Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Peygamberlerin Davetlerinin Özellikleri

> 1 <

kdgd_yakup
Ses Etme Sükunet !

grup tuttuğum takım
Yüzbaşı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 1789 ileti
Yer:
İş:
Kayıt: 10-12-2006 11:40

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #342593 30-08-2009 04:31 GMT-1 saat    
PEYGAMBERLERİN DAVETLERİNİN ÖZELLİKLERİ


Davetin Şekilleri Ve Özellikleri


Peygamberlerin Davetlerinin Özellikleri Nelerdir?


Peygamberlerin (Allah'ın salât ve selâmı onların üzerine olsun)

davetlerinde bulunan en önemli özellikleri ve şekilleri kı-saca şöyle Özetleyebiliriz:

1 Peygamberlerin daveti Rabbanidir Yani onların daveti, Şanı Yüce Allah'tan gelen teklif ve vahiy iledir

2 Peygamberler, Peygamberlik görevini yaparken insan-lardan bir ücret istemeyip aksine ücretlerini yalnızca Allah'tan istemeleri,

3 Sırf Allah'ın rızasını kazanmak için uğraşmaları ve iba-deti, yalnızca Şanı Yüce Allah'a yapmaya çağırmaları

4 Davette kolaylık göstermeleri, zorluk göstermemeleri veya sözü anlaşılır bir şekilde söylemeleri

5 Peygamberlerin, davetinde mevcut olan hedefi ve amacı insanlara açıklamaları

6 Dünyada zühd hayatı yaşamaları ve ahireti, dünya haya-tma tercih etmeleri

7 Tevhid akidesini insanların arasına yerleştirmeleri ve gayba iman konusunu sağlamlaştırmaları

İşte bunlar, Peygamberlerin davetinde bulunan özelliklerin £n önemlileridir Bu Özelliklerden her birini izah ederek açık-lamaya çalışacağız Allah, kendisinden yardım istenilendir [1]



Birinci Özellik:


Peygamberlerin davetinin Rabbani oluşuna gelince, bu-nunla anlatılmak istenilen şudur: "Peygamberlerin daveti, Şanı Yüce Allah'tan gelen teklif ve vahiy iledir Zira Peygamberle-rin bu daveti, insanların yaşadığı üzüntü verici halleri araştır-ma veya onların düşüncelerinin incelenmesi sonucu olmadığı gibi insanların yaşadıkları zamanda ortaya çıkmış zulüm, bağy, sapma ve zorbalığın sosyal unsurlarında bir sonucu da değildir Bunların aksine Peygamberlerin daveti, Allah'tan gelen bir vahy ve Şanı Yüce Allah'tan gelen bir teklif iledir Buna göre Peygamberlerin getirdiklerinin hepsinin kaynağı vahiydir Çünkü Yüce Allah'ın insanlara gönderdiği her Pey-gamber şöyle soy temekteydi:

"Ben ancak bana vahyolunan şeye uyarım"[2]

Bu ayeti kerimeden[3] de anlaşıldığı üzere; Peygamberler i-çin, Şanı Yüce Allah'tan kendilerine vahyolunan emirleri ve yasakları insanlara tebliğ etme vardır

Üstad Ebu'I-Hasen en-Nedvi (Allah onu her türlü kötülük-lerden korusun) "en-Nübüvvet ve'1-Enbiyâ" adlı kitabında konuyla ilgili olarak şöyle der:

"Seçkin kimselerin en önemlileri ve ilkleri, Peygamberler topluluğudur Zira onların, insanların arasına yaydıkları ilim, davet ettikleri akide, insanların arasına yerleştirmeye çalıştık-ları dava; onların, zekalarından, izzet-i nefislerinden veya i-cinde yaşadıkları hayatın, ihmal ettiklerini araştırmalarından yahut önemli hissi duygularından ve feyizli kalplerinden veya hikmet dolu geniş tecrübelerinden kaynaklanmaktadır Kısaca-sı bunların hiçbirisi değildir Bunların aksine onların davet et-tikleri akide ve insanların arasına yerleştirmeye çalıştıktan da-vanın kaynağı, vahiy ve rİsâlettir Çünkü Peygamberler, bunun için seçilmiş ve bununla değer kazanmışlardır Bundan dola-yıdır ki Peygamberler; filozoflarla, liderlerle, ıslahatçılarla ve insanlığın, düzgün tarihi ile uzun savaşları sonucu yetiştirilen ileri gelenlerinin oluşturduğu sınıfların hiç biriyle ölçülemez-ler Çünkü filozof, lider ve ıslahatçıların yaptıkları; içinde bu-lundukları konumlarının bir sonucu, hikmetlerinin bir fidanı, çevrelerinin bir yankısı ve yaşadıkları toplumlardaki anarşi, bozgunculuk vb hareketlere karşı koyma şeklinde ortaya çıkan bir harekettir Bu iki topluluk arasındaki ayırıcı sözü, Kur'ân-ı Kerîm, Peygamberlerin efendisi Hz Muhammed (sav)'in lisanıyla şöyle açıklamaktadır:

"(Ey Muhammed!) Deki: 'Eğer Allah dileseydi, Kur'an-ı size okumazdım Hiçbir suretle de size onu bildirmezdi' Ben, bundan Önce içinizde bir ömür boyu yaşamıştım Siz hala aklı-nızı kullanmayacak mısınız?"[4]

Yine Yüce Allah Kur'ân-ı Kerîm'inde konuyla ilgili olarak şöyle bu vurmaktadır:

"işte böylece (senden Önceki Peygamberlere veya sana ni-telediğimiz şekliyle vahiy halleriyle) sana da buyruğumuzdan bir ruh[5] vahyettik Sen, kitap nedir? İman nedir? (vahiyden önce) bilmezdin Fakat Biz, onu (Kur'ân-ı Kerîm'i), kulları-mızdan dilediğimizi doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık Şüphesiz ki sende dosdoğru bir yol (olan İslam)a davet etmek-tesin"[6]

Yine Kur'ân-ı Kerîm, risalet için seçilmiş Peygamberlerin asaletinin tabiatı, başlangıcı ve kaynağı hakkında şöyle açık-lamada bulunmaktadır:

"O (Allah), kendi emriyle kullarından kimi dilerse ona ruhfvahiy) ile 'Benden başka hiçbir ilah olmadığım inzar edin, benden sakının' diye melekleri indirir"[7]

İşte bundan dolayı Peygamberler, dahili kişisel unsurlara veya harici-tarihseF olaylara boyun eğmezler Zira şartlar, du-rumlar, şekiller ve toplumsal olaylar değiştiği halde Peygam-berlerin risâletinde bir değişme söz konusu değildir Yüce Al-lah, Resulullah (sav)'e dair şöyle buyurmaktadır:

"(0), kendi arzu ve isteğine göre söz söylemez Onun ko-nuşması ancak kendisine vahyolunan bir vahiy iledir"[8]

Bu ayette de görüldüğü üzere; Hz Peygamber (sav), (ve diğer Peygamberler,) risâletinde ve Allah'ın hükümlerinde bir değiştirme, tahrif etme, eksiltme ve bunları düzeltip daha iyi bir şekli koymaya güç yetiremez Sadece kendisine vahyolunana tabi olmakla mükelleftir Yüce Allah, peygambe-ri Hz Muhammed (sav)'e bu konuda hüccet olması sebebiyle telkin ederek şöyle buyurmaktadır:

"(Ey Muhammedi Senden, Kur'an-ı değiştirmeni ve onun yerine başkasını getirmeni isteyenlere: 'Onu kendiliğinden değiştirmem, benim için olmayacak şeydir Ben, bana vahyolunandan başkasına tabi olmam Eğer Rabb'ime isyan edersem şüphesiz büyük gün (olan Jayametjin azabından kor-karım ' de'

İşte buraya kadar anlatılanlar; Peygamberler ile filozoflar ve büyük kimseler arasında ortaya çıkan temel farklılıkları göstermektedir Zira Peygamberlerin risâleti, mücadeleleri, savaşları, çevreleriyle olan durumları, kültürleri ve sünnetleri vardır Filozof ve büyük kimseler ise devamlı olarak çevreyi, toplumu, şartları ve durumları gözden geçirip menfaati ve poli-tikayı gözetirler Politika ve menfaati ilgilendiren durumların ve şartların çoğuna da boyun eğerler Bundan dolayı çıkarları ve menfaatleri için bir çok konularda mücadele ederler, grup-larla pazarlık ederler ve bir çok şeyi menfaat sağlayacak şey-lerle değiştirirler ve çoğunun sarıldığı temel prensip ise: "Za-man nasıl dönerse sen de Öyle dön" yani zamana göre hareket et"[9]

Buna göre Ebu'I-Hasen en-Nedvi'den aldığımız bu alıntı; filozofların, büyük kimselerin ve ıslahatçıların davasının aksi-ne para, mevki, makam, yöneticilik gibi önemli olan konular-da, davasından vazgeçmesi şartıyla pazarlığı kabul bile etme-yen peygamberin gidişatnıdaki ve metodundaki net ve açık farkı bize açıklamaktadır

Müşrikler de, Resulullah (sav)'a, cömert tekliflerde bu-lunmuşlardı ki bunlardan bazıları şunlardır:

1 Müşrikler, davasını terk etmesi karşılığında Resulullah (savye; kendilerinin üzerine hükümdar olmasını,[10]

2 Mekkeli kadınlardan dilediği ve istediğiyle evlendire-ceklerini,[11]

3 Kendilerine ait değerli mallarını ona vereceklerini,[12]

4 Mal ve kıymetli ticaret eşyalarından dilediğini kendisine vereceklerini söylüyorlardı

Bunun karşılığında ondan; ilahlarını kötülemekten ve taş ile bakırdan yapılmış putlarıyla da alay etmekten vazgeçmesini istiyorlardı Resulullah (sav)'in onlara cevabı ne oldu? Ve Resulullah (sav)'in doğruluk payı neydi? Doğrusu Resulullah (sav), onların bu tekliflerine karşı zamanı durduracak şu söz-leri söylemiştir:

"Allah'a yemin ederim ki, bu davayı bırakmam için güneşi sağ elime ve ayı da sol elime koyacak olsalar bile, Allah bu davayı tastamam ortaya çıkarmadıkça bu dava-dan vazgeçmem yada bu davanın yolunda helak olur gide-rim!!" [13]



İkinci Özellik:


Hz Peygamber (sav)'in davetlerinin ikinci özelliğine ge-lince ise o da; Onların, hiç bir kimseden bir ücret istememeleri ve Peygamberlik görevini tebliğ etmede insanlardan bir değer ve para kabul etmemeleridir Zira onlar, mükafatı ve sevabı yalnızca şanı yüce olan Allah'tan isterler Peygamberlerden her biri aleni ve açık olarak kavmine ve kavminin ileri gelenle-rine, davetine karşılık kendilerinden bir ücret istemediğini ilan etmekte ve davetinin dünyalık bir istek veya mal isteğinde ol-madığını bütün açıklığıyla ve netliğiyle açıklamaktaydılar

Kur'ân-ı Kerîm, bu konuda, Hz Hûd (as)'m, kavmine şöyle hitap ettiğini açıklamaktadır:

"Ey kavmim! Ben (Allah'ın emirlerini ve yasaklarını teb-liğ etmek için) bu tebliğe karşılık sizden bir ücret istemiyorum Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?"[14]

Yüce Allah, bu hakikati, Peygamberlerin sonuncusu Hz Muhammed (sav)'e de, açık ve net bir şekilde şöyle bildir-mektedir:

"(Ey Muhammedi Onlara 'Bu (tebliğime ve uyanlarıma) karşılık sizden bir ücret istemiyorum Sadece Rabbine doğru bir yol isteyen kimseler olmanızı istiyorum' de"[15]

Yine Şanı Yüce Allah, Kur'an'm bir başka yerinde, Resulullah (sav)'e, davetiyle ilgili olarak şöyle demektedir:

"(Ey Muhammedi Onlara 'Bu (tebliğime ve uyarılarıma) karşılık sizden bir ücret istemiyorum Ve ben, kendiliğimden bir şey teklif edenlerden de değilim"[16]

Böylece Peygamberlerin hiçbir kimseye maddi kazanç ve-ya dünyevi kazanç maksadıyla davette bulunmadıklarını gör-mekteyiz Zira Onlar, kavimlerindeki hiçbir kimseden bir ücret istemediklerini, ücretlerini ancak Allah'tan istediklerini ilan etmektedirler Davetlerinde, işi ihlasla yapmaktalar Nasihatle-rinde ve irşatlarında ise övgü ve methiye istememektedirler Sadece Ahiret sevabını ve Allah'ın rızasını arzulamaktadırlar Yüce Allah bu konuda Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle buyurmak-tadır:

"Artık her kim, Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih amel işlesin ve Rabbine ibadette, hiçbir şeyi ortak koşmasın[17]



Üçüncü Özellik:


Peygamberlerin davetlerinin üçüncü özelliğine gelince o da; Sırf Allah'ın rızasını kazanmak için uğraşmak ve ibadeti yalnızca Şanı Yüce Allah'a yapmadır İşte bu, bütün Peygam-berlerin her asır ile her zamanda ve her durum ile her mekanda davet ettikleri en önemli gayedir, Çünkü Peygamberlerin gaye-si; zayıf olarak yaratılan mahluku, kendisini yaratana döndürmeleri ve insanların yönünü, kullara kulluktan kurtarıp Şanı Yüce Rab'lerine ibadet etmeye yöneltmekti Yüce Allah'ın şu sözü de bunu doğrulamaktadır:

"Halbuki kendilerine kitap verilmiş olanlar, doğruya yöne-lerek dini yalnız Allah'a mahsus kılarak O'na kulluk etmek, namaz kılmak ve zekat vermekle -Müslüman olmaları-emrolunmuşlardı İşte bu, en doğru dindir"[18]

Allah bütün Peygamberleri, bu yüce ve kutsal olan "Tevhid davası" ile ibadet yoluyla niyeti ve ameli yalnızca yü-ce olan Allah'a mahsus kılmak için göndermiştir Nitekim Yü-ce Allah bu konuda şöyle

buyurmaktadır:

"Senden önce hiçbir Peygamber göndermedik ki ona, 'Benden başka ilah yoktur; şu halde bana ibadet edin' diye vahyetmiş olmayalım"[19]

Büyük Üstad Ahmed Şah Veliyullah ed-Dihlevî, "Hüccetullah Baliğa" adlı kitabında konuyla ilgili olarak şöy-le der:

"Her zaman ve her şartta Peygamberlerin davetlerinin ilki ve en büyük amaçlan; Yüce Allah konusunda "akideyi dü-zeltmek ve "kul ile Rab arasındaki bağı sağlamlaştırmak" ve "din ile ibadeti", bir olan Allah'a mahsus kılmaya çağırmak olmuştur Bu da zararlı olanı faydalı kılmak, ibadeti, duayı, sığınmayı ve kurban kesmeyi bir olan Allah'a tahsis etmektir Onların hamleleri; kendi zamanlarında mevcut olan taş ile ba-kırlardan yapılmış putlara, diri yada ölü kimselerden Salih ve kutsanan zatlara tapmada bütün açıklığıyla çeşitli şekillere bü-rünmüş putçuluğa yönelmiş olanları durdurmaktı Çünkü cahiliyyet dönemi halkı; Yüce Allah'ın, bu gibi kimselere, şeref ve şan elbisesi verdiğine, onları bazı özel işlerde tasarruf sahibi yaptığına, her bölgeye bir hükümdar gönderen ve o ül-keyi yönetme hususunda ona görev verdiği hükümdarlar hü-kümdarı derecesinde kayıtsız-şartsız, onların, kendileri hak-kındaki şefaatlerini kabul ettiğine inanmaktaydılar"[20]



Dördüncü Özellik:


Peygamberlerin davetlerinin dördüncü özelliğine gelince ise oda: Davette kolaylık göstermeleri, zorluk göstermemeleri ve sözü anlaşılır bir şekilde söylemeleridir

Bu özellik, bütün Peygamberlerin davetinde açık bir şekil-de görülmektedir Çünkü onlar, davetlerini, insanların tabiatına uygun bir şekilde yürütürler İnsanlara, akılları miktarınca hi-tap ederler Bazı büyük kimseler ile ıslahatçıların yaptığı gibi davetlerini zorlaştırmayıp insanların anlayamadıkları veya id-rak edemedikleri şeyle insanlara hitap etmezler Yahut sözleri, insanların anlayabilecekleri bir şekilde söylerler Peygamber-ler, büyük kimseler ile ıslahatçıların aksine davet ve tebliğle-rinde "Hikmet" yolunu tutarlar İşte bundan dolayı Kur'an, bunu, Peygamberlerin efendisi Hz Muhammed (sav)'in diliy-le şöyle haber vermektedir:

"Ben, kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden deği-lim"[21]

Nitekim Rabbi, ona, "Hikmet" ile insanları, Allah'a davet etmesini emretmektedir Şanı Yüce Allah bu konuda ise şöyle buyurmaktadır:

"(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, 'Hikmet'le[22], güzel öğütle[23] davet et Onlarla en güzel şekilde mücadele et; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir O, doğru yolda olanları da iyi bilir"[24]

Davetin başarılı olabilmesi için;

1 Zanaat ve meslek yöntemlerinden sakınmak,

2 İnsanları davet etmede yahut onlara hitap etmede zorluk çıkartmamak,

3 Büyük-küçük, bilen-bilmeyen her türden insanın anla-yabileceği mantık ve akli delil ile hüccetin getirilmesi gerek-mektedir

Hz İbrahim (as), keskin delillerini; yolların en kolayıyla, yolunu keserek ve delilleri beynine vururcasma ortaya koyarak azgın ve zalim düşmanına karşı şöyle getirmektedir:

"İbrâhîm, 'Şüphesiz Allah, güneşi doğudan getiriyor, sen-de batıdan getirsene' dedi (İbrahim'in, meydan okurcasına ileri sürdüğü bu delil karşısında) inkar eden, şaşırıp dona kaldı Allah, zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez"[25]

Böylece zanaat ve meslek yöntemlerinden, kelamı metodlardan ve zor işlerden uzak olarak yaratılışa hitap eden "Yaratılış Yöntemi"nin, davet yolunda daha başarılı olduğu-nu görmekteyiz

Hüccetü'l-îslam İmam Gazâlî (rha), bu konuda, şu çok güzel sözü söylemiştir:

"Kur'ani deliller, her insanın faydalandığı gıdaların misâli gibidir Kelamcılarm delilleri ise birçok insanın faydalandığı ve çoklarının zarar gördüğü ilaçların misâli gibidir Kelamcıla-rm delillerinin aksine Kur'ani deliller, bebek ve kuvvetli ada-mın faydalandığı suyun misâli gibidir Diğer deliller ise kuv-vetli kimselerin bir defasında faydalandığı, başka bir defada ise hastalandığı ve bebeklere kesinlikle fayda sağlamayan yi-yeceklerin misâli gibidir"[26]

İmam Fahreddin er-Râzî de (rha) bu konuda şöyle der: "Kelami yöntemleri ve felsefi metodlan araştırdığında, hastaya şifa vermediğini ve çoğu kimseyi sulamadığmı yani derdine çare olmadığını görürsün Fakat Kur'an metodunun, Allah'a en yakın yol olduğunu gördüm Benim gibi (böyle) tecrübe eden, benim bildiğimi bilir"[27]



Beşinci Özellik:


Beşinci özellik de Peygamberlerin daveti hakkındadır Bu da; davet hakkındaki gaye ve amacı açıklamaktadır Bundan dolayı bütün Peygamberler, insanları açık bir amaca ve apaçık bir düşünceye çağırmakta olup davetlerinde şüphe ve gizlilik söz konusu değildir Yüce Allah, bu konuda, nebilerin ve Re-sullerin sonuncusu olan Hz Muhammed (sav)'e hitaben şöyle buyurmaktadır:

"(Ey Muhammed! Onlara İşte bu, benim yolumdur Ben, bir delil ve hüccete dayanarak (sizleri), Allah 'a davet ediyorum Ben ve bana tabi olanlarda (benim sünnetime, slretime ve yoluma) davet ederler Allah'ı tenzih ederim Ben, müşriklerden değilim' de"[28]

Burada da görüldüğü üzere Peygamberlerin metodu açıktır ve onların davetleri, gündüzîeym öğle vaktindeki güneş gibi ortadadır İşte bundan dolayı Yüce Peygamber (sav), konu ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

"Ben, sizleri, gecesi, gündüz gibi aydınlık olan dosdoğru bir yol (olan İslam) üzere bıraktım Benden sonra hiçbir kimse ondan sapmaz, sapan ise helak olur"[29]

Böylece Peygamberlerin, insanları açık bir amaç ve şerefli bir gaye olan rabbani risâlete davet ettiklerini görmekteyiz Zira Peygamberler, davetlerinde; maksatlarını ve amaçlarını gerçek ve hakiki şekliyle bilmeyen bazı büyük kimseler ile filozofların durumu gibi, davetin arkasına gizlenmiş amaç ve gaye ile eğrilmiş yolları tutmazlar [30]



Altıncı Özellik:


Altıncı özellik de: dünyada züht yaşantısı ve Ahireti, dün-ya hayatına tercih etmektir

Bu özellik, Peygamberlerin daveti için gerekli olan bir Ö-zelliktir Buna göre Peygamberlerin gayesi; dünyanın süsü ve ziynetiyle mal kazanmak değildir İşte bundan dolayıdır ki bü-tün Peygamberler, dünyada nimetlenmeye ve orada büyük kimselerin yaşayışı şeklindeki bir yaşamaya güçleri yettiği halde, zor şartlar ve sıkıntı içerisinde yaşamışlardır

Buna rağmen onlar, devamlı olanı (yani Ahiret hayatını), geçici olana (yani dünya hayatına) tercih etmişlerdir Çünkü onlar, "Allah katında olan daha iyi ve devamlı "Kasas: 28/60) ve "Allah katında olan şeyler, iyi kimseler için daha hayırlı-dır" (Ali İmrân: 3/198)' de geçenlere şüphesiz yekinen inanır-lar ve bilirler İşte bundan dolayı onlar dünyada zühd hayatı yaşamışlar ve Ahirette de makbul kimselerdendirler Yüce Al-lah, Peygamberlerin efendisi olan Hz Muhammed (sav)'e şöyle hitap etmektedir:

"Kendilerini imtihan etmek için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme! Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır"[31]

Resulullah (say)'in hanımları, Resulullah'tan, nafakaları-nı genişletmesini ve geçimlerini artırmasını istemekle; dünya-da bolluk, rahatlık ve güzel nimetler içerisinde yaşamakta olan diğer kadınlar gibi hareket etmek istemişlerdir[32]

Ayrıca onlar Resulullah (sav)'den, -bu, onların hayata göğüs germeleri için bir ders olması gerekirken- kendileri için gökten bir serbestlik indirmesini[33] istediklerinden dolayı Yüce Allah, peygamberine, hanımları serbest bırakmasını şu sözüyle emretmiştir:

"Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: "Eğer dünya haya-tını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim Eğer Allah'ı, peygamberini ve ahiret yurdunu İstiyorsanız bilin ki, Allah, içinizden iyi davrananlara büyük bir mü kafat hazırlamıştır"[34]

Bir adam Nebi (sav)'e geldi ve o'na: "Ey Allah'ın Resu-lü! Allah'a yeminederim ki, ben seni, gerçekten seviyorum", dedi Bunun üzerine Resulullah (sav), o adama:

- 'Ne söylediğine iyice bir bak!' buyurdu Adam sözünü Resulullah (sav)'e üç defa tekrarladı Bunun üzerine Resulullah (sav) o adama:

'Gerçekten beni'seviyorsan, korunmak üzere fakirliğe ha-zırlan Şüphesiz ki fakirlik, beni sevene (dağdan ve tepeden) selin akması gibi varacağı yere süratle gelir' buyurdu"[35]

Üstad Ebu'I-Hasen en-Nedvî, "en-Nübüvvet ve'î-Enbiyâ" adlı kitabında konuyla ilgili olarak şöyle der:

"Peygamberlerin daveti, yalnıza dil ile ve yalnızca kendi ümmetlerine olmayıp aynı zamanda sadece ahirete, ahireti dünyaya tercih etmeye ve dünyanın mal ve mülkü ile kıymeti-nin değersizliğine de değildi Onların daveti, hem kendileri için ve hem de ümmetlerinin yaşantıları için, bir başlangıç ve bir yöntem idi Ayrıca onlar, ahirete iman edenlerin ve yaşantı-larında davet üzere yürüyenlerin ilkleriydiler Bundan dolayı onlar dünyada önem vermeyen ve yalnızca ahirete yönelen kimselerdi Gerçekten de onlar, büyük makamlara ve (yaptık-ları daveti) tehlikeye sokacak yerlere de önem vermemişlerdi Üstelik onlar, kendilerini, davetleri yolunda adamışlardı

Acaip konuları ortaya çıkaran, nefisleri büyüleyen, kalple-ri; büyüklük ve heyecan ile dolduran, davet ve Peygamberlik yolunda yürüyenlere ışıklardan yüce bir ışık saçan Hz Pey-gamber (sav)'in geçimi, kendi ve Ehli beytinin hayatı, tarih kitaplarında ve nebevi siyerde bilinmektedir Davetçinin şiarı ve devamlı olanı şöyle demesidir: "Ey Allahım! Benim için sadece ahiret hayatı vardır, (dünya hayatı yoktur)"[36]



Yedinci özellik:


Peygamberlerin davetlerinin yedinci özelliği ise, "İnsanla-rın araşma Tevhid akidesini[37] yerleştirme ve gayba iman konu-sunu sağlarnlaştırmasıdır"

Bu, bütün Peygamberlerin davetinde -gören gözler için-bütün açıklığıyla ve genişliğiyle ortaya çıkan apaçık özelli k-lerdetı biridir Zira onların hepsinin mücadeleler inin temel noktası; insanların arasına "Tevhid akidesini" yerleşti rme, gayba iman konusunu sağlamlaştırma, Allah'ın vahdaniy etini yani birliğini ispat etmeye ve yaratıcının varlığım ortaya koymaya çalışmak olmuştur Bundan dolayı Peygamberlerden her biri, Peygamber olarak gönderildiği kavmini putçuluk ve şirk tehlikelerinden sakındırmaya çalıştıklar mı görmekteyiz

Onlar, gönderildikleri toplulukları, Allah birlemeye davet etmekte ve ibadeti, putlara vb şeylere değil de ya lnızca O'na mahsus kılmaya çalışmaktadırlar Sana Pe ygamberlerden her birinin kıssalarını haber veren Kur'ân-ı Kerîm ayetlerini bir dinleyin! Tevhidin, onların davetlerinin nasıl temel noktası ve mücadelelerinin nasıl gayesi olduğuna iyi bir bak? Buna göre Kur'ân-ı Kerîm'in, Hz Nuh (as) hakkında şöyle haber verdiğini bulursunuz:

"And olsun ki Nuh'u kavmine gönderdik (Bunun üzerine Nuh onlara): 'Ey kavmim! Allah'a ibadet edin Zira sizin, O'ndan başka ilahınız yoktur' dedi "[38]

Yine Kur'ân-ı Kerîm'in, bu konuda Hz Hûd (as) hakkın-da şöyle haber verdiğini bulursunuz:

"Ad milletine de, kardeşleri Hûd'u (Peygamber) olarak gönderdik (Hûd, onlara 'Ey Kavmim! Allah'a ibadet, e-dinZira sizin O'ndan başka ilahınız yoktur' dedi"[39]

Yine Kur'ân-ı Kerîm'in, Hz Salih (as) ile ilgili şöyle ha-ber verdiğini görürsünüz:

"Semûd milletine de, kardeşleri Salih 'i (Peygamber ola-rak) gönderdik (Salih, onlara): 'Ey kavmim! Allah'a ibadet edin Zira sizin, O'ndan başka ilahınız yoktur' dedi"[40]

îşte Kur'ân-ı Kerîm, bütün Peygamberlere dair bilgiyi, b i-ze, bu şekilde haber vermektedir Zira Peygamberlerin birle ş-tikleri temel nokta; insanları, Tevhide davet e tmeleriydi Hz İbrahim (as)'a gelince ise en anlaşılır ve en açık bir şekilde onun daveti, Tevhid ve mücadelesi ise putçuluk olmuştur Böylece onun, kavmi içerisindeki kimselerin akıllarını ve putlara tapanları akılsızlıkla suçlamadaki sert çıkışı nın sebebi or-taya çıkmaktadır Nihayetin de ise onu, ateşin içerisinde yak-maya karar verdiler Fakat Yüce Allah, onu, kavminin tuza-ğından kurtarmıştır Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:

"Biz: 'Ey ateş! İbrahim 'e karşı serin ve zararsız ol' dedik Kavmi ise O'na, tuzak kurmak istedi Fakat Biz, onları, hüsra-na uğrayanlardan kıldık"[41]

İşte böylece Peygamberler ile kavimleri arasında ge rçek risalet ve Tevhid daveti etrafında şiddetlenen mücadeleyi gÖ r-mekteyiz Ama sonuç ise, Hakk'm zaferiyle, Peygamberlerin galibiyetiyle ve yalancıların helak olmasıyla sonuçlanacaktır Yüce Allah bu konuda şöyle b uyurmaktadır:

"Andolsun ki, Peygamber olan kullarımıza; 'Onlar (dün-yada ve ahirette) şüphesiz (Allah tarafından) yardım görecek-lerine dair ve Bizim (tarafınıızdaki) ordumuzun şüphesiz galib geleceklerine dair' söz vermişizdir"[42]

Bu beşeri üstünlük,[43] kıyamete kadar gönderilecek olan e1çiler olan Allah'ın kullan ve hak davetçileri için geçerlidir Şanı Yüce Allah bu konuda şöyle buyurma ktadır:

Doğrusu Biz, Peygamberlerimize ve müminlere, dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri (kıyamet) gününde de yardım ederiz O gün zalimlere, Özür beyan etmeleri (kend i-lerine) fayda sağlamaz Lanet onlaradır Yurdun kötüsü de onIaradrr"[44]



Peygamberlerin Sıfatları


Yüce Allah, Peygamberleri; kendisiyle kullan arasında el-çiler olmaları ve onları, büyük emanet olan vahiy emanetini yüklenmeleri ile risâleti, kullarına tebliğ etmeleri için diğer mahlukatı arasından seçmiştir Allah'ın, yüce hikmeti, onları; ahlak bakımından insanların en mükemmeli, ilim bakımından insanların en üstünü, soy bakımından insanların en şereflisi ve güvenirlilik bakımından insanların en yücesi kılmıştır Ayrıca onları, kendi yardımıyla korumuş,[45] gözetimiyle gözetmiş,[46] bizzat Şanı Yüce Allah onları terbiye etmiştir Nitekim Şanı Yüce Allah, Peygamberlerin efendisi olan Hz Muhammed (sa v)'e hitaben şöyle buyurmaktadır:

"(Ey Muhammed!) Rabbinin hükmü, (yerine gelinceye ka-dar) sabret Doğrusu sen, gözetimimiz altındasın" [47]

Nitekim Şanı Yüce Allah, Hz Mûsâ (as)'a hi taben de şöyle buyurmaktadır:

"(Ey Mûsâ!) gözümün önünde yetişesin diye"[48]

Biz Kur'ân-ı Kerîm'e tabi olduğumuzda, onu inceden in-ceye düşündüğümüzde ve anlayacak bir şekilde okuduğumuzda ve Peygamberlik müessesesi ile Peygamberlerden haber veren Kur'an'm ayetlerine

yöneldiğimizde onda; Allah'ın, kendilerine Peygamberlik verdiği ve risâleti yüklemek için seçtiği Allah'ın salih kullarından seçilmiş kimseler için gü; övgüler bulmaktayız

Allah, Peygamberleri; "hidayet" ve "düzeltme" meş alesini yüklenmeleri ve insanlık yoluna girenleri; mutlul uğa, emniyet ile selâmete götüren kimseler olmaları için onları diğer mahlukatı arasından seçmiştir

Biz, övülmüş olan bu kitaba yönelmekteyiz Bundan dolayi Allah bu kitabı, kainatta ondan daha güzelini y aratmadığı bir örnek ve şekil ile -içindekileri bilsinler diye-bize göndermistirPeygamberlerin sözleri ile ilgili Kur'an'm yöntemini; hayat fışkıran, güler yüzle dolup taşan ve sevgiyle, teşvikle büyüyüp gelişmekte olan bir yöntem olduğunu görmekteyiz Bundan dolayı Kur'an, onlan; güzel övgülerle anlatmış, onları, aklı ve yaratılış sıfatları ile vasıflarının ismiyle nitelendirmi ş-tir Bütün bunların hepsi; Peygamberlerin, Allah'ın mahlukatı arasından seçilmiş tertemiz kimseler ve insanlık alemi için çıkarılmış mükemmel "yüce bir örnek" olduklarına delalet et-mektedir Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmakt adır:

"O (Peygamberleri), emrimiz altındaki insanları doğru yola götüren önderler yaptık; onlara, iyi işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekat veimeyi vahyettik Onlar, Bize ibadet eden kimselerdendir"[49]

Yüce Allah, Hz İbrâhîm Halil (as) ile ilgili ise şöyle b u-yurmaktadır:

"(Ey Muhammedi) Kitab da İbrâhîm ile ilgili anlattıkla-rımızı da (müşriklere) an Şüphesiz O, dosdoğru bir peygam-berdir"[50]

Yine Yüce Allah, Hz İbrâhîm (as) ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

'Başlı başına) bir ümmet olan İbrâhîm, şüphesiz Allah'a eğen ve O'na yönelen (yada önderdi) puta tapanlardan dğ- Rabbinin nimetlerine şükrederdi Rabbi de onu (Pey-gamber olarak) seçmiş ve kendisini dosdoğru bir yola ilePnişti[51]

Yüce Allah, Hz Mûsâ (as) ile ilgili ise şöyle buyurmaktadır:

"(Allah) 'Ey Mûsâ! Ben, seni, risâletim (i tebliğ etmek için sana indirmiş olduğum Tevrat gibi mesajlarım) ve (Benim se-ninle) konuşmam ile,) seni, (çağdaşın olan)insanlara üstün kıldım Şimdi sana verdiğim (Peygamberlik şerefin)i al! ve (sana vermiş olduğum nimetlerden dolayı da) şükredenlerden ol' buyurdu[52]

Nitekim Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerîm'in başka yerlerinde peygamberi ve kendisiyle konuştuğu Hz M ûsâ (as) hakkında ise şöyle buyurmaktadır:

"(Ey Muhammedi) Kitap !da Mûsâ 'ya dair (anlattıklarımı-zı da) an! (Zira o, Allah'ın göndermiş olduğu müjdeleyici ve uyarıcı Peygamberlerinden ve kendileriyle birlikte insanlar arasında anlaşmazlıkları konusunda hükmetmek üzere berabe-rinde hak kitabı indirdiği kimselerdendir) Çünkü o, ihlasa er-ditilmiş ve tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdir"[53]

Şanı Yüce Allah, peygamberi Hz İsmâîl (as) ile ilg ili ise şöyle buyurmaktadır:

"(Ey Muhammedi) Kitab 'da İsmâîl 'e dair (anlattıklarımızı da) an! Çünkü o, sözüne sadık ve tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdir"[54]

Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm, kerem sahibi Peygamberle rden bir topluluğu da, güzel övgülerle şöyle nitelemektedir:

"(Ey Muhammedi dinde) kuvvetli ve basiretli kullarımız olan İbrahim, İshâk ve Ya'k'ûb'u da hatırla Doğrusu Biz, on-ları, (sahip oldukları bu Özellikle,) ahiret yurdunu hatırda tut-mak için (güzel) bir hasletle mahsus kıldık[55]

İşte böylece Kur'ân-ı Kerîm'i; Peygamberleri, yüce sıfat-larla donatılmış isimlerle vasıflandırır, niteliklerin en mükemmeliyle nitelendirir;[56] sevgi, ikram, seçme vb öğretilerin, onun satırları arasında ortaya çıktığını görmekt eyiz

Buna göre Kur'an, Peygamberleri; bazen itaat ve yönelme (veya tevbeyle) vasıflandırır; bazen de o nlan, kendilerini, Al-lah'ın yoluna adamakla ve ahireti, dünyaya tercih etmekle nitelendirir; bazı yerlerde ise onları, doğrulukla veya kötülükle r-den uzak olmakla anlatır Kısacası bu anlatılanların hepsi, o n-ların durumlarının yüceliğine, mekanlarının yüks ekliğine ve risâletlerinin yüceliğine işaret etmektedir İşte bundan dolay ı-dır ki Peygamberler, aleme yol gösteren ve insanlığın Önderi eridirler"[57]



Peygamberlerin Vasıfları


Peygamberler -Allah'ın salât ve selâmı onların üzerine o 1-sun-insan olmaları itibariyle; yerler, içerler, sağlıklı olurlar, hastalanırlar, kadınlarla evlenirler, çarşı ve sokaklarda gezip dolaşırlar; insanlara gelen zayıflık, ihtiyarlık ve ölüm gibi ar ı-zalar onlara da gelir Fakat onlar, hususi özelliklerden dolayı insanlar üzerine üstün kılınmışlar ve insanlarda olmayan b ü-yük ve yüce niteliklerle vasıflandırılmışlardır Bu da ancak onlar için gerekli olan levazımlara ve önemli olan şeylere ni s-petle olur Peygamberler ile ilgili olan bu vasıflan kısaca şöyle özetleyebiliriz:

1 Sıdk (Doğruluk)

2 Emanet (Güvenilir olma)

3 Tebliğ

4 Fetanet (Zeki ve akıllı olma)

5 Nefret verici kusurlardan uzak olma

6 İsmet (masumiyet veya masiyet ile günahtan k orunmuş olma) Peygamberler için gerekli olan vasıflardan her birini geniş bir şekilde açıklayacağız[58]



1 Sıdk (Doğruluk):


Bu Özellik, Peygamberlik müessesesi için gerekli olan bir özelliktir Çünkü bu özellik, Peygamberlerin davetine nispetle msanhk içinde zaruridir Ama bu özellik, Peygamberlerde, yaatihştan var olan özelliklerdendir Bundan dolayı herhangi bir peygamberden yalan, hainlik, insanların mallarım batıl yol ile yeme ve daha bir çok çirkin vasıflar gibi kişiliğini zedeleyecek olan bu tür şeylerin meydana gelmesi mümkün değildir Çünkü bu çirkin vasıflar, normal bir kimse içi n bile uygun olmadı-ğına göre, nasıl bir nebi ve resul için uygun olabilir?

Peygamberlerden birinde yalan gibi herhangi bir çirkin va-sıf meydana gelmesi caiz olsaydı, Şanı Yüce Allah'tan nakle t-tiği yahut vahiy haberlerinden aktardığı k onularda insanların kendisine dair bir güvenilirliliği kalmazdı Eğer böyle bir şey olsaydı bunun, Peygamberlerin getirdikleriyle bizzat kendil e-rinin karşılaşması yahut daha önceden kafalarında oluşmuş fikirler ile bu yeni getirmiş olduklarına karşı hainlik etme i h-timali olup bunları da -Peygamberlerin böyle bir şey yapacağı-nı onlardan uzak görüp- Allah'a karşı bir yalan ve iftira olarak nispet edebilirler Bu ise -daha öncede belirtildiği üzere- müm-kün değildir İşte böylece Kur'ân-ı Kerîm'i, Allah'a iftira eden veya diliyle Allah'ı yalanlayan herkes hakkında aşağıda gelen bu ayırt edici hükümle hükmediyor Bundan dolayı Yüce Allah, Peygamberlerin efendisi olan HzMuhammed (sav) hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Eğer Bize karşı, kendisine vahyettikîerîmize bazı sözler katmış olsaydı, Biz, onu kuvvetle yakalardık, sonra da onun şahdamarını koparındık Hiçbirinizde onu koruyamazdınız Doğrusu Kur'an, mûttakiler için bir öğüttür"[59]

İslam Şehidi Seyyid Kutub (rha), "FizHali'l-Kur'an" adlı tefsir kitabında konuyla ilgi li olarak şöyle der:

"Sonuçta o korkunç tehdit, akide konusunda Allah'a iftira edenlere gelip çatıyor Halbuki akide konusu boş boğazhğ^yer vermeyen ciddi bir konudur Daha önce geçen ayeti kerime, başka hiçbir ihtimal olmayan biricik ihtimali belirtiyo r Bu bi-ricik ihtimal ise Resulullah (sav)'in tebliğ ettiği hususlarda 'Emin' ve 'sıdk' (doğru) olduğudur Yüce Allah'ın, onu, katiyen cezalandırmaması da bunu göstermektedir Halbuki tebliğ görevinden en ufak bir sapma söz konusu olsaydı, Allah onu muhakkak şiddetli bir biçimde cezalandırırdı Bu sözün ifade ettiği mana, Hz Muhammed (sav)'in tebliğ ettiği şeylerde "sıdk" (doğru) olduğu yönündedir

Eğer Hz Muhammed (sav) kendisine vahyolunmamış birtakım sözleri Kur'an'a karıştırmış o lsaydı, Yüce Allah Onu cezalandırır ve ayetlerin belirttiği şekilde, peygamberini öldürürdü Hz Peygamber (sav)'in cezalandırılmasına veya öldürülmesine dair bir şey meydana gelmediğine göre, elbette ki Hz Muhammed (sav), 'Sıdk' (doğru)dur" (İslam Şehidi Seyyid Kutub'un sözü burada bitmektedir)

Resulullah (sav), küçüklüğünden itibaren Kureyş kabil e-sinin içerisinde "Sıdk"ı (Doğruluğu) ve "Emin"liği (Güveniriiligi) ile meşhur olmuştu Hatta Mekkeli müşrikler, Onu, "doğru" ve "emin" diye isimlendirerek; "Doğru" ve "emin" (olan Muhammed) geldi ve "doğru" ve "emin" (olan Muhammed) gitti derlerdi, İşte Hz Peygamber (sav) böylece Peygamber olarak gönderilişinden önce Kureyşliler arası nda doğruluğu, eminliği ve makamının yüceliğiyle bilinme kteydi

Rivayet edildiğine göre; Kureyş'in ileri gelenlerinden biri-si,[60] Mekke sokaklarından birinde Ebu Cehil ile karş ılaşır Onu durdurarak: "Ey Ebu'l-Hakem! Şu anda burada senden ve ben-den başka hiçbir kimse yok Muhammed 'in doğru mu? Yoksa yalancı mı? olduğunu bana Allah'ın adıyla söyle" der Ebu Ce-hil ise ona bütün açıklığıyla şöyle cevap verir:

- "Allah'a yemin ederim ki, Muhammed gerçekten 'doğru' sözlüdür O hiç yalan söylememiştir" Ebu Cehil'in bu sözü üzerine o adam:

- "Sizi, Ona uymaktan alıkoyan şey nedir?" diye s orar Bunun üzerine Ebu Cehil, o adama:

- "Şimdiye kadar biz ve Haşim oğullan şan ve şeref hus u-sun da yarışır ve malm çokluğu ile övülmede de çekişip dur u-ruz Onlar hacılara yemek yedirdiklerinde, biz de yedirdik, i Onlar hacılara su dağıttıklarında, biz de su dağıttık Onlari va, Kabe'yi örtme vb) çeşitli görevler üstlendiler, biz de 1\ üstlendik Onlar insanlara bir şeyler verd iler ve iyilik ettiler, ;j biz de verdik ve iyilik ettik Develer üzerinde, karşılıklı diz ; çöküp yarış atları gibi yarıştık durduk Daha sonra onlar bize, { şu eklemeyi yaptılar: 'Bizden (kendisine gökten vahiy gelen) bir Peygamber gönderildi' dediler Biz onlara nereden bir Pey-gamber getirelim? Allah'a yemin ederim ki, bundan dolayı biz, Ona, asla inanmayız ve Ona tabi olmayız" cevabını v erdi Bu-nun üzerine Şanı Yüce Allah, peygamberi Hz M uhammed (sav)'i teselli etmek için şu ayeti indirmiştir:

"(Ey Muhammedi) Onların söylediklerinin, seni üzeceğini elbette biliyoruz Doğrusu onlar, seni yalancı saymıyorlar Fakat zalimler, Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlar" (En 'anı: 6/33)"

İşte bundan dolayıdır ki, Allah'ın düşmanı olan Ebu Cehil, Resulullah (sav)'in doğruluğunu kabul ediyor ve ayın z a-manda itiraf da ediyor Fakat onu, Resulullah (sav)'e tabi ol-maktan alıkoyan şey; kavmi arasındaki liderliği, şan ve şerefi-dir Şöyle söyleyen gerçekten de doğru söylemiştir:

"Üstün kimse; düşmanlarının, kendisinin doğruluğuna ş a-hitlik ettiği kimsedir"

Rum kralı Herakliyüs, Müslüman olmayışından önce Ebu Süfyan'a; Muhammed'in, Peygamber olduğunu söylemesi hakkında şöyle soru sormuştu:

- "Siz, Onu bu iddiasından önce hiç yalan ile itham ettiniz mi?" Ebu Süfyan'da, ona:

" - "Biz, Onda, kesinlikle bir yalan görmedik"!! der Ebu Süryan'm bu sözü üzerine Herakliyüs, ona, şöyle çok muht e-şem bir cevap vermiştir:

- "O, ne insanlara ve ne de Allah'a yalan söyleyecek biri değildir"[61]

İşte bu, büyük kimselerin, bir Peygamber hakkındaki d üşüncesi ve gerçek ile yanlışı ayırıcı bir sözüdür [62][63]



2 Emanet (Güvenirlilik):


Bu, yüce Allah'ın insanlara gönderdiği herhangi bir pe y-gamberin vahiy konusunda emin olması ve Allah'ın aşağıda gelecek olan sözüne sarılarak Yüce Allah'tan a ldığı emirleri ve yasakları; ziyadesiz, noksansız, tahrif etmeksizin ve değişti r-meksizin Allah'ın yarattığı kullarına tebliğ etmesiyle ilgilidir Yüce Allah, bu konuda şöyle buyurmaktadır:

"Allah'ın göndermiş olduğu (vahiyleri) tebliğ eden (Pey-gamberler; Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka (hiçbir kim-seden) korkmazlar Allah hesap görücü olarak yeter"[64]

Bundan dolayı Peygamberlerin hepsi, vahiy konusunda güvenilir kimseler ve kendilerine nazil olduğu şekilde Allah'ın emirlerini ve yasaklarını tebliğ eden kimselerdir Bundan do-layı Yüce Allah'ın, kendilerine yapmakla emrettiği şeyleri giz-lemeleri ve bunlara hainlik etmeleri mümkün değildir Çünkü hainlik, emanet ile birlikte bulunmaz Buna göre peygamberin, kendisine emanet edilene hainlik etmesi, Peygamberlik olarak gönderildiği ümmetine nasihat etme ve Allah'ın kendisine gönderdiği vahiyleri tebliğ etmemesi" bir Peygamber için hiç uygun olur mu? Buna binaen bütün Peygamberler, en mü-kemmel şekilde emaneti yerine getirirler Zira Yüce Allah'ın gönderdiği her Peygamber, kavmine şöyle demekteydi:

"Ben sizin için güvenilir ve sizin iyiliğinizi isteyen bir ki-şiyim"[65]

Bu konuda Şanı Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Peygamber, görülmeyenler hakkında söylediklerinden ötürü töhmet altında tutulamaz"[66]

Yani Peygamber, vahiy ve gayb hakkında söylediklerin-den ötürü töhmet altında tutulamaz demektir Eğer Peygamber-ler de emanet (güvenirlilik) vasfı olmasaydı, kendilerine, Allah tarafîndan gelen risâletin ortaya çıkmasında değişmeler vuku bulurdu Ama müminler, inmekte olan vahye inandılar İşte bundan dolayı Hz Aişe (r anha) şöyle demektedir:

"Eğer Hz Muhammed (sav), kendisine inen vahiyden bir şey gizleseydi: "Allah 'm (yakında) açığa vuracağı (Zeynep Ve evlenmeye dair) şeyi içinde saklıyordun İnsanlar (a bunu söy-lemek) ten çekmiyordun Oysa Allah'tan çekinmen daha uy-gundur " (Ahzab: 33/37) ayetini gizlerdi"[67]

Aynı şekilde Yüce Allah'ın, Hz Muhammed (sav)'in bizzat kendisini azarlayan şu ayetleri gizlerdi:

"Yanına kör bir kimse geldi diye Peygamber yüzünü astı ve geri çevirdi"[68]

Yine aynı şekilde şu ayeti de gizlerdi:

"Hiçbir Peygamber, yeryüzünde çokça savaşıp zaferler kazanmadan esirler alması yaraşmaz (Sizler) geçici dünya ma-lını istiyorsunuz Allah ise ahireti istiyor Allah, Aziz'dir Ha-kim'dir Eğer daha önceden (Bedir savaşma katılanlar günah işledikleri takdirde bile) Allah'ın geçmiş bir hükmü olmasaydı aldıklarımızdan dolayı size büyük bir azab dokunurdu"[69]

Emanet vasfının, vahyin selâmeti ve peygamberin getirdi-ği -o da yalnızca Yüce ve Hakim Allah'ın katmdandır- her şey de, nefsin mutmain olarak gölgelendirilmesi için her nebi ve resulde çokça bulunması gerekmektedir Yüce Allah bu konu-da şöyle buyurmuştur:

"0, kendi istek ve arzusuna göre söz söylemez-Onun ko-nuşması ancak kendisine vahyolunan bir vahiy iledir"[70]



3 Tebliğ:


Bu, Peygamberlere -Allah'ın salât ve selâmı onların üzeri-ne olsun- mahsus bir özelliktir Bununla, Peygamberlerin, Al-lah'ın, kendilerine indirmiş olduğu hükmünü tebliğ etmesi kast olunur Zira onlar, kendilerine gökten inen vahyi insanlara teb-liğ ederler Bundan dolayı da onlar, insanlara yaptıkları tebliğ sırasında büyük eziyetler ile kötü ve günahkar kimselerin zor-luklarıyla karşılaşsalar bile yüce Allah'ın, kendilerine vahyettiği hiçbir şeyi gizlemezler Kur'ân-ı Kerim, Hz Nûh (as)'m kıssasında bunu şöyle dile getirmektedir:

"(Bunun üzerine Nûh): 'Ey kavmim! Bende hiçbir sapıklık yoktur Fakat ben, alemlerin Rabbi (tarafından size gönderil-miş) bir peygamberim Size, Rabbimin (bana) vahyettiklerini tebliğ ediyorum, size nasihat ta bulunuyorum Ben, sizin bile-meyeceğiniz şeyleri, Allah 'tan (gelen vahiy ile) biliyorum' dedi[71]

Hz Salih (as)'dan ise bunu şöyle haber vermektedir:

"Bunun üzerine O (Salih) da kavminden yüz çevirdi ve: 'Ey kavmim! And olsun ki ben size Rabbimin (bana) gönder-miş olduğu vahyi tebliğ ettim ve size nasihat ta bulundum Fa-kat siz, nasihat edenleri sevmezsiniz' dedi"[72]

Hz Şuayb (as) hakkında ise şöyle demektedir:

"(Bunun üzerine (Şuayb) kavminden yüz çevirip (kendi kendine): 'Ey kavmim! And olsun ki ben size, Rabbimin elçili-ğini tebliğ ettim ve size nasihat ta bulundum Artık ben, siz ka-firler topluluğuna nasıl tasalanıp üzülürüm?' dedi"[73]

Peygamberlerin hepsinin bütün açıklığıyla ve genişliğiyle; Allah'ın, kendilerine verdiği elçilik (risa)et) görevini tebliğ ettiklerinin belirtilerini görmekteyiz Zira onlar, Allah'ın risaletini tebliğ etmekte ve kavmi içerisindeki insanlara nasihat etmektedirler Hatta Yüce Allah, Peygamberlerin sonuncusu olan Hz Muhammed, (sav)'e, risaletini etmesini emretmek-tedir Yüce Allah, ona hitaben şöyle buyurmaktadır:

"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni (tebliğ et Eğer bu görevini yerine getirmezsen O'nun elçilik (görevini) yapmamış olursun Doğrusu Allah, kafirleri doğru yola iletmez"[74]

Her Peygamber, Allah'ın, kendisine indirdiği risâleti ve daveti, tebliğ etmekle mükelleftir Buna göre Peygamberlerden her birinin, kendisine inenden herhangi bir harfi eksiltmesi ve bunlara bir harf eklemesi mümkün değildir Eğer bir Peygam-ber, bunlardan birisini yaparsa Allah'ın emrine muhalefet et-miş olur ve yerine getirmekle emrolunduğu emanete hainlik etmiş olur Bundan dolayı bazı surelere ve ayetlere, Yüce Allah'ın "Kul" = ("De"- "Söy-le") sözüyle başladığını görmekteyiz Bu ise Allah'ın emrini, kendi ümmetine tebliğ etmesi için peygambere yönelik bir e-mirdir İşte bundan dolayı bir Peygamber, kendisine ineni ek-siksiz ve fazlasız olarak tebliğ etmektedirler Yüce Allah bu konuda bir örnek olması için şöyle buyurmaktadır:

"De ki: Benim yolum, budur; ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah 'a davet ederiz"[75]

Yine Yüce Allah konuyla ilgili olarak şöyle buyurmakta-dır:

"De ki: Ey Kafirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam"[76]

Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"De ki:Tan yerini ağartan Rabbe sığınının"[77]

Yine Yüce Allah konuyla ilgili olarak şöyle buyurmakta-dır:

"De ki: İnsanların Rabbine sığınırım"[78]

Hz Peygamber (sav)'in bizzat kendisine hitap edildiği (emir sığasmdaki) bu lafızlar olmasa da, Hz Peygamber (sav)'in sadece ilahi emirleri insanlara tebliğ etmesi de yeter-lidir Fakat Hz Peygamber (sav), vahiy konusunda güvenilir olduğundan dolayı Rabbinin risâletindeki bir harfi bile değiş-tirmeksizin, fazlalaştırmaksızm ve eksiltmeksizin -kendisine vahyedildiği şekilde- insanlara tebliğ etmiştir Buna göre Hz Peygamber (sav), "İşte bu, benim yolum budur Ben yalnızca Allah'a davet ediyorum" (Yûsuf: 12/108) ve "Ben, tanyerini ağartan Rabbe sığınırım" (Felak : 113/1) veya "İnsanların Rabbine sığınırım" (Nas: 114/1) dememiştir Ancak harflerin ve sığanın kendisiyle, yüce Allah'tan kendisine yöneltilende "emir sığasını"[79] da kullanmıştır İşte bu, (Allah'ın, kendisine vahyettiği) risâleti ve daveti tebliğ hususundaki "güvenirliliği-ne" delildir

Tebliğden maksat; Allah'ın, kıyamet gününde insanların (bizzat kendilerinin- suçsuz olduklarına dair) ileri sürebilecek-leri hüccetlerini boşa çıkarması ve hiçbir kimsenin mazeretini beyan etmemesi anlaşılmaktadır Çünkü Yüce Allah, insanlara kendisi tarafından Peygamberler gönderip risâleti tebliğ ettir-meden önce azab etmekten ve insanlara, günah işlememiş o1duğu halde azab etmekz O en keremli ve en merhametli olan-dır Nitekim yüce Allah konuyla ilgili olarak şöyle buyurmak-tadır:

"Biz, Peygamber göndermedikçe hiçbir kimse (veya bir topluluğa) azab etmeyiz"[80]

Yine Şam yüce Allah konuyla ilgili olarak şöyle buyur-maktadır:

"Rabbin, kendilerine ayetlerimizi (vahyimizi) okuyacak bir peygamberi, memleketlerin ana şehirlerine (yani asıl olanları-na yahut büyüklerine veya başkentlerine) göndermedikçe, (hiçbir zaman) o memleketleri helak edici değildir Zaten Biz, (ancak zulümleri sebebiyle azabı hak eden) halkı zalim memle-ketleri helak etmişizdir "[81]

Şanı Yüce Allah, Peygamberlerin sonuncusu olan Hz Muhammed (sav)'i; alemlere uyarıcı olması için göndermiş ve aynı zamanda Yahudi ve Hıristiyanların, "bize bir müjdele-yici ve uyarıcı gelmemiştir" şeklindeki mazeretlerini boşa çı-karmak için Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada gönder-miştir Yüce Allah bu konuda Yüce kitabı Kur'ân-ı Kerûn'inde şöyle buyurmaktadır

"Ey kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiğinde, 'Bize bir müjdeci ve bir uyarıcı gelmedi' dersiniz diye, size açık an-latacak Peygamberimiz (Muhammed) geldi Şüphesiz O, size müjdeci ve uyarıcı olarak gelmiştir Allah her şeye Ka-dir'dir"[82]

Resulullah (sav), Rabbinin davetini tebliğ ettiği sırada ona, yüce ve büyük Rabbinin şu ayeti inmiştir:

"Şimdi sen, ne ile emrolunuyor san, (müşriklere) apaçık bildir Müşriklere de aldırış etme "[83]

Resulullah (sav), Rabbinin davetini açıklamaya ve risaletini tebliğ etmeye koyulmuştu Böyle bir sırada Safa te-pesine çıkarak kabileleri ve Kureyş'in içindeki toplulukları şöyle davet etmeye başladı:

- "Ey Abdulmuttalib oğullan! Ey Fihr oğulları! Ey Ka'b oğulları! Nihayet herkes oraya toplandı Bunun üzerine Hz Peygamber (sav), onlara:

- "Ben, size, şu vadiden veya dağın eteğinden atlıların çı-kıp geleceğini ve size saldıracaklarını haber versem, beni tas-dik eder miydiniz?" diye sordu Onlarda:

- "Evet, şimdiye kadar senin yalan söylediğini görmedik" dediler Bunun üzerine Hz Peygamber (sav):

- "Ben, size, (tebliğ ettiklerimi kabul etmediğiniz taktirde) önünüzdeki şiddetli azabı haber veriyorum" dedi Bunun ü-zerine amcası Ebu Leheb:

- "Ey Muhammedi yazıklar olsun sana! Bunun için mi bizi buraya topladrn?" diyerek Hz Peygamber (sav)'e hakaret etti Bunun için Yüce Allah, onun bu sözüne karşılık olarak şu su-reyi indirmiştir:

"Ebu Leheb 'in elleri kurusun; zaten kurudu da! Malı ve kazandığı kendisine fayda sağlamadı, (Yaptıklarından dolayı) alevli ateşe yaşlanacaktır Karısı da (yaptıklarından dolayı) boynunda bir ip olduğu halde ona odun taşıyacaktır" (Tebbet:! U/2-5)" [84]



4 Fetanet (Zeki ve Akıllı Olma):


Fetanet zeki ve akıllı olmak demektir Buna göre Peygam-berlerden her biri, mükemmel bir akıl ve doğru görüşlülüğün yanı sıra akıllı, zeki ve harikulade bîr şekilde gönderilmişler-dir Yüce Allah, Hz İbrahim Halil (as)'m vasfı hakkında şöy-le buyurmaktadır:

"And olsun ki daha (Peygamberlik verilmezden) önce 2b-râhîm 'e, 'doğru görüşlülüğü' verdik Biz, Onu (n buna uygun olduğunu) biliyorduk"[85]

Yine bu konuda Hz İbrâhîm (as)'m, kavmi içerisindeki müşriklere delil getirmedeki doğruluğuna bakıldığında, Onun seçkinliğine ve zekililiğine dair deliller bulunmaktadır Bu ko-nuda Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Derken ona başvursunlar diye; (büyük puta başvurup bu putları kıranın kim olduğunu sorarlar, böylelikle putun acizli-ği ortaya çıkar diye) içlerinden büyüğü müstesna hepsini pa-ramparça edip bıraktı (Geri dönüp İbrâhîm 'in put kırma ey-leminin sonucu olan manzarayı gördüklerinde,) 'bunu ilahla-rımıza kim yaptı? Doğrusu bunu yapan zalimlerden biridir' dediler, (ibrâhîm 'in, putlarına karşı bir tuzak hazırlayacağına dair yemin ettiğini işiten kimseler) dediler ki: 'İbrâhîm denilen bir gencin onları diline doladığını duymuştuk (Emretme yetki-sini ellerinde bulunduranlar) dediler ki: '0, halde onu halkın gözü önüne getirin Belki (ondan işitilen sözleri söyleyerek o-nun aleyhine) şahitlik ederler '(İbrâhîm, onların huzuruna ge-tirilerek): 'Ey ibrâhîm! İlahlarımıza bu işi sen mi yaptın?' de-diler (O da, kırmaksızın bıraktığı putu kastederek: ) '0 işi, şu büyükleri yapmıştır! Konuşabiliyorlarsa onlara sorun!' dedi Bunun üzerine kendi kendilerine dönüp, 'Doğrusu siz zalimler-siniz Konuşmayan bu putlara tapmakla hakka karşı zalimlik ediyorsunuz)' dediler Sonra (kendilerinin, zalim olduklarını kabul ettikten) tekrar kafalarında olan eski İnanca (küfre) döndürüldüler ve: 'Ey İbrâhîm! Bunların konuşamayacağını, and olsun ki, sende bilirsin' dediler (Onlar bunu itiraf edince, ibrahim'de, onlara karşı şöyle bir delil getirdi '0 halde Al-lah 'ı bırakıp ta size hiç bir fayda ve zarar veremeyecek şeylere ne diye taparsınız? Size ve Allah 'ı bırakıp ta taptıklarınıza ya-zıklar olsun! Daha hala akıllanmayacak mısınız?' dedi[86]

Bir gerçek olarak Hz İbrâhîm (as)in, büyüğü hariç bütün putları paramparça etmesine dair hakkında tecelli eden bu a-yetler, onun zekiliğiyle ve seçkinliğiylc sona ermektedir Zira Hz İbrâhîm (as), eliyle putları kırmış ve daha sonrada kavmi-ne delil gösterebilmek için baltayı büyük putun boynuna as-mıştı Bunun üzerine muhakeme etmek için halkın ve kendi-lerinin huzuruna getirdiklerinde ona şu soruyu sormuşlardı:

- "İlahlarımızı paramparça ederek kıran ve onları kırmaya gelen kimdir? 'Yoksa Ey İbrâhîm! bunu sen mi yaptın?' Bu-nun üzerine Hz İbrâhîm (as), onlara:

- "Onları, ben kırmadım Fakat sizinde gördüğünüz gibi büyük put, onları kırmıştır Çünkü büyük put, sizin, kendisiyle birlikte şu küçük putlara da tapmanıza razı olmadığından dola-yı onları o kırmıştır Buna delil ise baltanın büyük putun boy-nuna konulmasıdır Eğer benim sözümü tasdik etmezseniz, bu işi kimin yaptığını, onlara sorun' dedi

Burada Hz İbrâhîm (as), hedefine ulaşmıştı Zira akılları-nın kıthlığmdan ve kendilerini gülünç bir duruma soktuktan sonra onlara delilini getirmişti İşte bu, Peygamberlerin düşün-cesidir

Hz İbrâhîm (as)'ın başka bir doğruluğu ise, Allah'ın mülkünde çekişen Tağut Nemrut ile olan mücadelesidir Zira Nemrut, kendisinin ilah olduğunu ve Allah'ın dışında, kendi-sine tapılması gerektiğini savunuyordu Halbuki Allah, Nemrut gibi kendisine tapılan kimselerin de Rabbiydi Buna göre Hz İbrâhîm (as)'ın, Nemrut'a karşı doğru görüşlüğü ve zekiliği nasıldı? İnatçı düşmanı, Hz İbrâhîm (as)'in sözü karşısında nasıl şaşırıp kalarak delilsiz kalmıştı? Yüce Allah bu konuyu şöyle anlatmaktadır

"Allah, kendisine hükümranlık verdi diye İbrahim'le Rabbi hakkında tartışanı görmedin mi? İbrâhîm, Ona: 'Benim Rabhimt dirilten ve öldürendir' demişti O da: 'Bende diriltir ir Öldürürüm' dedi Bu defa İbrâhîm, 'Şüphesiz Allah, güneşiığudan getiriyor, (haydi bakalım) sende onu batıdan getirse-nc' dedi (Allah'ın varlığını, kanun koyma yetkisini ve ilahlığını) inkar eden (bu delil karşısında) şaşırıp dona kaldı Allah, zalimleri doğru yola eriştirmez"[87]

İşte bu, batılın sırtını yere vuran keskin bir delildir Bun-dan dolayı Allah, Hz İbrâhîm (as)'ı, apaçık "Hakk Nur"unu açıklayıcı kılmıştır

İşte bütün nebiler ve resuller, böyledir Zira Allah onlara, akıl ve doğru görüşlülük vermiştir Bundan dolayı onlar, zeki-liîik ve akıllılık şekillerinin en mükemmel örnekleridirler Çünkü Yüce Allah, onlara, kavimlerini hidayete getirmeye da-ir delil getirmede güç yetirebilmeleri için zekililiği, harika ol-mayı, fetaneti ve akıllılığı tahsis etmiştir Hakk ışığını insanla-ra açıklamak ve Allah'ın davetini insanlara ilan etmek için akıl bakımından insanların en mükemmel olanını, zeka bakımından onların en geniş olanını, delil ve kanıt bakımından da onların en kuvvetli ve güçlü olanını, risâlete seçmede, Allah'ın ezeli hikmeti, böyle tahakkuk etmiştir Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır:

"Allah, Peygamberlik vereceği kimseyi (herkesten) daha iyi bilir Suç işleyene, Allah katından bir aşağılık ve hilelerin-den ötürü de şiddetli bir azab erişecektir"[88]

İnsanoğlunun kendisine zafiyet geldiğinde ve akli meleke-leri zayıfladığında, bazen insanlardan bir kısmı ihtiyarlık çağı-na ulaştıklarında bunama gibi bir hal onlara hasıl olur Buna göre Peygamberler, -her ne kadar ömürleri uzun olursa olsun-mükemmel bir akıldan ve güçlü bir düşünceden dolayı büyük bir mevkide gölgelenmektedirler Çünkü Yüce Allah onları, inayetiyle kuşatmış ve gözetimiyle onları korumuştur Bundan dolayı da onların, düşünce hislerinin zayıflaması ve akli sezgi-lerinin ihmal edilmesi mümkün değildir İşte bu, Allah'ın dilediğine verdiği üstünlüktür Doğrusu Allah, büyük fazilet sahi-bidir [89]



5 Nefret Verici Kusurlardan Uzak Olma:


Bu özellik, Peygamberlerin Özelliklerindendir Çünkü in-sanların onlarla bir araya gelmelerinde, onlara tabi olmalarında ve onların davetlerini işitmede, nefret verici fıtri ve ahlaki ku-surlardan herhangi birisinin Peygamberlerde olması mümkün değildir Nitekim alaca hastalığı, cüzzam ve vücudun çirkin-leşmesi gibi insanlara nefret verici hastalıklar; Peygamberler-den, hiç birinde meydana gelmez Zira onlar, her kadar insan olsalar da; nisanlardan birine isabet eden arızalar, onlara da isabet eder Ancak Şanı Yüce Allah, onları, nefret verici kusur-lardan korumuş ve insanlara tiksinti verecek çirkin hastalıklar-dan uzak tutmuştur

Rivayet edildiğine göre; "Hz Eyyüb (as), hastalanmış ve hastalığı, onun her tarafını kaplamış Nihayet vücudu ulmuş ve kurtçuklar vücudundan çıkmaya başlamış Karısı ise onun bu halinden hoşlanmamış" Hz Eyyüb (as) hakkındaki bu ve benzeri anlatılan rivayetlerin tamamı, tasdik edilmesi ve ina-nılması doğru olmayan İsrailiyattan nakledilen yalan ve batıl rivayetlerdir Çünkü böylesi rivayetler, Peygamberlerin vasıf-larıyla birlikte bulunması mümkün değildir Kur'ân-ı Kerîm ise Hz Eyyüb (as)'m bu hastalığına dair hiçbir şeyi bize anlat-mamıştır Ancak Hz Eyyüb (as)'ın vücuduna, bir derdin İsa-bet ettiği ve dert ve kederin, onun vücudunun tamamını kapla-dıktan sonra kendisinden kaldırması için Rabbine dua ettiği, bunun üzerine Allah'ın, keder ve beladan İsabet edeni ondan kaldırdığı anlatılmaktadır Yüce Allah bu konuda şöyle bu-yurmaktadır:

"Eyyüb'ü de (an)! Hani Rabbine (dua ederek) 'başıma bir\ dert (sıkıntı, hastalık, zayıflık vb) geldi Ve Sen, merhametlilerin en merhametlisisin' diye dua etmişti Bizde onun (bu) duasini kabul etmiş uğradığı derdi kaldırmıştık Katımızdan bir\ rahmet ve ibadet edenlere de, bir ibret olsun diye" ona, hem ailesini ve hem de onlarla birlikte bir mislini vermiştik[90]

Hz Eyyüb (as)'a isabet eden derdin, hem kendi vücudun-da ve hem de ailesinde meydana geldiği; ayeti kerimede açık-lanmaktadır Bu çeşit dert, hem insanlarda ve hem de Peygam-berlerde bulunabilir Çünkü ölüm, nasıl ki Peygamberlere gelmekteyse, hastalığında onlara gelmesi mümkündür Böyle bir hastalığın -Hz Eyyüb (as)'m vücudunun utması ve vücu-dundan kurtçukların çıkması şeklinde değ;ildir- onlarda ortaya çıkması, onların kudretlerinden bir şeyi eksiltmez ve onların makamlarına zarar vermez [91]



6 İsmet (Masumiyet):


Bu konunun önemine binaen, Allah'ın izniyle, özel bir bö-lüm olarak genişçe açıklayacağız Allah, başarıya ulaştıran ve dpsdoğru yola iletendir [92]







--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 59

[2] Enam: 6/50, Ahkâf: 46/9

[3] Fahrcddin er-Râzî bu ayet ile ilgili olarak şöyle der: "Bu ayetin dış görmüşü, Hz Peygamber (sav)'İn ve diğer Peygamberlerin, ancak vahiy ile hareket ettiğini gös-terir Bu ayet, Hz Peygamber (sav)'in ve diğer Peyganberlerin- kendiliğinden hiçbir hüküm vermediğine ve ietihad etmediğine aksine bütün hükümlerin vahiyden sadır olduğunu göstirir Bu husus, "O, kendi nevasından söz söylemez O kendisine ilka edilen bir vahiyden başkası değildir" (Necm: 53/3-4) ayetleriyle de kuvvet kazanmaktadır" (Fahreddin er-Râzî, age 9/442 Ankara, 1988) (ç)

[4] Yûnus: 10/16

[5] Saki Havva, ayette geçen "ruh" kelimesiyle ilgili olarak şöyle der: "Bundan mak-sat Kuran-ı Kerim'dir Ncsetî de derki: "Yüce Allah "ruh ile, Rcsulullah (sav);a vahyettİği Kur'ân-ı Kcrîm'İ kas (çimektedir Çünkü ceset, ruh ile hayat bulduğu gibi insanların dini de, Kur'ân-ı Kerîm ile hayat bulur" (Said Havva, el-fcsası ti't- Tef-sir 13/171, İstanbul 1992) <ç>

[6] Şura: 42/52

[7] Nahl: 16/2

[8] Necm: 53/3-4

[9] Yûnus: 10/15

[10] Faziletli Üstad Hasan en-Nedvi, en-Nübüvvet ve'1-Enbiyâ, s 35 Rivayetlere göre; Mekkeii müşrikler ilk önceleri, Resulullah (sa, v )'ı, amcası olan Ebu Talib'e şikayet ediyorlardı Ebu Talib ise onları güzel bir şekilde saviydu Bu sefer müşrikler, Ebu Talib'e, Hz Muhammed (sav)'e karşılık kendsiiıe, Velid b Muğire'nin oğiu Âmmare'yi verme teklifinde bulundular Ebu Talib ise onların bu tekliflerini de kabuî etmedi- Zira Ebu Talib, ne yeğeninden vazgeçebil-yor ve ne de müşrikleri kızdırmak istiyordu Sonunda, yeğeni Hz Mu hammed (sav)1! yanma çağırtıp ona, davasından vazgeçmesini yada eğer bunu yapmak istemezse, davetini biraz hafifletmesini istedi Hz Hamza'nın da Müslüman olm-sından sonra Mekke'de yaşayan Müslümanlar biraz olsun güçlenmişlerdi Bunu gören müşrikler taktik değiştirerek Resulullah (sav)'a başka teklifferle geldiler İlk teklif de bulunan, Kureyş içerisinde önemli bir yere sahip ve İleri gelen kimselerin-den olan Utbe b Rebia'dır Utbe, Resulullah (sav)'a giderek ona: "Senin şu getir-diğin ve üzerinde direnip durduğun işle, eğer mal ve servet istiyorsan; sana bizim-kinden daha çok malın oluncaya kadar mallarımız dan toplayıp \erelim Eğer bu-nunla aramızda, daha büyük şan ve şeref kazanmak istiyorsan seni kendimize bü-yük ve ulu yapalım ve senden başkası ile bütün ilgmizi keselim Eğer bu işinle hükümdar olmak istiyorsan, seni kendimize hükümdar yapalım" şeklinde bir teklif-te bulunduResuhıllah (sav) ise onun bu tekliflerini kabul etmedi, (ç)

[11] İkinci olarak İse aralarında Velid b, Muğire, As b Vail olmak üzere müşrikler-den bir grup Resulullah (s av)'in yanma gelip ona: ''En zengideri olacak kadar mal vermeyi, kızlarının en güzeli ile evlendirmeyi, buna karşılık onun; putlara dil uzatmaktan veya yaptıkları şe>le ri akılsızlıkla suçlamaktan vazgeçmesini teklif ettiler Resulullah (s av)'İn, getirdiği hak davetten dönmediğini gören Mekkeli müşrikler bu seferde ona: "Bir gün sen bizim putlarımıza tap, bir günde biz senin ilahlarına taparız" dediler Resulullah (sav), bu teklifi de kabul etmedi Bunun üzerine bunu açıklar vaziyette "Kalîrun Sûresi" indi (ç)

[12] Üçüncü olarak ise: Kureyş'in ileri gelenleri, toplu halde Resulullah (sav);in yanına giderek ona; başkanlık ve mal teklifinde bulundular

Resulullah (sav) ise onların bu teklifini de kabul etmedi Resulullah (sav)'in, bu teklifleri de kabul etmediğini gören müşrikler, bu seferde ondan; Mekke'deki dar vadileri; kıtlık ve sıkıntı veren Mekke'deki dallan kaldırması için Rabbine dua etmesini ve onların yerine, Şam ve Irak'ta olduğu gibi ırmaklar akıtmasını, ovalar yapmasını ve ayrıca geçmiş baba ve ataların] özellikle de Kusay b Kilab'ı dirilre-sini ve kendisinin Peygamber olduğunu tasdik etmesi gibi şeyler istediler Resulullah (sav) ise onların bu isteklerini de yerine getirmekten kaçındı (Bkz:İhsan Süreyya Sırma Mekke Dönemi ve İşkence, s 45-58; Ramazan el-Buti, Fikhu's Siyre, s, 114-117) (c)

[13] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 60-65

[14] Hûd: 11/51

[15] Furkân : 25/ 57

[16] Sâd : 38/ 86

[17] Kehf: 18/110

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 65-66

[18] Beyyine: 9S/5

[19] Enbiyâ: 21/25

[20] Şah Veliyyullah ed-Dihlevi, Hüccetullah Baliğa, 1/363

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 66-68

[21] Sad: 38/86

[22] Fahreddin er-Râzî, bu kelimeyle İlgili olarak şöyle der: "Buradaki hikmet, kesin inancı ifade eden kafi deli! Ki, işte bu, ayeti kerimede de, 'hikmet' adıyla adlandı-rılmıştır Bu, derecelerin en kıymetlisi ve makamlarında en yücesidir İşte bu, Al-lah'ın, 'Kİme de hikmet verilirse, muhakkak ki ona çok hayır verilmiştir' (Bakara: 269) ayetinde bahsettiği delildir" (Fahreddin er-Râzî, Tefsiri Kebîr, 14/377) (ç)

[23] Güzel öğüt ise zanni ipuçları ve iknai deİİİlerdir ki, bunlarda ayeti kerimede "Güzel Öğüt" olarak belirtilmişlerdir (Fahreddin er-Râzî, Tefsiri Kebîr, 14/378) (ç)

[24] Nahl: 16/125

[25] Bakara: 2/258

[26] îmanı Gazâlî'nin bu sözü için bkz: Gazâlî, Îlcamü'1-Avam an Dmi'I-Kelam, s 20 (c)

[27] İbn Teymiyye, en-Nübüvvat, s 147-148

[28] Yûsuf: 12/108

[29] Ahmed b Hanbel Müsned 1\ 26; îbn Mâce, Mukaddime, 6 (43)

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 68-70

[30] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 70-71

[31] Tâha: 20/131

[32] Hz Peygamber (sav), hem kendisi ve hem de Ehli beyti için pek sade bir hayat sürmeyi tercih etmişti Fakat bu tercih, geçimi temin hususunda acizlikten kaynak-lanmamaktaydı, Çünkü Resulullah (s a,v), henüz hayattayken fetihler yapılmış, ganimet malan elde edilmiş, daha Önce malı mülkü olmayan,ekmek parasına muh-taç kimseler zengin olmuşlardı Buna rağmen bir ay geçer, onun evinde ateş yan-madtğı olurdu Resulullah (sav), eline geçen zekat, bağış ve hediyeleri cömertçe dağıtıyordu Onun, sade ve mütevazı hayatı seçmesinin sebebi şuydu: Dünya haja-tının geçici süsüne aldanmayıp, Yüce Allah'ın katındaki ebedi nimetlere rağoet etmek Mal ve servete sahip olduğu halde iffet ve kanaatle )aşayış maddiyatın üstünde yücelen kişinin rağbeti Yoksa Allah'ın Resulü,kendisi ve Ehli beyti için seçtiği böyle bir hayatı yaşamaya akide ve şeriatı jönünden mecbur değildi Çünkü onun akide ve şeriatında, helal ve temiz olan şeyler yasaklanrmmışti Onun böyle yaşaması, fani dünyanın geçici zevk ve süsüne kapılmadan, onun ağırlığından kur-tulup nefsin heves ve arzularından tam bir hürriyete kavuşmak İçindi Lakin P^-gamber (sa-v)'in hanımları, diğer kadınlardan çok üstün, değerli ve peygamberliğin feyizli kaynağında bulunmalanyla birlikte nihayet birer insandı Onlarında herkes gibi, beşeri his ve istekleri vardı Bu itibarla

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <