Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Ramazan'da insan yüzleri

> 1 <

FuRKaN216

grup tuttuğum takım
Albay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 7836 ileti
Yer: lere tükürmeyin tükürülcek o kadar surat varken:D
İş: de bu benim profilim:)
Kayıt: 13-12-2006 18:56

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #339371 12-08-2009 04:06 GMT-1 saat    
"Ramazan ayın kaçında başlıyor?
Filan gün...
Yapma yahu, bir şey kalmamış!..
Öyle ya, geldi mübarek..."

Hayatımıza, günlerimizin, sözlerimizin içine böyle girer her yıl Ramazan. O koca on bir ay sorgusuz sualsiz geçip gitmiş ve bir bakmışsınız oruçtan, teravihten, iftarlardan konuşmaya başlamışız.
Çarşıda pazarda Ramazan hareketliliği... Hafiften bir telaş, tatlı bir heyecan... Bir ibadetin alışverişle, fiyat artışlarıyla, Ramazan fırsatçılığıyla anılması pek hoş değildir aslında. Fakat orucun, hayatı kendine göre düzenlemeye, insanı ve sokağı yavaş yavaş hazırlamaya başladığını görmek güzeldir. Sokakta konuşulmaya, gazetelerde, televizyonda söz edilmeye başladı mı, dışarıda akıp giden hayat Ramazan iklimine girdi demektir.

İnsan başka neyi böyle bekler; hangi randevuya böyle sevinçle, heyecanla ve kendini büsbütün değiştirerek, eğiterek hazırlar ki! İşte bunun için oruç dediğimiz gök armağanı, yeryüzünün en köklü ve en büyük devrimidir. Kendi irademizle boyun eğer ve hayatımızın akışını onun emrine veririz. Vaktin bir emre göre düzenlenmesi, dakikaların, anların beklenir olması, zamanı pervasızca harcayan ahir zaman insanı için ne büyük ve ne anlamlı bir tecrübedir!

Ramazan geldi, geliyor; filan gün sahura kalkıyoruz, filan gece ilk teravih... bekleyişine girmiş insanın hali, görülmeye değerdir. Çokça sevinç, biraz endişe, biraz şaşkınlık... Ama ilk sahur, ne olduğunu tam anlayamadan tutulan o ilk gün orucu ve kendini adamakıllı özleten ilk iftar... Sonraki günler için endişeye yer olmadığını haber verir. Oruç başlamıştır ve bir ırmağa girmiş gibi onun götüreceği yere doğru yüzülecektir.

Oruçla girilen ilk günün sabahında, insan yüzlerini gözlemenin tahmin edemeyeceğiniz bir keyfi vardır.

Kimisi üç ayların başından beri hazırlıklı, alışkın, rahat... Sıradan bir gün onun için. Gözlerinden, yüzüne vuran aydınlıktan, arzusuna kavuşmuş insanlara mahsus o rahatlık, o mutmain olma hali okunuyor. Kimi sahurla uykusu bölünmüş ve bir daha uyuyamamış olmanın şaşkınlığı içinde, sevinçli ama kafası bir o kadar da 'Bugünü nasıl geçireceğim?' sorusuyla meşgul. Kimi daha günün ilk saatlerinde susamış olmanın ve koca günü nasıl geçireceğinin endişesiyle ne yapacağını, nerelere gideceğini bilemez halde. Kimi de sahura kalkamamış, biraz o saadeti yaşayamamanın burukluğu vurmuş yüzüne, biraz da yavaş yavaş kendini hissettirecek açlığı nasıl bertaraf edeceğinin derdinde... Daha pek çok, pek çok haleti ruhiye ile sokağa çıkmış insanların yüzleri, içlerinde kıpırdayıp duran huzurla karışık endişelerin resmini verir. Ama oruca başlamış her faninin yüzünde illa ki, başka hiçbir zaman, hiçbir dünya saadetinin temin edemeyeceği bir asudelik, bir mutluluk çizgisi ve masumiyet görülür.

Evet, masumiyet!.. Aradığım kelime buydu...

Oruç ne yapar, nasıl eder bilinmez, yöresine uğradığı, varıp misafir olduğu her insanın yüzünde bir masumiyet çiçeği açtırır. Bunu, şu bizim dünyamızın kuralları, kaideleri, sebep ve sonuç ilişkileri ile açıklamak, anlatmak mümkün değildir. Bu, olsa olsa, orucun öte dünyalı bir armağan oluşuyla ilgilidir.

Hakikaten hayret vericidir... Bir sabah kalkarsınız, o tanıyageldiğiniz insanlar gitmiş yerine bambaşka birileri gelmiştir. Huysuzlukların, asık suratların, böbürlenmelerin, kaskatılıkların yerinde yeller esiyordur. Uysal, haddini bilir, gülümser biri duruyordur karşınızda.

Benzi hafif sararmış, dudakları kurumuş, gözleri hafifçe mahmur ve tabii ki o çocuksu masumiyet... Bu, orucun insana bağışladığı yeni yüzdür. Yalnız yüz müdür? O arınmış kalptir; incelmiş, durulmuş, sükunete ermiş ruhtur. Bir adım bile olsa, dünyadan geçmiş olmanın verdiği saadettir.

Ramazan'da insan yüzleri, izlemeye doyum olmaz bir masumiyet galerisidir.

Benliğinden, gururundan sıyrılmış insanın içindeki yalınlıktır bu. Kat kat olmuş o perdelerin, maskelerin, yerleşip kalmış yapmacık, zoraki ifadelerin dökülmeye başlamasıyla galiba asıl yüzü, kendine mahsus ifadesi ortaya çıkar insanın.

Bunu oruca, o büyük terbiyeciye borçluyuz. Gururu kırar, ben dağlarını eritir, kendinden başkasını görmeyen gözlerin perdesini indirir, dili kirleten sözleri azaltır, kalbin yaralarını iyileştirir... Bir büyük bakımla bizi yeni doğmuşluğun o masum çağına doğru yaklaştırır. Aslında adamakıllı insan kılar, olması gerekeni oldurur. İnsanı o büyük acziyle tanıştırır.

'Acz' ne büyük bir saadettir!

Bana öyle gelir ki, o masumiyet galerisini güzelleştiren yüzlerin bütün sırrı, bu 'acz' sözcüğünde saklıdır. Aczini idrak etmek, insanın insan oluşuyla yeniden tanışmasıdır. Küçük, masum, temiz, yeryüzünde kısacık bir sefere çıkmış o çaresiz yolcuyla... O sararmış beniz, o utangaç yüz, o belli belirsiz gülümseme, bu yolcunun yüzünden başkası değildir. Ve yeryüzünde bu güzel yüzü geri getirecek, onu sahibine yeniden armağan edecek başka bir kuvvet yoktur.

Oruç evet, bir anlam denizidir. Bir sevaplar ansiklopedisi... Bu denizin bir damlası, o kelimeler ülkesinin bir harfi de insanı güzelleştiren sırrıdır. Gezegenimizi büsbütün yaşanmaz bir yer olmaktan koruyan sebep de bu olmalıdır. İnsanların, oruç günlerinde yüzlerinde biriktirdiği güzellik!.. Dünya döndü, döndü ve bize güzellikler bağışlayan orucun yörüngesine girdi. Öyleyse hep birlikte arınıp güzelleşeceğiz, yeryüzü de güzelleşecek...

Ali ÇOLAK

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <