;
Love you like I do;
It will never be the same
> 1 <