Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

= DİNDEKİ EMİR VE YASAKLARIN HİKMETİ =

> 1 <

selobonor

grup tuttuğum takım
Çavuş Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 195 ileti
Yer: dini içerik
İş: emekli
Kayıt: 04-05-2008 17:28

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #321124 27-08-2008 20:59 GMT-1 saat    
Dindeki emir ve yasakların hikmetleri
---------------------------------------


Sual: Bazıları "Allah'ın bizim ibadetimize ihtiyacı yoktur. İşlediğimiz günahların da ona zararı olmaz" diyorlar. Dinimizin emir ve yasaklarının hikmeti nedir?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberlerin bildirdikleri hükümler, hep rahmettir, iyiliktir. Yoksa, bu emirler, zındıkların sandıkları gibi, işkence değildir. Bunların sık sık söyledikleri (Kullarına zor ve yorucu şeyler emredip de bunları yaparsanız, Cennete girersiniz demek insaf mıdır, merhamet midir? Bir şey emretmemeli idi. Merhamet ve iyilik böyle olur) gibi lafları, ne kadar ahmakçadır. Bunlar, hiç düşünmüyor mu ki, iyilik edenlere, şükretmek yani, sevindiğini bildirmek, aklın istediği bir şeydir. Dinimizin hükümleri, bütün nimetleri, iyilikleri yaratan, gönderen, Allahü teâlâya karşı, şükrün nasıl yapılacağını göstermektedir. O halde dinimizin hükümleri, aklın istediği bir şeydir.

Bundan başka, dünyanın, hayatın düzeni, bu teklifleri, yapmakla olur. Allahü teâlâ, herkesi kendi başına bıraksaydı, kötülükten, karışıklıktan başka bir şey olmazdı. Allahü teâlânın haramları olmasaydı, nefsleri, keyfleri peşinde koşanlar, başkalarının mallarına, canlarına, ırzlarına saldırır, fenalıklar, karışıklıklar hasıl olur, saldıran da, karşısındakiler de, zarar görür, helak olurlardı. Ülkelerin mamurluğu, insanların rahatı, yani medeniyet olmaz, insanlık, canavarlık şeklini alırdı.

Dinden uzaklaşmak
[Bugün bile, Allahü teâlâyı inkâr eden, İslamiyet'i beğenmeyen, cahilliğin verdiği cesaret ve taşkınlıkla öğünen yabancıların, Allahü teâlânın emirlerinden çoğunu benimsedikleri göze çarpıyor. Bütün insanların, din ahlakından uzaklaştıkça, geçimsizlik, sefalet, işkence, sıkıntı ile kıvrandıkları görülüyor. Fen aletleri, medeni vasıtalar, akıllara hayret verecek şekilde, ilerlediği halde, dünyadaki huzursuzluğun, insanlıktaki sıkıntının azalmadığı, arttığı, ibretle görülüyor.]

Allahü teâlâ, her şeyin sebepsiz, şartsız, maliki, hepimizin sahibidir. Bütün insanlar, Onun kullarıdır. Kullarına verdiği her emri ve her şeyi istediği gibi kullanması, hep yerindedir ve faydalıdır. Bunda, zulüm olamaz. Memurlar âmirlere, kullar sahiplere emirlerin, işlerin sebebini soramaz. Akla uygun, bundan daha açık bir şey yoktur.

Bütün insanları Cehenneme koyup, sonsuz azap yapsaydı, kimin bir şey söylemeye hakkı olabilirdi? Çünkü, kendi yarattığı, yetiştirdiği mülkünü kullanıyor. Başkası yok ki, onun mülküne tecavüz olsun ve zulüm denilebilsin. Halbuki, insanların kullandığı, öğündükleri mallar, mülkler, hakikatte onların değil, hepsi, Onundur. Bizim bunlara el uzatmamız, karışmamız, hakikatte zulümdür. Allahü teâlâ, bu dünyanın düzeni için ve bazı faydalara yol açması için, bunları bize mülk kılmış ise de, hakikatte hepsi Onundur. O halde, bizim bunları, asıl sahibinin mubah ettiği, izin verdiği kadar kullanmamız yerinde olur. (1/266)

Bütün varlıkların hülasası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak keyif sürmek için yaratılmadı. Kulluk, vazifelerini yapmak için, Rabbine itaat, tevazu, kuvvetsizliğini, ihtiyacını göstermek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı. Muhammed aleyhisselamın bildirdiği ibadetlerin hepsi, insanlara faydalı şeylerdir. İnsanlara yaradığı için emredilmiştir. Yoksa, hiçbir ibadetin Allahü teâlâya faydası yoktur. Candan teşekkür ederek, minnet ile ibadet yapmalı, tam teslim olarak emirleri yapmaya ve yasaklardan kaçınmaya çalışmalıdır. Allahü teâlâ hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde, kullarını, emir ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Her şeye muhtaç olan, biz kulların, bu büyük ihsana, bol bol teşekkür etmemiz, bunun için de, emirleri yapmaya candan sarılmamız gerekir. (1/73)

Kuralsız din olur mu?
Sual: Bir ateist, “Müslümanlık şekilcilik dinidir. Namazın, orucun, haccın belli şekilleri vardır. Kâbe etrafında dönmek, şeytan taşlamak, kurban kesmek tam bir şekilciliktir” diyor. Çağa ayak uydurularak Müslümanlıktaki bu şekilcilik atılamaz mı? Dinde yeni gelişmelere uyulsa, düşünce sınırlandırılmasa, herkesin görüşüne uygun bir çözüm getirilemez mi?
CEVAP
Ateistin şekilcilikten maksadı, dini kurallardır. Kuralsız bir din olamayacağı gibi, kuralsız bir dernek bile olmaz. Hatta kuralsız oyun bile olmaz. Bir futbol oyununda birçok kural vardır. Mesela kale olmasa nasıl oynanır? Kuralsız, düzensiz hayat olmaz. Dünyanın dönüşü, Ay'ın ve yıldızların hareketleri belli bir kurallar içindedir. Kurallara tam uyana saat gibi çalışıyor deriz.

İnsan ve hayvanların vücudu nasıl bir kurallar zinciri içinde ise, İslamiyet'te de belli kurallar vardır. Kuralsız ibadet olmaz. Namazların vakti, rekat sayısı, kıyam, rüku ve secdelerin nasıl yapılacağı, her yerde nelerin okunacağı bir kural halinde bildirilmiştir. Vakit girmeden namaz kılınamaz. Sabahın farzı ikidir, üç olarak kılınırsa kabul olmaz. Akşamın farzı üçtür, iki veya dört rekat kılınırsa kabul olmaz. Dini değiştirdiği için bid'at çıkarmış olur, diğer ibadetleri de kabul olmaz. Orucun hangi ayda tutulacağı, nelerin orucu bozacağı bir kural halinde bildirilmiştir.

Haccın nasıl yapılacağı, tavafta nasıl dönüleceği, şeytanın ne zaman ve nasıl taşlanacağı, şükür kurbanının nerede ve ne zaman kesileceği ve ihrama bürünen hacıların, ihramlı iken neler yapamayacağı bir kural halinde bildirilmiştir. Zekatta zenginliğin ölçüsü ve ne oranda kimlere verileceği bir kural halinde bildirilmiştir.

Kimlerin kimlerle evleneceği veya evlenemeyeceği bir kural halinde bildirilmiştir. Mesela bir kimse mahremleri ile evlenemediği gibi, başkasının nikahlısı ile de evlenemez. Evlenirse, bir anarşi çıkar.
Dinimizde hangi şeyin haram, hangisinin helal olduğu da bir kural halinde bildirilmiştir. Şekilsiz, kuralsız din arayan bulamaz. Amirsiz toplum olmaz. Bir köyde bile bir muhtar bulunur. Hatta bir ailede bile bir aile reisinin bulunması gerekir. Bir yerde iki reis, iki âmir olamaz. Bir âyet meali:
(Allah'tan başka bir ilah olsaydı, kâinattaki nizam bozulur, karmakarışık olurdu.) [Enbiya 22]

Ateiste verilen bu cevaptan sonra, şimdi soruyu sorana gelelim. Bu da, (Dinin bildirdiği şekilciliği dinden çıkaralım) diyor. Yani, dini kuralları kendimiz koyalım, beğendiğimizi alalım, beğenmediğimizi atalım demek istiyor. Dini biz mi kurduk da, değiştirmeye yetkimiz olsun. Dünya kanunlarını bile kim yapmışsa, yine aynı kimseler değiştirmiyor mu? Millet meclisi koymuşsa, yine aynı meclisin değiştirmesi gerekir. Herkese bu değiştirme hakkını vermiyorlar. Herkes dini değiştirirse, ortaya insan sayısı kadar din çıkar. Artık bu değişik şekillere de din denmez, felsefe denir. Felsefi düşünceler, hiçbir zaman kesinlik taşımaz. Din bilgisi ise kesindir, tartışılmaz. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah'a ve ümmi nebi olan Resulüne iman edin!) [Araf 158]

(Allah'a ve Resulüne itaat edin!) [Enfal 20]

(De ki, ey insanlar, ben, Allah'ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm.) [Araf 158]

(Aralarında hüküm verilmek üzere Allah'a ve Peygambere çağırıldıkları vakit: Müminler, “İşittik, itaat ettik” derler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.) [Nur 51]

(Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih etme, seçme hakkı kalmaz.) [Ahzab 36]

Sözüne güvenilen zat
Sual: Tabiplerin, kimyagerlerin ve bazı fen adamlarının haber verdikleri faydalı şeyler, tecrübe ederek anlaşıldığı için, bunlara inanılır; ama ibadetlerin faydaları tecrübe edilmediği için inanmayanlar çıkıyor. Bunları nasıl ikna edebiliriz?
CEVAP
İslâmiyet'in bildirdiği çok şeylerin faydaları da görülmekte, tecrübe edilmektedir. Ancak ibadetleri faydalarından dolayı değil, Allahü teâlânın emri olduğu için yapmak gerekir.

Fen adamlarının, doktorların tecrübe ederek faydalı olduklarını anladıkları ve herkesin, bunlara inanarak kapıştıkları, çok para vererek satın aldıkları bazı teknik ve tıbbi ilaçların zararlı oldukları sonradan anlaşılıyor. Bu ilaçların isimleri listeler halinde Sağlık Bakanlığı tarafından eczanelere bildirilerek, satışları yasak ediliyor. Böyle ilaçların fabrikaları hükümetler tarafından kapatılıyor. Çok kıymet verilen bazı ilaçların zararlı olduklarının sonradan anlaşıldığı, günlük gazete haberleri haline geldiği görülüyor. Antibiyotik denilen ve son senelerin en kıymetli ilaçları olan yüzlerce çeşit ilacın, kalb hastalığına ve kansere sebep olduklarını ve deterjanlı bazı temizlik maddelerinin sıhhate zararlı olduklarını yine gazetelerde okuyoruz.

İlaçları tanımayan akıllı bir gencin babası iyi bir doktor olsa ve babasının başarılarını çok kimseden işitmişse, bu genç hasta olsa, babasının kendisini çok sevdiğini de bilse, babası kendisine ilaç verse ve bunu içince hastalığının hemen geçeceğini, bunu çok tecrübe etmiş olduğunu bildirse, ilaç, iğne yapılacak, canı yanacak olduğunu bilse bile, çocuğun babasına, (Bu ilacı ben tecrübe etmedim. Hastalığıma iyi geleceğini bilmiyorum. Senin sözünün doğru olduğuna inanamıyorum) derse, bu cevabı akla uygun olur mu?

Akıllı, insaflı bir kimse, Resulullahın sözlerine dikkat ederse ve insanları irşad için uğraşmalarını ve herkesin hakkını korumaktaki titizliğini ve güzel ahlâkı yerleştirmek için lütufla, merhametle çalışmalarını bildiren haberleri incelerse, Onun ümmetine olan merhametinin, sevgisinin, babanın oğluna olandan kat kat fazla olduğunu açıkça görür, iyi anlar. Onun şaşılacak işlerini ve Onun mübarek ağzından çıkan, Kur'an-ı kerimdeki şaşılacak haberleri ve dünyanın sonunda olacak şaşılacak şeyleri bildiren sözlerini anlayan kimse, Onun aklın üstünde bulunan yüksek derecelere erişmiş olduğunu ve aklın erişemeyeceği, anlayamayacağı şeyleri anlamış olduğunu hemen görür. Böylece, Onun söylediklerinin hep doğru olduğu meydana çıkar.

Kur'an-ı kerimde bulunan bilgileri öğrenip düşünen ve Onun hayatını inceleyen insaflı bir kişi, bu hakikati açıkça görür. Fen adamlarının bildirdikleri şeylerin bazılarının zamanla yanlış ve zararlı olduğu meydana çıkabilirse de, Kur'an-ı kerimin bildirdiklerinin her zaman doğru olduğu görülür.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <