Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

DEĞERLENDİRME istihbarat, susurluk, kaçakçılık

> 1 <

blackwolf

grup tuttuğum takım
Çavuş Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 254 ileti
Yer: izmir
İş: bilg. müh.
Kayıt: 06-08-2006 13:33

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #113777 13-08-2006 06:26 GMT-1 saat    
Susurluk olayının genel değerlendirmesi, sıkıntı veren bir görünüm arzetmektedir.
Bir tarafta olaylar, gruplaşmalar, kabadayılar, kanunsuz kazançlar ve yasadışı işler, şikâyetler vardır, bir tarafta da kamu kurumları. Üstelik kamu kurumlarının içinde Türk halkının ve kamu yönetiminin her zaman hassas olduğu, gelişigüzel bir tartışmaya konu etmemeye çalıştığı Silahlı Kuvvetler mevcuttur.

Önce bu konuya açıklık getirmede isabet olacağı düşünülmüştür.

Susurluk olayı ile Silâhlı Kuvvetlerin irtibatı nereden doğmaktadır?

Susurluk, Ankara'daki tercihlerden kaynaklanmış, OHAL bölgesinde gelişmiş ve ülkenin büyük merkezlerine taşınmış, oralardaki uygun olay, kişi ve grupları bünyesine alarak genişlemiştir. Neticede çok yönlü ve derinliğine bir ilişkiler yumağı oluşmuş, devlet kurumları ve yöneticiler bilerek bilmeyerek devrede olmuşlardır. Bu olay devlet kurumları ve yöneticilerle ilgili olmasa, sadece önemli bir polisiye hadise haline gelecek, basının 3 - 5 günlük ilgisinin dışında sansasyonel bir etkisi olmayacaktı.

Silâhlı Kuvvetler'in, özellikle Jandarma'nın adının sık sık geçmesi ilgiyi ve kamuoyunun tereddütlerini yoğunlaştırmaktadır.

Jandarmanın yanında Özel Harp Dairesi ve kamuoyunca çok bilinmese de Özel Kuvvetler Komutanlığı tartışılır olmuştur.

Bu konuyu kısaca değerlendirmeye almak gerektiği düşünülmektedir.


ÖZEL HARP
Askeri İstihbaratta emir - komuta zinciri, sıkı askeri hiyerarşi içinde hiçbir zaman kopmamıştır. Dolayısıyla Askeri İstihbarat, jandarmada, poliste hatta -zaman zaman- MİT'te müşahade edilen kontrol dışı eylem ve faaliyetlerden zaafa uğramamıştır.

Özel Harp Dairesi, zaman içinde Özel Kuvvetler Komutanlığı olarak gelişmiş, daha çok rütbeli görevliler esas alındığından geçici erat pek az sayıda olagelmiştir. Halen de birkaç alay halinde, profesyonel bir ordunun çekirdeği olacak şekilde tesis edilmiştir.

Bu yapının, sivil yan unsurlarla desteklenmesi cihetine de gidilmemiş, askeri disiplin hiçbir noktada zayıflamadığı için ihtilâtlar ortaya çıkmamıştır.


JANDARMA
Jandarma İstihbaratı geçmişte, çok küçük, güçsüz hatta illerdeki asayiş istihbaratı mertebesindeydi. Hulusi Sayın Paşa'nın Kurmaybaşkanlığı döneminde JİTEM geliştirilmiştir. Mahalli lisanları konuşan insanlarla takviye edilmiş ve yavaş yavaş güçlenmiştir. Ama hiçbir zaman MİT veya Askeri İstihbarat seviyesine ulaşamamıştır. Zaten buna ihtiyaç da yoktu. PKK'nın 80'li yıllarda yarattığı silahlı mücadele ortamı, Jandarma İstihbaratı'nın kaynağı olmuştur. Dolayısıyla JİTEM büyük ölçüde varlık sebebi olan Güneydoğu problemine bağlı olarak bir gelişme çizgisi takibetmiştir.

Ancak JİTEM'e alınan itirafçılar ve mahalli unsurlar zaman içinde başıboş ve serbest kalınca, başlı başına bir büyük problemin kaynağını oluşturmuşlardır.

Sadece mahalli unsurlar değil istihbaratta çalışanlar da askeri hiyerarşinin dışında kalmışlardır. Binbaşı Cem Ersever, daha yüksek rütbelilerin bulunduğu bir ortamda müstakilen hareket edebilmiştir.

Mahalli unsurların ve itirafçıların teşkil ettiği gruplar ise, Jandarma tarafından her zaman kullanılmışlardır. "Ateşi maşayla tutmak" haklı ve yerinde bir davranış olsa da, oluşan hava içinde itirafçı grupları zaman içinde serbest ve başıboş kalmışlardır. Alaattin Kanat bu gruptan tanınmış bir itirafçıdır. En meşhuru ise zalimliği ve öldürdüğü insan sayısının fazlalığı ile tanınan Mahmut Yıldırım - Yeşil'dir. Yeşil Şafii Kürttür. Bu grup, Alevi Kürtleri en büyük hasım olarak görür ve kabul eder. Çocukluğundan beri teneffüs ettiği bu hava Yeşil'i Alevi Kürtlere karşı sadece menfaat, haraç vs. kaygılarıyla değil dini motiflerin de etkisinde aşırılıklara yöneltmiştir.

Jandarma İstihbaratı'nda çalışan personel, subay ve astsubaylar Güneydoğu'dan dönmelerinden sonra görevlendirildikleri batı bölgelerinde de eski elemanlarla gruplaşmak, emekli olduktan sonra da ilişkileri sürdürme alışkanlığı içinde olmuşlardır. (16)

Dikkati çeken husus, Güneydoğu'da savaşan değil özellikle istihbarat yapan unsurların, öğrendiklerini daha sonraki yıllarda ve yaşantılarında kullanıyor olmalarıdır. (17) Kullanılan araçların sertliği ve PKK'nın başvurduğu metodların acımasızlığı, mücadeleyi yürütenlerin bazılarının daha sonra da benzer metodları kullanmalarına sebebiyet vermektedir.

(RAPORDAKİ 103 VE 104 NUMARALI SAYFALAR "DEVLET SIRRI" OLDUĞU GEREKÇESİYLE AÇIKLANMAMIŞTIR.)


...gibilerine yönelik olanlar amacına ulaşmış ve PKK'ya sıcak çatışmalardan fazla zarar verdirilmiştir. Ancak Güneydoğu İllerindeki sıradan kişilerle sadece Kürtçü olürük tanınan ve PKK'yla doğrudan ilişkisi olmayan şahıslara yapılanlar ise tüm çalışmalara zarar vermiştir.

Özellikle Güneydoğu'da bu tür çalışmaların içinde yer alan bazı görevlilerin ve itirafçıların büyük merkezlere kaymaları, maddi menfaate düşüp yozlaşmaları ile ilişkili olmuştur.

Yukarıda özetlenen gelişmeler, 1993 ve sonrasını özetleyen bölüm devlet üst yönetiminin tercihlerini aksettirdiği kadar sorunlar da, çok kısa da olsa aksettirmektedir.

Aslında çizilmiş olan çerçeve ve kamu kurumlarının işbirliğini anlatan satırlar gerçekle fazla uyuşmamaktadır.

Terörde başarılar sağlandığı, PKK'nın geri çekilmeye başladığı ve PKK için zor günlerin gelidği aşikardır. Bu neticenin topyekün bir mücadeleyle istihsal olunduğu şüphesizdir.

Ancak daha önceki bölümde takdim edilen olay ve gelişmelerle birleştirildiğinde ciddi farklılıkların ortaya çıktığı ve kamu kurumları arasında belli tavırların geliştiği ve kamplaşmalar olduğu bilinmektedir.

Temel sorun şudur; polisin, jandarmanın, hatta MİT'in örtülü faaliyetlerle ilgili çalışmaları başta emniyet olmak üzere bu kurumları kamuoyunun önüne sermiş, hatta çalışmalarını engelleyecek duruma getirmiştir.

Güvenlikle ilgili kurumlarda ise itici ve yönlendirici güç Silahlı Kuvvetlerdir. Özel Harp Kuvvetleri ise, Özel Harekat Timleriyle örtülü diğer etkili çalışmaları yürütmüşlerdir. Fakat maddi menfaate yönelik işlere (Senar ER olayında Nafiz KARACAN gibi örnekler hariç) askerler karışmamıştır. Karışanlar da tasfiye edilmiştir. Farklılık herhalde yönetimde, yönetende ve anlayıştadır.

Konunun sadece disiplin ile izah edilebileceği düşünülebilirse de Jandarmanın niçin diğer askeri birliklere değil de polise yakın olduğunu izah etmek gerekir.

İllegal Faaliyetlerin kaynaklarından, sebep, gelişme ve neticelerinden bahsederken ifade edilen temel tesbit; illegal faaliyetlerin, PKK ile mücadele bağlamında gelişme gösterdiğidir. PKK tehdidinin kontrol altına alınabilmesi için öncelikle Devlet yanlısı olarak tanınan aşiretlerden yararlanma yoluna gidilmiş, Pişmanlık Yasası çerçevesinde itirafçılar ve Geçici Köy Korucuları sistemi de PKK'ya karşı mücadele unsurları haline getirilmiştir.

Suça yatkın kamu görevlilerinin devreye girmesi ve kişisel çıkarların, merkezi tercihlerle bağdaşması ile bugün "çete" olarak vasıflandırılmış yozlaşmış ilişkiler ortaya çıkmıştır.

"Doğu ve Güneydoğu'da feodal yapının mevcudiyeti, aşiretler arası çelişkiler, GKK sisteminin özünün feodal yapıya dayanması, aşiretlerin İran ve Kuzey Irak'ta uzantılarının bulunması, bölge ekonomisinin geçmişten bu yana başta uyuşturucu olmak üzere kaçakçılık temelinde şekillenmesi gibi unsurlar da illegal faaliyetlere kaynak yaratmada etkili olmuştur.

OHAL Bölgesi'nde illegal faaliyetler içinde yeralan şahısların ve itirafçıların deşifre olmaları, güvenlik kuvvetlerinin kendilerinden istifadeden vazgeçmeleri veya kendilerine görev verenlerin Batı İllerine atanmaları halinde bu şahısların da büyük şehirlere kaydıkları görülmektedir. Kısa bir dönemde mevcutlara ilaveten yeni ve illegal oluşumlar meydana çıkmaya başlamıştır. Emniyet ve Adliye kayıtlarında bu konuda çok sayıda bilgi ve dosya mevcuttur."

Yapılacak iş bu noktada şekillenmektedir. Mevcut ve halen devam eden illegal faaliyet ve oluşumlara engel olmak, bu amaçla da konuların üzerine cesaret ve kararlılıkla gitmek.

Ancak önce koordinasyonu sağlamak veya yeniden tesis etmek gereklidir. Uzmanlar öncelikle istihbarat alanındaki koordine noksanlığına işaret etmektedirler. Bu alandaki sorunları 1. Kaynaklarla, 2. Ortak çalışmayı gerektiren konularla, 3. Teknik çalışmalarla ilgili olanları ayrı ayrı tasnif ederek incelemektedirler. Fakat bu sorunlar Polis - Jandarma ve MİT arasında icra karmaşası olarak da yaşanmaktadır. Dolayısıyla öncelikli hedef, yetki-sorumluluk sınırlarının netleştiği koordinasyon olmalıdır.


UYUŞTURUCU KAÇAKÇILIĞI
Çetelerden bahsederken Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı'ndan mutlaka söz etmek gerekir. Bu sektörde inanılmaz kâr oranları vardır. Kaçakçılar artık kazançlarını aklamak ve toplumda saygın kişiler olma yolunda da oldukça mesafe almışlardır.

Bu konuda uzmanlar tarafından hazırlanmış dökümandan kısa bir bölüm aynen sunulmaktadır.

"Ülkemizde meydana gelen uyuşturucu madde yakalamaları ile ilgili olarak mevcut bilgilerin değerlendirilmesi sonucu; yakalanan şahısların yakın akraba oldukları, aralarında ortaklık bağının bulunduğu ve aynı yerin nüfusuna kayıtlı oldukları dikkati çekmiştir. Bu şahısların organize bir faaliyet içerisine girdikleri görülmüş olup uluslararası kişi ve gruplarla irtibata geçerek sınır tanımaz organizasyonlar kurmak suretiyle, özellikle terör örgütlerinin finans kaynağını oluşturan Aile Organizasyonları halini aldıkları anlaşılmıştır.

Ülkemizde faaliyet gösteren Organizasyonların büyük çoğunluğu Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi kökenlidirler. Eskiden küçük miktarlarda esrar kaçakçılığı ile işe başlayan gruplar 1980'li yıllardan itibaren eroine talebin artması ve kârının yüksek olması sebebiyle organize olarak kaçakçılık faaliyetlerini bu yöne kaydırmışlardır.

Genel olarak uyuşturucu madde organizasyonları ele alındığında;

a) Organizasyonların içiçe faaliyet gösterdikleri ve diğer suç organizasyonları ile irtibatlı oldukları anlaşılmaktadır. Bu organizasyonlar birbirleri arasında güçbirliği yapmak ve güveni pekiştirmek düşüncesiyle kız alıp vermek suretiyle akrabalık bağı oluşturma veya mevcut olan bağı daha da güçlendirme cihetine gitmektedirler. Ayrıca organizasyonlar arasındaki ilişkileri sağlayan diğer bir unsur ise organizasyonlar içerisinde dikkati çeken kilit isimlerdir. Bu kişiler organizasyonlar arasında bağlantıyı sağlayıp faaliyete geçmede önemli rol oynamaktadırlar.

b) Organizasyonlar kendi aralarında görev dağılımı yapma eğilimine girmişler, böylece faaliyetlerinin risk oranını azaltarak uyuşturucu madde kaçakçılığını daha güvenli şekilde yürütmektedirler.

Organizasyonların çoğunluğu kendi aralarında Asitciler (uyuşturucu imalatında kullanılan asetikasitanhidrit maddesini temin eden şahıslar), Taşımacılar (uyuşturucu maddeyi yurtiçi ve yurtdışına naklini yapan şahıslar), Aracılar (uyuşturucu madde oluşturulduktan sonra satmak amacıyla pazarlar arayan, alıcı ile satıcının temasını sağlayan şahıslar), Temin Ediciler (uyuşturucu madde imalinde kullanılan hammaddeleri temin eden şahıslar), Karapara Aklayıcılar şeklinde sektörleşmeye yöneldikleri ve birbirleriyle işbirliği içerisine girdikleri görülmektedir.

Organizasyonlar önceleri uyuşturucu madde kaçakçılığını ülke sınırları içerisinde yapmakta iken sonraları kâr marjlarını arttırmak amacıyla yurtdışından (İran, Irak, Afganistan, Suriye) temin ettikleri bazmorfinleri kendileri eroine dönüştürerek elde ettikleri uyuşturucu maddeleri Avrupa piyasalarında pazarlamalarıyla, uyuşturucu kaçakçılığının üretim, taşımacılık ve dağıtım boyutunu ele almışlardır.

Dünya'da faaliyet gösteren terör örgütlerinin uyuşturucu madde kaçakçılığını en önemli gelir kaynağı olarak kullandıkları bilinmektedir. Özellikle Terör Örgütü PKK'nın; ülkemizde silahlı eylemlere başladığı 1984 yılından itibaren artan militan kadrolarının silah ve lojistik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Ortadoğu, Türkiye ve Avrupa hattında organize bir uyuşturucu ticaretine yöneldiği gözlenmiştir. Bu faaliyetleri yürüten organizasyonların karışmış oldukları uyuşturucu madde kaçakçılığı olayları incelendiğinde; Baybaşin, Bayram, Kasar, Ay ve Sitoçi Organizasyonlarının Terör Örgütü PKK ile ilişki içerisinde oldukları ve Örgüte maddi destek sağladıkları tesbit edilmiştir.

Organizasyonlar, bulundukları bölge içerisinde hem güçlerini pekiştirmek hem de yürütecekleri illegal işleri devlet kademesi üzerinden resmi bir vasıfla takip ettirmek amacıyla, aile mensubu olan ve siyasi platform üzerinde söz sahibi olacak kişileri belirleyip, yürütmüş oldukları faaliyetlerden elde ettikleri paraları çeşitli yollarla aklayarak işadamı görüntüsü kazanmaları sonucu toplum tarafından saygıyla karşılanmakta olup, oy potansiyeli sağlayarak devletin üst düzeylerine kadar sokmak çabası göstermektedirler. Ayrıca kendi organizasyonları dışından siyasi platformda ve devletin idari yapısında yetkili olan kişileri organizasyonlarına kazanarak amaçları doğrultusunda kullanma düşüncesindedirler."

Kaçakçılık organizasyonları gelişir, milli ve milletlerarası gelişmelere ayak uydururken ülkemiz hâlâ iller ölçeğinde yürütülen mücadele yapısıyla gerilerde kalmaya başlamıştır.

Aşağıda bu noktadaki görüşlerini yazan bir diğer kamu görevlisi raporumuzun ana çerçevesine ulaşmakta ve tecrübelerini nakletmektedir.

"Esas çalışmalar İl Emniyet Müdürlüklerinde yapılmaktadır. İl tahkikatı ne derecede etkili yapıyor, mahalli veya siyasi baskılar mücadeleyi ne ölçüde yönlendiriyor veya delilleri karartıyor, bunu takip edebilmemiz yahut önlememiz mümkün mü? İl Emniyet Müdürlüğü yapmış bir kişi olarak açıklıkla söyleyebilirim ki, bu mücadeleyi tavizsiz yapan memur, amir veya İl Müdürü görevden aldırılıyor, yerine kendilerine yakın biri atanmasa da yeni gelenler, onların bu gücü karşısında genellikle etkisizleştiriliyor. Bence Devlet bu noktada mücadeleyi etkilemeye başlıyor. Savcı tahkikatı ben yapacağım diyerek olayın ayrıntılarının / bağlantılarının öğrenilmesi istemese de sınırlıyor veya uyuşturucu un / kına oluyor. Uzayan davada deliller hakimin önüne kararmış olarak geliyor, neticede suç sadece kurye üzerinde kalıyor. Siyaset kişiyi görevden aldırıyor veya mücadeleci bir kadro oluşmasını engelliyor, idare bütün bunlara seyirci kalıyor.

Hukuk düzeni de idarenin istediğini yapmasına, savunma yapacak şekilde çalışmasına imkân veriyor. Meselâ Susurluk Jandarma bölgesinde bir trafik kazası değil mi? Bu soruşturma yapılmış görev yerine getirilmiştir. (Ek: 13)

İktidarlara bağlı olmayan, bu kabil hukuki yapıya ek olarak takdirlerin getirdiği hukuki düzeni göz önüne aldığımızda, yasa dışı olaylarla mücadelenin güçleştiğini görüyoruz. Meselâ Anamur - Bozyazı arası 10 kilometredir. Anamur korunmasız bir hudut kapısıdır ama Bozyazı ilçesinde de hudut kapısı açılmıştır. Taşucu, Seka İskelesi 5 kilometredir. Taşucu yol geçen hanı şeklinde hudut kapısıdır ama Seka İskelesi de hudut kapısı yapılmak istenmektedir. Kapının gecekondu olduğu biline biline yasadışı işlere zayıf, yeni mekânlar açılması acaba bir koruma, kollama, bazılarına yasadışı işler için fırsat yaratma değil midir?... Bu durum memurda bozulmanın önemli bir sebebidir. İdare bunu bilmez mi?...

Geçmişte hakimiyetlerine darbe vurulan aşiretlerin, siyasetçi veya devlet yanlısı korucu olarak yönetime ortak olmaları ayrı bir devlet kusuru olarak belirtilmelidir. Güneydoğu'daki bu kadar silahın uyuşturucu giriş yeri olarak bilinen Van özellikle Hakkari illerimizdeki mücadelemizin etkisiz kalması o bölgedeki yöneticilerin kişisel zafiyeti mi yoksa devletçe yaratılan bir göz yumma mı? Bence sorgulanması gereken önemli bir husustur...

Sistemdeki bu arıza ve aksaklıkların kişisel mücadele anlayışını geliştirdiğini düşünüyorum. Devletini, Milletini düşünen bürokrat, kendine özel çıkar yolları bulsun bulmasın kendi doğrularını uygulamaya başlıyor. Bence bu sebeple, Askerler, MİT ve Emniyetin ayrı doğruları var ve çatışma bu yüzden. Ama giderek devlet için yapılanlar karakter değiştirerek, kişisel veya siyasi çıkarlar için yapılmaya başlanıyor."

Üst düzey bir kamu görevlisinin mevcut sisteme ilişkin bu görüşleri, acı yakınmaları, kısmen ümitsizliği hatta bazı değerlendirme hatalarını ihtiva etse de taşıdığı perspektif dolayısıyla Sn. Başbakan'a arzedilmeye değer bulunmuştur.


DİPNOTLAR
(15) Gelişmeler bölümünde kişiler ve olaylar, tesbit ve yorumlarla takdim edildiğinden -tekrarlardan sakınmak üzere- Değerlendirme bölümü kısa ve birkaç önemli hususla sınırlı tutulmuştur.


(16) Bodrum Gümbet'te, Sun Clup Hotel'in sahibi Ahmet Nedim Başmısırlı ile arkadaşı Vasfi Ahmet Köseoğlu arasındaki ihtilaf, jandarma subay ve astsubayları ile itirafçı ve mafya arasında çözümlenmiş, alınan çekler tahsil edilmiştir. Çıkan itilafta itirafçı İbrahim Babat arkadaşlarını vurmuştur. İbrahim Babat, Başbakanlık Teftiş Kurulu'na başvurmuş ve 7 yıl ile kurtulacağının kendisine garanti edildiğini, ancak 17 yıla mahkum olunca konuşmaya karar verdiğini anlatmıştır. SBaşbakanlık müfettişleri, kendisinin bilgisine başvurmadan önce Emniyet İl İstibharat Şube Müdürü ile Jandarma Alay Komutanı ziyaret etmiş ve babat'a "heyecanına kapılıp yanlış bir şey yapmamasını, gereksiz konuşmamasını" öğütlemişlerdir. (!)


(17) Alaattin Kanat polise verdiği ifadede (26.08.1994) "Geçmiş yaşantımdan tanıdığım ve kendilerinin eroin kaçakçılığı işlerine bulaştıklarını bildiğim Abdülkadir Akbıyık ve Senar Er isimli Güneydoğu kökenli kişilerden onları korkutarak para sızdırmayı düşündüm. Eroin kaçakçısı olarak tanınan ünlü kişilerden (öldürülen) Behçet Cantürk, Savaş Buldan gibi kişilerin de isimlerini vererek korkutabileceğimi düşünerek teşebbüse geçtim. Müştekiye ettiğim telefonlarda başka isim kullanmam ve kendimi kontrgerilla olarak tanıtmam, tamamen onları korkutabilmeye matuftur" demiştir.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <