Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

mit susurluk raporu 2

> 1 <

whitewolf
Teşkilat-ı Mahsusa

grup tuttuğum takım
Binbaşı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 3678 ileti
Yer: cehennem
İş: Selçuk İnşaat
Kayıt: 08-05-2006 04:36

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #141398 15-11-2006 00:26 GMT-1 saat    
- 07.12.1992 tarihinde Elazığ Emn. Md.'lüğü sorgu bürosunda karşılaşılan şahsın ısrarlı talebi üzerine yapılan görüşmede; 1991 yılı içerisinde Muş-Bulanık ilçesi arasında bulunan Jandarma Karakolu'na eylem yapma hazırlığındaki 3 teröresti Jandarma timleri ile birlikte ölü olarak ele geçirdiklerini, yine aynı yıl Muş'ta tesbit ettiği A.Öcalan'ın kuryesi olan Hatay'lı bir bayanı (muhtemelen Neval Boz) angaje ederek Ankara'da JİTEM'de görevli bir Binbaşı (Cem Ersever) ile tanıştırdığını belirterek, teşkilatımız ile çalışmak istediğini ifade etmiştir. Şahsın bu teklifi kabul edilmemiştir.

- 27.01.1993 tarihinde Tunceli'de PKK'nın para istediği şahıslar arasında yeralması nedeniyle gözaltına alınan ve bilahare serbest bırakılan Celal Yaşar adlı şahıstan, PKK militanı maskesi ile gönderdiği iki adamı vasıtasıyla para talebinde bulunmuştur.

- 16.02.1993 tarihinde Diyarbakır JİTEM Grup Komutanı Vekili, ilgili birimimizle yaptığı görüşmede; adıgeçenin teşkilatımızla ilişki kurmak istediğini, yanında Muş Alan Sorumlusu bulunduğunu, Şemdin Sakık'ı öldürmeyi planladığını ve eylemden sonra İsviçre'ye gitme garantisi istediğini belirtmiştir. Alınan teklif kabul edilmemiştir.

- 07.08.1993 tarihinde Elazığ/Karakoçan'da jandarmaya teslim olan PKK mensubu Salih Derviş adlı şahsın ifadesinde; Jandarma Komutanı tarafından tanıştırıldığı Mahmut Yıldırım'ın "MİT'e çalıştığını, Güneydoğu Anadolu Sorumluluğunu yürüttüğünü, kendisini eğiterek MİT'e alacağına söylediğini" belirtmiştir.

- 1994 yılı itibariyle Diyarbakır Cezaevi'nde tutuklu bulunan Muhsin Gül (Kod adı: Kekeç-Pepe-Metin,) 22.07.1994 - 16.08.1994 tarihleri arasında Diyarbakır Cinayet Büro Amirliği'nde verdiği ifadelerde Ahmet Demir ile ilgili olarak;

"- 06.04.1994 tarihinde Diyarbakır Şehitlik Mahallesi 75. Sokak 31 No'lu adresinden kaçırılan ve 01.06.1994 tarihinde Mardin yolu 10 Gözlü Köprü altında cesedi bulunan Bayram Kanat'ın, Diyarbakır Jandarma'da görevli bulunan Ahmet Demir'in planlamasıyla kaçırıldığını,

- Bayram Kanat'ın kaçırılışı sırasında Star marka bir tabancı ile Uzi marka otomatik bir tabancanın da adı geçenin evinden gasp edildiğini, bu olayda Ahmet Demir'in yanısıra Jandarma'da görevli Ali ve Kemal kod isimli şahısların da yeraldığını, kendisinin de (Muhsin Gül) zaman zaman Jandarma'nın bazı görevlerinde çalıştığını,

- Ankara Elmadağ İlçesi yakınlarında öldürülen Emekli Binbaşı: Ahmet Cem Ersever'i (Yeşil kod) Ahmet Demir, itirafçı (General Zinnar kod) Alaattin Kanat, (Mete kod) İbrahim Babat ile Hoca kod (ismi bilinmeyen) Antep şivesi ile konuşan gözlüklü 35 yaşlarında, kısa boylu şahısların öldürdüğünü, daha sonra A.C. Ersever'in arkadaşı Mustafa Deniz ve sevgilisi Neval Boz'un da aynı şekilde öldürülmelerini müteakip, adıgeçenlerin silahlarını Ankara Aydınlıkevler semtindeki jandarma istihbaratına bıraktıklarını ve otobüsle gidecekleri yerlere gönderildiklerini,

- Yeşil kod'un her zaman "23 yıldır bu işleri yaptığını, öldürdüğü ve öldürttüğü kişilerin komünist olduğunu" sürekli olarak kendilerine söylediğini, bu suretle her öldüreceği kişilere komünist damgası vurarak, çevresinde topladığı itirafçı ve diğer şahısların beynini yıkadığını,

- Ayrıca C. Ersever olayında kullanılmak üzere Mesut Mehmetoğlu ve Serdar Od isimli itirafçıların da aynı günlerde uçakla Ankara'ya götürüldüğünü, ancak adıgeçenlerin "bu olaya girmeyeceklerini" söylemeleri üzerine silahlarının alınıp, geriye gönderildiklerini, bu bilgilerin uçak kayıtlarından teyid edilebileceğini,

- Diyarbakır Jandarma sorgu bölümünden Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne sevkedilen Muş Bulanık Hoşgeldi Köyü muhtarının, İstanbul'da dolmuşçuluk yapan ağabeyinin kızı Zeynep Baba ile, Bitlis ili Tatvan ilçesinde (babası marangozluk yapar) Şükran Mizgin'in, ilk sorgulamalarından sonra (serbest bırakılmalarını müteakip, A.Demir ile Elazığ'da ikamet eden Rezzak kodun, bu şahısları alarak bir müddet işkence ve zorla tecavüz ettiklerini, Şükran Mizgin'i Muş girişinde bulunan köprünün altında öldürdüklerini, Zeynep Baba'ya ise ne yaptıklarının bilinmediğini,)

- A.Demir ile A.Kanat'ın 1994 Mart ayı içinde Diyarbakır'da halk otobüsü şirketi kurmak amacıyla Yıldız Yapı Koop.'nde müdürlük yapan Ahmet Kaya ile aynı kooperatifte yetkili bulunan Musa Fidan'dan, şirkete üye yapmak bahanesiyle para aldıklarını, bunun yanısıra kandırdıkları kişilerden de toplam 3 milyar lira topladıklarını, MHP Dyb. İl Başkanı İbrahim Yiğit'in de 600.000.000 lirasını aldıklarını, ilk etapta topladıkları bu paranın 600.000.000 lirasını A.Demir'in Elazığ Ziraat Bankası'nda, A.Demir adına kayıtlı (3003-30) nolu hesabına yatırdıklarını, adıgeçenin bu hesabında trilyonları bulan parasının bulunduğunu,

- Mart 1994 ayı itibariyle A.Kanat'ın kendisini MHP Güneydoğu sorumlusu olarak tanıtmaya başladığını, bu dönemde Diyarbakır MHP İl Başkanı İbrahim Yiğit ile arasının bozulduğunu, o tarihlerde A.Demir ile A.Kanat'ın İ.Yiğit'i kalmakta olduğu turistik otelden alarak öldürmek amacıyla götürdüklerini, daha sonra bilinmeyen bir nedenle serbest bıraktıklarını, söz konusu şirket ile ilgili bir miktar parayı İ.Yiğit'den bu şekilde aldıklarını,

- Sözkonusu olaya Devegeçidi'nde uzman çavuş ve Kürşad kod (Gültekin Sütçü), itirafçı İsmail Yeşilmen ve itiraçfı Burhan Şare'nin tanık olduklarını,

(- Batman'da milletvekili Mehmet Sincar'ı Alaattin Kanat, Mesut Mehmetoğlu, İsmail Yeşilmen ve Yeşil kod Ahmet Demir'in birlikte planlayıp öldürdüklerini,) bu olaydan sonra A.Kanat'ın "kendisinde garantili imzalı kâğıt olduğunu" söylediğini,

- A.Demir'in zaman zaman kendisi (M.Gül) ve diğer arkadaşlarına "İstanbul mafyasını çökerttiğini, Behçet Cantürk ve aynı şekilde öldürülen diğer mafya ve PKK yanlılarını kendisinin planlayıp öldürttüğünü" söylediğini,

- Vedat Aydın ve Musa Anter'in öldürülme olaylarını da bizzat A.Demir'in planlayıp uyguladığını,

- A.Demir ve A.Kanat grubunun PKK damgalı tehdit mektuplarıyla Diyarbakır ve çevre illerden çok miktarda para tahsil ettiklerini, bu tahsilatlardan 1993 yılında Melikahmet Caddesi'nde bulunan ve beyaz eşya ticareti yapan "Cezayir Ticaret, Öz Diyarbakır, Diyarbakır Sur, Diyarbakır İtimat" firmaları ile "Ceylan İnşaat, İntim İnşaat şirketleri"ne tehdit mektuplarını kendisinin (M.Gül) verdiğini, tahsilatın ise, Mesut Mehmetoğlu ve A.Kanat tarafından yapıldığını,

- 1993 yılında PKK davasından Diyarbakır E. Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan "Sedef Ticaret Şirketi" sahibinin kardeşi Abdulkerim Avşar'ın, itirafçı koğuşuna alınmasını sebep gösteren A.Kanat tarafından, Sedef Ticaret'ten 1 milyar TL. tahsil edildiğini, 1994 yılında bu taleplerini yinelediklerini, ancak istenilen para verilmeyince, şirket ortaklarından M.Şerif Avşar'ı öldürdüklerini, bu olayın bilinmeyen bir nedenden dolayı ortaya çıkarıldığını,

- Yeşil kod Ahmet Demir'in planlaması doğrultusunda, 10 Ekim 1993 tarihinde Lokman Zuhurlı (Abdurrahman oğlu 1977 Lice doğumlu) ve amcasının oğlu Zana Zuhurlu (18 yaşında) ile PKK militanı maskesi altında irtibat kurulduğunu, adıgeçen şahısların daha sonra Mesut Mehmetoğlu, Alaattin Kanat ve sivil kıyafetli iki asker tarafından kendilerinde bulunan "81-82 telsiz kod"unu kullanmak suretiyle Şehitlik Mahallesindeki evlerinden alındığını, kısa bir sorgulamadan sonra Pağıvar beldesi, Saran Tuğla Fabrikasının Bismil istikametini 4 kilometre geçtikten sonra öldürüldüklerini,

- 20 Ekim 1993 tarihinde Av. Hüsniye Ölmez'in Bismil yolunda öldürülmesi ile ilgili Serdar Od, M.Mehmetoğlu ve kendisine (M.Gül) görev verildiğini, H.Ölmez'in öldürme eyleminin bizzat kendisi (M.Gül) tarafından gerçekleştirilmesi emrini aldığını, ancak eylemi gerçekleştiremediklerini,

- Diyarbakır Baro Başkanı Fethi Gümüş ile Elazığ/Karşıyaka Fen Lisesi'nde görevlendirilen öğretmen Suhpi Koç'un öldürülmesi yönünde de talimat aldığını, ancak her iki eylemi de gerçekleştiremediklerini,

- Bahsekonu olayların planlayıcısı ve yürürlüğe koyucularının J.İsth.'da Kerim Binbaşı olarak tanınan Abdülkerim Kırca, Ahmet Demir ve Alaattin Kanat olduğunu,

- Ülkeyi daha iyi günlere götürmek ve terörden temizlemek amacıyla kendisi gibi itirafçıları kandıran bu şahısların, daha sonra bu işleri şahsi amaçları için yaptıklarını, kadın ve kızlara tecavüz ettiklerini ve elde ettikleri para ile lüks hayat yaşayıp mülk edindiklerini öğrendikten sonra, kendisi ile birlikte itirafçılardan Adil Timurtaş, İsmail Yeşilmen, Burhan Şare ve Serdar Od'un gruptan ayrıldıklarını,

- Ancak geçim kaynakları olmadığı için gasp ve soygun gibi olaylara karıştıklarını,

- Her infaz sonrasında Kerim Binbaşı, Yeşil ve A.Kanat tarafından kendilerine 10.000.000 TL, harçlık verildiğini, geri kalanlarının ise teşkilata mal edildiğinin anılan şahıslarca söylenildiğini,

- Kendisi (M.Gül), A.Demir, İ.Yeşilmen ve B.Şare'nin ikamet etmeleri amacıyla, "Ofis Gevran Cad. Yeniçeri Apt. Kat.2 No: 6" adresinde ev tutulduğunu, aynı evde bulunan siyah ajandada da Yeşil'e ait birçok sırların saklığı olduğunu,

- ERNK mühürlü bloknot şeklindeki para tahsil makbuzlarının ise, 1.5 yıl önce Ankara'da uçakta yakalanan bir PKK'lıdan ele geçirilen makbuzlar olduğunu, bu makbuzların Ank.J.İsth. tarafından A.Demir'e intikal ettirildiğini, anılanın da bu koçanları kendisi ve diğer arkadaşlarının vasıtasıyla tahsil ettiğini, bu makbuzlarda tehdit şekli ve istenecek para miktarını, Yeşil, Kanat, Yeşilmen ve M.Mehmetoğlu'nun belirlediklerini,

- Cezaevine konulduğunun 2. günü A.Demir'in kendisinin (M.Gül) yanına gelerek "Çekoslavak marka 16'lı silah konusunu emniyet müdürlüğüne niçin söylediğini" ve "benim hakkımda başka neler söyledin" diye sorduğunu, kendisinin ise işkenceye dayanamadığı için söylediğini beyan ettiğini,

- Yeşil kodun açık kimliğini bilmediğini, ancak emekli Albay olduğunu tespit ettiğini,

- Halk otobüsü için yardım edilen parayı A.Kanat, Yeşil ve İbrahim Yiğit'in aldıklarını, bu paranın görgü şahitlerinin ise kendisi (M.Gül) Dalyan Ay, Hakan Pamuk ve Mustafa Pamuk'un olduğunu,

- Dalyan Ay'ın 05.08.1994 günü satırla öldürüldüğünü,"

beyan etmiştir.

- Bingöl birimimizde görevli bir personel aracılığı ile 1994 Haziran ayı içerisinde getirdiği bir teklifte, çeşitli Avrupa ülkelerinde faaliyette bulunan bir grubun istenildiği taktirde, yurtdışında bazı eylemleri taşeron olarak gerçekleştirilmesinin kendisi (M.Yıldırım) aracılığı ile sağlanabileceğini belirtmiş, bu konunun Mehmet Eymür'e iletilerek, görüşmesinin sağlanmasını talep etmiştir. Bunun üzerine adıgeçen ile Eylül 1994 ayında ilişkiye geçilmiştir.

- Şahıs, Ocak 1995 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmış, yapılan sorgusunda sürekli olarak, kendisinin Teşkilatımızla olan ilişkileri, ilişkide bulunduğu kişilerin kimler olduğu, verdiği bilgilerin neler olduğu, dönemin Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar tarafından bizzat sorulmuştur. Sorgu sırasında adıgeçen Orhan Taşanlar'a nerede sorgulandığını bilmek istediğini, Türk Emniyet Teşkilatı'na ait bir birimde, Türkiye'nin güvenliği ile ilgili diğer kuruluşlar hakkında sualler yöneltilmesini yadırgadığını ifade etmiştir. Bahsekonu sorgu esnasında ayrıca, şahsın kendisine ait silahın kullanılması suretiyle boş yere atış yapılmış, bilahare sorgucular, bu atışlar sırasında silahtan çıkan kovanların, meydana gelebilecek bir eylem sonrasında olay mahallinde bırakılabileceğini söyleyerek şahsı tehdit etmişlerdir. Şahsın sorgu sırasında kırılan kaburga kemiği, Teşkilatımızı konu ile ilgili olarak bilgilendirmek üzere geldiği sırada tarafımızca tedavi ettirilmiştir. (6) Adı geçenle 30 Kasım 1996 tarihinden itibaren irtibatımız kalmamıştır.

MİT'in açıklamaları bunlardır ve oldukça ketum bir anlatımın hakim olduğu aşikârdır.

Sn. Başbakan'a bir husus tekraren azdedilmelidir. Açıklamalarımız asla MİT'in, Jandarma'nın, Emniyet'in veya Turizm Bakanlığı'nın yahut kişilerin tenkidi yoluyla yıpratılmaları anlamında değildir. Türk halkı sağduyusu ile Susurluk olayında devletin bazı yanlışlarını tesbit etmiştir. Bu yanlışların kabulünü ve galiba özür dilenmesini beklemektedir. Bizim amacımız da Sn. Başbakan'a bu konuda sadece doğruyu - veya kabiliyetimiz nisbetinde tesbit ettiğimiz doğruyu sunmaktan ibarettir.

¯¯

Yukarıda bahsi geçen Mahmut Yıldırım'ın takdim edilen 10 sayfada bahsedilmeyen başka işleri de vardır.

Etibank Teftiş Kurulu'nca düzenlenen 27.11.1997 tarih, 3/29 sayılı rapora göre "Yeşil kod Mahmut Yıldırım" Şubat 1977 tarihinden itibaren Şubat 1997 tarihine kadar Etibank Elazığ Ferrokrom Tesislerinde işçi olarak çalışmış, maaş almış, emeklilik primi ödenmiştir.

Puantör olarak çalışan Yeşil, 1981 tarihinde Elazığ irtibat bürosunda görevlendirilmiştir. Mesai arkadaşları ve amirleri (!) görevine muntazam şekilde geldiğini söylüyor olmalarına rağmen, her tesis müdürünün, atandıktan kısa bir süre sonra Mahmut Yıldırım'ın dosyasına baktığı, hiçbir işlem yapmadan dosyayı iade ettiği, bir daha da Mahmut Yıldırım'ın adını telaffuz etmedikleri bilinmektedir. İşten çıkarma kararı da tebliğ edilememiştir.

Ahmet Demir adına Ziraat Bankası Heykel Şubesi'nde açılmış bir hesapta tehdit, şantaj ve cinayet sonucu toplanan haraçların bir bölümü yer almaktadır.

Ziraat Bankası Teftiş Kurulu yaptığı bir değerlendirmede şu hususları tesbit etmiştir.

"Ahmet Demir isimli şahıs Ziraat Bankası Heykel/Ankara Şubesine müracaat ederek ve 50 bin TL. yatırarak bir hesap açtırmış, Aydınlıkevler'de bilahare Bahçelievler'de adres göstererek ve Nüfus Hüviyet Cüzdanı ile çeşitli işlemler yapmıştır."

Hesaba, 20.06.1994 tarihinden itibaren adeta para yağmıştır.

Mustafa Ank 200 milyon, Ağa Yıldız 250 milyon, Hurşit Han (Uyuşturucu kaçakçısı) 250 milyon, Salih Ayten 249.7 milyon, Yusuf Tan 250 milyon, Mehmet İsen Kul 659 milyon, Şaban Bala 100 milyon, Ahmad Esma Eyili 300 bin DM ve 50 bin USD, Elazığ Yapı Kredi Bankasında görevli olduğunu belirten bir şahıs 500 milyon, Diyarbakır Şubesi havaleli ve Dicle Turizm Şirketi tarafından 110 milyon, Mehmet İsen Kul 995.6 milyon ve 737.2 milyon TL. yatırmışlardır. Yeşil bu paraları çeşitli tarihlerde tahsil etmiştir. Bazen Ankara'dan bazen Elazığ'dan şahsen ve tamamı nakit olmak üzere çekilmiştir. (Heykel Şubesi Hesap No: 301009-39782-9)

Yeşil'in cebinde milyar lira ile gezdiği düşünülmelidir. Ankara Polisi tarafından gözlem altına alındığında cebinden çıkan kartlarda Bosch Buzdolaplarının fiyatı ve indirimleriyle ilgili notlar da çıkmıştı. İki - üç milyon lira için bu kadar yoğun bir mesai vermesi ve milyarlık tahsilâtları yaptığı tarihte bu kadar uğraşması tahsilâtın kendisinde kalmadığının delilidir.

Polis tarafından gözlem altına alındığında üzerinde pekçok telefon numarası çıkmıştır. Mehmet Eymür (Ev, iş ve cep), İbrahim Şahin (İş, oto, oto özel, cep, çağrı ve İstanbul ev), muhtelif il ve ilçe jandarma komutanları, Sultan Tekstil, Aydın İpekli ve aynı numaralardan Mehmet Özbey (Çatlı olarak ilave edilmiş), Sırrı Sakık (Ev ve büro), Farma Tıp Malzemeleri A.Ş. gibi. (Yeşil'in kullandığı 542-211 89 82 nolu telefon irtibatları araştırılmış, MİT ve Jandarma ile yoğun bir telefon irtibatı görülmüştür. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün temizliğini yapan Ertem firmasıyla da ilişkisi vardır.

Bir tarafta mafya üyeleri, bir tarafta kamunun özellik arzeden kurumlarının özelliği olan kişileri...

Yeşil'in Ankara, Antalya, Elazığ, mobil ve cep telefon irtibatlarının dökümü kalın bir kitap halindedir. Yeşil'i sadece yukarıda verilen numaradan arayanların listesi (Ek: 2)'de yer almakta ve Sn. Başbakan'ın tetkikine özellikle sunulmaktadır.

Yeşil'in üzerinde başka belgeler de vardır. Hasan Tanrıkulu adına sürücü belgesi ve İçişleri Bakanlığı İstihbarat Dairesi kimlik kartı. Bu kartın istihbarat uzmanı sıfatıyla, emekliliğine kadar geçerli olduğu da kayıtlıdır. Ayrıca boş ve Başbakanlık İstihbarat Dairesi kartı da üzerindedir.

Antalya Emniyet Müdürlüğü izleme biriminin kaydettiği telefon konuşmalarında Yeşil, Mehmet Eymür'le Duran Fırat'la bol küfürlü konuşmalarında bir kamu görevlisinin utanacağı bir çerçevede konuşmakta, Çatlı ile Topal'ın (eski Sheraton) otelinin kumarhanesinde ortak olduklarını, Veli Küçük'ün işlerine mani olabileceğini tartışmaktadırlar.

Emniyet Teşkilatı, MİT ve Jandarma bu kişiyi yakından tanımakta, takibetmekte, dinlemekte, bilgileri arşivlemekte sadece adamı frenleyip, durdurmamamaktadırlar. Neden? Bu haklı sualin en mantıklı cevabını Yeşil'in iş ve eylemlerinin kamu kurumlarının genel tercihlerine aykırı olmaması, ters düşmemesinde bulmak gerekir. Dolayısıyla Cem Ersever'e karşı alınan tedbirin bir örneğini Yeşil için düşünmenin bir gereği yoktur.

Milli İstihbarat Teşkilatımız "Adı geçenle 30 Kasım 1996 tarihinden itibaren irtibatımız kalmamıştır" demektedir. Aslında arşivindeki iç karartıcı bilgilere rağmen bu kişiyle olan irtibatı sebebiyle MİT'in sorgulanması gerektiği düşünülmektedir. Jandarma ilgililerinin durumu ise aynıdır. Bu kişiyi devlet görevine gönderenlerin (MİT'in) 30 Kasım 1996'ya kadar yaptığı her türlü işlem kontrol edilmeye değer. Ankara'dan 09.02.1996'da yeniden pasaport verilmesinden sonra Metin Atmaca'nın gerçek kimliğini bilen Ankara polisinin bu dosyayı bir milyon dosya arasında adeta kaybetmesinin sebebi de bellidir. Bu pasaportu alan MİT'in hangi Devlet problemini çözdüğü de araştırılabilir.

Daha sonra 23 Kasım 1996'da MİT'in Diplomatik Pasaport taşıyan Murat Tunç ve Gürcan Bora kod isimli mensuplarının beraberinde Metin Atmaca (Yeşil) ve Vahdet Özer'le TK. 137 sefer sayılı İstanbul uçağında 3 A.B.C. ve D numaralı koltuklarda oturan, İstanbul'dan da TK 320 sefer sayılı uçakla Beyrut'a giden ve VİP-Başbakanlık işaretiyle uçan 5 B.C.D ve 5 F'de oturan bu 4 kişinin hangi devlet görevini ifa ettiği sorusu, haklı ve yerinde bir sualdir.

30 Kasım 1997 tarihinde Sn. Başbakan'ın başkanlığında ve MİT'te yapılan toplantıda, bu noktadaki tenkidimiz ve MİT'in saygın bir kurum olduğu, bu tip işlerinden üzüntü duyulduğu belirtilince Müsteşar Sn. Sönmez Köksal;

"- Siz MİT'in her zaman saygın kişilerle mi çalıştığını sanıyorsunuz?"

şeklinde bir soru sormuştu.

Kendilerine açıklanmaya çalışılmıştı; MİT uygun kişilerden, o alanı bilen kişilerden bilgi toplayacaktır. Ancak kişiler MİT'e hizmet etmekle saygınlık kazanamayacağı gibi, MİT'te o kişilerin seviyesine inmiş olamaz. Oysa Yeşil'in Mehmet Eymür'e "Baba, Babacığım" demesi, Kocaeli Emniyet Müdürü'yle Hadi Özcan'ın durumunu tartışması problemin varlığına işaret eden bir ilişkidir. Çeşitli iddialar ise problemin ciddiyetine işaret etmektedir.

Son yıllarda ortaya çıkan ve Susurluk olayı dediğimiz olay da işte budur. Bunca bilgiye rağmen itlâf edilmesi gereken bir kişinin VİP salonundan devlet görevine gönderilmesi anlayışı da Susurluktur.

¯¯¯

Konu ve irtibatlar sadece Yeşil'le de sınırlı değildir. Hadi Özcan'ın bir MİT görevlisiyle yaptığı telefon görüşmesinin bir bölümü, bu sahifelerde yazılanlardan daha etkili olsa gerektir.

... - Efendim.

Hadi - Nasılsın.... abi?

... - Aaa Hadi hocam sen misin?

Hadi - Benim abi...

........

Hadi - Abi bir ricam var senden.

... - Söyle

Hadi - Bu Veli Albay anormal derecede yükleniyor şimdi. Özellikle bu Kürşat hadiselerinden sonra yükleniyor. Tahminim Sedat Peker bağ kurdular herhalde. Veya Kürşat kendisi ona bir şeyler dedi.

... - Sedat'ın kanalıyla olmuştur.

Hadi - Belki de. Buna bir şey söylettiremez miyiz abi ya?

... - Şimdi Veli Albayla Hacı'nın (Yeşil) durumu nasıl, iyi mi onunla?

.........

Hadi - Burda abi 30-40 kişiyiz biz. Tombala davasına bir ay içinde en az 10 milyar lira kazandık. Şimdi biliyor bunu. Kadın satmak serbest. Tombalalara engel oluyorlar. Şimdi kış günü. 50'şer milyon versen 40 kişiye 2 milyar yapıyor. 4 milyar para dağıttım. Kimsede bir lira yok, vallahi billahi abi.

... - Sen Hacıya söyle. Onun jandarmada tanıdığı çok. Benim yok valla.

Hadi - Kasıt yapıyor bu Veli Albay bunu.

Bu telefon konuşması Sn. Müsteşar'ın saygınlık konusundaki sualinin de cevabıdır.

DİPNOTLAR
(6) Mehmet Eymür, İçişleri Bakanı Meral Akşener'e yazdığı 12.2.1997 tarihli mektubunda, Hanefi Avcı4yı şikayet ederken, Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar'ın kendisini gece 00:03'te arayıp Yeşil'in teslim alınmasını istediğini Ankara Bölgesi'nde kendisinin de ilgileri olmadığını söylediğini naklediyor.

ÖMER LÜTFİ TOPAL
Geçmişini tombalacılıkla sağlayan ve kokaini Türkiye'ye getiren adam olarak tanınan, sonraları Kumarhaneler Kralı olan Topal, 1978 - 1981 yıllarında Belçika'da, 1981 - 1984 arasında ABD'de uyuşturucu kaçakçılığından hapis yatmıştır. Geçimini kaçak kumarhaneler işleterek temin eden ve İstanbul - Yeşilyurt'taki kumarhanesiyle tanınan Topal 1990 yılından itibaren Caddebostan Büyük Kulüp'ü işletmeye başlamıştır. Bu tarihten sonra İsrail'li kişilerle ortak olarak şirketler kurmuş ve Emperyal Şirketi bünyesinde senelik kazancı 1.1 milyar dolarlık bir servetin sahibi haline gelmiştir. (Gayrimenkûl ve menkûl değerlerle ilgili, sahifeler dolusu mal varlığına ilişkin liste Hesap Uzmanları Kurulunca belirlenmiştir.)

Topal, Yurt içinde ve dışında gazino işletmeciliği (7) , seyahat acentalığı, sigorta, menkul değerler aracılığı, döviz alım - satımı, gıda, enerji, petrol, inşaat ve sanayi sektörlerinde faaliyet gösteren çok sayıda şirketin de kurucusu ve sahibidir.

Topal'ın ticari faaliyetleri 90'lı yıllar boyunca inanılmaz bir gelişme göstermiştir. Ancak uyuşturucu ticaretinin devam ettiği de bilinmektedir. Hatta 1993 - 1994 yıllarında Avrupa havaalanlarında uyuşturucu ile yakalanan dört Türk Hava Yolları teknisyeni (Şenol Tunç, Sadık Kara, Süleyman Hanilci, Mustafa Akman) verdikleri ifadelerde Ömer Lütfi Topal adına çalıştıklarını söylemişlerdir.

Kurye bulmanın zorluğu ve problemi, Topal'ı gelişmiş bir çözüm bulmaya sevketmiş ve özelleştirilen Havaş'ın yüzde 60 hissesi için en yüksek teklifi vermiştir.

Ancak Emniyet Genel Müdürlüğü'nün İnterpolden Topal'ın uyuşturucu kaçakçısı olduğu şeklindeki belgeyi temin ettiği ve Topal'ı engellediği iddiaları vardır. Neticede Havaş'ın Park Holding bünyesinde Yazeks'e satıldığı ancak gerekli paranın bir bölümünün Topal tarafından temin edildiği de iddia edilmektedir. (ABD yetkililerinin yazı ve müracaatları Özelleştirme İdaresi dosyalarındadır.)

Havaş'ın özelleştirme safhasındaki Genel Müdürü Ahmet Kutlu'dur. Adı geçen Topal'ın yakın ve mutemet yöneticilerindendir.

¯¯

Topal'ın özellikle kumarhaneleri ön plandadır. Kumarhanelerin biri Bakü'de, diğeri Kıbrıs'ta ve Türkmenistan'da (8) olmak üzere toplam 17 adettir. Ancak, Türkmenistan'daki kumarhane adedinin süratle arttığı da bu çalışmalarımız safhasında ortaya çıkmıştır. Ayrıca İzmir, Eskişehir ve Adana'da Emperland Eğlence Merkezleri mevcuttur.

Ömer Lütfü Topal'la ilgili olarak verilebilecek çok fazla bilgi vardır. Burada sadece konuyu aydınlatacak hususlar üzerinde durulacaktır.

(9) Topal'ın kumarhaneler kralı olması, 1991 yılı sonrasıdır. İlk kumarhane, Turizm Bakanı İlhan Aküzüm'ün Bakanlığı dönemindedir. Yukarıdaki liste bazı fikirler verir ve Topal krallığının gelişimini gösterir mahiyettedir.

Grup şirketleri 23 adettir. Bu şirketlerden sadece Emperyal Turizm Ticaret A.Ş. bünyesindeki işletmeler 24 adettir. Menkul değerlerle uğraşan 3 ayrı şirket, her şirketin muhtelif yerlerde şubeleri mevcuttur.

EMPERYAL OTELCİLİK TURİZM VE TİCARET A.Ş. TARAFINDAN İŞLETİLEN TALİH OYUNLARI SALONLARI
İŞLETMENİN ADI İZİN TARİHİ
Adana Seyhan Oteli 06.03.1991
Antalya Saray Regency Oteli 19.11.1991
Antalya Ofo Oteli 22.10.1992
İstanbul Akgün Oteli 02.10.1992
Aydın Kuşadası Onura Oteli 02.10.1992
Antalya Grand Kaptan Oteli 22.04.1993
İstanbul Polat Rönesance 01.07.1993
Antalya Seven Seas Oteli 17.06.1994 - 28.01.1997
İstanbul Hyatt Recency 08.07.1994
Mersin Hilton Oteli 09.03.1994

REGAL TURİZM VE TİCARET A.Ş. TARAFINDAN İŞLETİLEN TALİH OYUNLARI SALONLARI
Muğla Bodrum Park Resort Oteli 29.08.1995
İstanbul Eresin Topkapı Oteli 14.02.1996

LEİSURE İNVESTMENTS TURİZM A.Ş. TARAFINDAN İŞLETİLEN TALİH OYUNLARI SALONU
İstanbul Ceylan İntercontinantel Oteli 17.11.1996

Kumarhanelerle ilgili olarak önemli bir gelişme de yurtdışı faaliyetlerdir.

Topal'ın İsrailli ortağı Ruven ve yardımcısı Bay Eli kumarhanelere gelen İsrailli ve diğer yatırımcıların ödemelerini yurtdışında yapmalarını sağlamaktadır. Belli ve uzun olmayan bir dönemde Ruven'in 17 milyon doları topladığı ve yurtdışında kendi hesabına yatırdığı öğrenilmiştir.

Hesap uzmanları da yürütmekte oldukları çalışmalarda "Banka hesaplarından mutemetler olduğunu tahmin ettiğimiz şahıslar tarafından çok fazla adet ve büyük miktarlardaki nakit paraların talimatlara istinaden çekildiği, ayrıca doğrudan banka hesaplarıyla ilişkilendirilmeyen (kasa havalesi şeklinde) özellikle 50.000 USD'nin altında görünmeyen işlemler kaleminden değişik isimler altında yurtdışı transferlerinin yapıldığını" tesbit etmişledir.

Topal'ın banka hesap hareketlerini gösteren ekstrelerin tetkiti fevkalâde ilgi çekicidir. Akbank'ın bir şubesinde ve 7 aylık dönemindeki para hareketi (sadece Emperyal Şirketine ait olmak üzere) 1.3 trilyon TL'dir.

Şirket yetkililerinden birinin Ahmet Kara'nın şahsi hesabı ise 7 ayda 855 milyar TL'dir. Bir diğer şubedeki hesabı ise 840 milyar TL'dir.

Bir kişinin adına açılmış pekçok hesap, adına hesap açılmış pekçok kişi vardır.

Meselâ Ahmet Kara'nın sadece Akbank'ta açılmış TL hesap ekstreleri birkaç trilyon TL'ye ulaşmaktadır. Bir çok kişinin TL, dolar ve mark hesaplarının incelenmesi müteaddit kredi kartları hesaplarının yine TL, dolar ve mark olarak takibi gerekmektedir.

Kapsamlı vergi ve diğer işlem incelemelerinin yıllarca yapılmamış oluşu ilgi çekicidir.

Kumarhanelerin gelirini azaltmak için önce masraflar gösterilmemiş, yatak, yemek ve diğer ikramlar Topal'ın mutemedi kişilere ait kredi kartları ile karşılanmıştır. Vergi vs. minimize edilerek farklı yerlerdeki muhasebe kayıtlarıyla sistem şirketin lehine çalıştırılmıştır. Turizm Bakanlığı'nın yaptığı incelemelerde bazı oyun makine ve teçhizatının illegal yollardan elde edildiğini gösterir bilgiler derlenmişse de hiçbir işlem yapılamamıştır.

Emperyal Şirketi Kıbrıs'ta ve Azerbaycan'da da etkili olmuştur.

Bakü'de yapılan konukevinin yapımındaki finansman sıkıntısı üzerine inşaatın otel olarak tamamlanması, otele bitişik bir kumarhane yapılması kararlaştırılarak işletmeciliği Emperyal üstlenmiştir. Topal bu proje için 8 milyon dolar harcamıştır.

Bu projeyi gerçekleştiren Cumhurbaşkanının oğlu İlhan Aliyev'dir. Kendisinin Topal'a 500.000 dolar kumar borcu ve otelin gizli ortağı olduğu iddiaları öne sürülmektedir.

Topal'ın Kıbrıs'taki kumarhaneyi büyüttüğü ve gelecekteki talebi karşılamak üzere büyük bir yatırım yaptığı da ifade edilmektedir.

Türkmenistan ise adeta Emperyal tarafından işgal edilmiş gibidir.

Emperyal, Türkmenistan'da iki adet beş yıldızlı otel, büyük bir iş merkezi ve poliklinik işletmesini üstlenmiştir. Aşkaabat merkezindeki beş yıldızlı Grant Türkmen Oteli onbeş yıllığına 15 milyon dolar karşılığı kiralanmış ve ilk kumarhane açılmıştır.

Ak Altın Oteli yanındaki kumarhane Topal'ın en büyük rakibi Sudi Özkan tarafından yaptırılmışsa da, mevcut mukavelelere rağmen Özkan dışlanmış, kumarhane 1996 yılında 22 milyon dolar karşılığında Emperyal'e satılmıştır.

Emperyal kısa bir zaman içinde Türkmenistan'da pekçok iş ve işletmeye sahip olmuş, Başbakan Yardımcısı Gurbanmurodov'un tabiriyle "Türkmenistan'ın sosyal programının icracısı" durumuna gelmiştir.

İlgi çekici olan husus; Grand Türkmen Otel, Türk Eximbank kanalı ve kredisi ile finanse edilmiş, ayrıca Türkmenistan'a açılan 75 milyon dolarlık kredi içerisinden 10.6 milyon dolarlık ödeme Ak Altın Oteli'nin yapımındaki malzemeler için kullanılmış ve dolayısıyla Emperyal firmasının iş ve işlemlerini geliştirecek bir uygulamaya konu olmuştur.

Emperyal borcunu Türkmenistan'a ödemediği için, Türkmenistan kredisi de ertelenmiş, neticede Eximbank açıkça -ve ancak araştırıldığında ortaya çıkacak şekilde- Emperyal'i finanse etmiştir.

Türkmenistan'ın en üst düzey yetkilileri İstanbul'da ağırlanmış, kişisel ilişkiler kurulmuş, hediyeler verilmiş ve Emperyal Türkmenistan'a açıkça ve tam olarak yerleşmiştir.

Topal'ın Türkmenistan'da işlettiği otellerin kredisini temin eden Türk Eximbank dosyalarını inceleyen Başbakanlık Müfettişi, kredilerin veriliş usulü bakımından mevzuata aykırılık tesbit etmemiştir. Ancak Başbakanlık Müfettişi ilgi çekici diğer tesbitlerine de yer vermektedir.

"Dikkati çeken diğer bir husus ise, kredi borcu ertemelerinin şeklidir. İlk ertelemede, Türkmenistan tarafından gelen yazılı bir istem bulunmamakta, aksine bankanın bu yönde bir görüşme istemine ilişkin mesajı mevcut bulunmaktadır.

İkinci ertelemede ise Türkmenistan'ın sadece 75 milyon dolarlık bölüm ile ilgili bir yazılı istem bulunmakta olup, Banka Yönetim Kurulu bu istemi 75 milyon doların üzerine 16 milyon dolarlık kredi miktarını da ekleyerek 91 milyon dolar üzerinden uygulamıştır.

Diğer taraftan Ak Altın Oteli'nin 1994 yılının 10'uncu ayında Grand Türkmen Oteli'nin ise 1995 yılının altıncı ayında açıldığı ifade edilmekle birlikte, her ikisinin işletilmesinin de daha sonra Emperyal Turizm ve Otelcilik A.Ş'ye verildiği anlaşılmaktadır... Ayrıca işletme sözleşmelerinde işletmecinin Türkmenistan dışına para çıkarması konusunda, malikin sağlayacağı kolaylık yönündeki maddeler de dikkati çekmiştir. Ak Altın Oteli'nin yönetim ve işletilmesi ile ilgili sözleşmede yeralan, tarafların gizliliği bozmasının akdin iptal nedeni sayılmış olması da bir o kadar dikkat çekicidir.

Bütün bu hususların dışında; Grand Türkmen Oteli'nin renovasyonunu gerçekleştiren Mensel JV'nin (Metiş, Nurol, Yüksel ortaklığı) Yönetim Kurulu Üyelerinden Güven Sazak ile Abdullah Çatlı'nın ortağı olduğu Baysa Şirketi kurucularından (Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu'nda, Baysa Şirketinin kurucuları, T. Ticaret Sicili Gazetesi'nin 2.10.1992 tarih, 3127 sayılı nüshasında yayınlanan İstanul 1. Ticaret Mahkemesi'nin 24.9.1992 tarih, E:1992/3924, K:1992/3674 sayılı kararına göre, Ant Güven Sazak, Ahmet Baydar, Silva Sazak, Mine Baydar ve Alper Baydar olarak görülmektedir) bazılarının soyadlarının aynı olması da ilgi çekici bulunmuştur.

Yüksel A.Ş'nin ortağı olduğu AY-SEL şirketinin, diğer Türki Cumhuriyetleri'nde yatırımlar yaptığı, Eximbank'tan temin edilen listelerde görülmektedir."

Çatlı'nın Güven Sazak'ın çiftliğine gittiğine, ilgili bölümde temas edilecektir.

Burada ilgi çekici bir husus daha vardır; otellerin inşaatı veya yenilenmesi için kullanılan kredi ertelemelerinde Emperyal Şirketi devreye girmiş ve Eximbank'a muhatap olmuştur.

Yurtdışında iş yapan bir Türk firmasının o ülke ile ilgili bir konuyu Türk makamları nezdinde takibinde bir yanlışlık olduğu iddia edilemez. Ancak Türkmen tarafının 1997 tarihli ve kabul edilmeyen yeni erteleme müracaatındaki ifadeler gerçek borçlunun Emperyal olduğunu ispat etmektedir. (Ek: 3)

Ek: (3)'ün ikinci sayfası, Grand Türkmen Otel projesinin "Constructed by the Emperial Otelcilik ve Turizm ve Ticaret A.Ş" olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Mensel JV ile Emperyal ilişkisi araştırılmaya değer görülmektedir.

Başbakanlık Müfettişi, ertelemeler sebebiyle Garanti Bankası'na -teminat mektubu sebebiyle- yapılmış ödemeler ve Eximbank zararının oluşması ihtimalini de gündeme getirmektedir.

Ak Altın Oteli'ni yapan Üçgen A.Ş'nin bir inşaat mühendisi ise tanıdık bir soyadı taşımaktadır: Emrah Tinar.

Devlet Bakanı Ekrem Ceyhun'un kredi için Eximbank'a talimat verdiği tarihten itibaren ilişkilerin ve belirlenen bu hususların kapsamlı bir soruşturmaya ihtiyaç gösterdiği düşünülmektedir.

Önemli olan husus şudur: Türkmenistan doğal gaz ve petrol projelerine Emperyal de müdahil olacak konuma gelmiş ve Türkmen yetkililer vasıtasıyla etkili olmaya başlamıştır.

Ömer Lütfi Topal'ın öldürülmesi geniş yankılar bulmuş özellikle Susurluk kazasından sonra daha da önem kazanmıştır.

Bu konu Yargıda görülmekte olan bir dava olduğu için çalışmalarımız esnasında irdelenmemiştir. Ancak Topal'la ilgili olarak yapılan bazı ilgi çekici tesbitler vardır ve bunların bu raporda yer almasının zaruri olduğu düşünülmektedir.

Topal, tombalacılıktan ve uyuşturucu kaçakçılığından, Fındıkzadeli Ömer lakabından inanılmaz bir güç ve servet sahibi olmayı başaran ilginç bir kişiliktir.

Günlük 3 milyon doları aşan net gelirine, öldürttüğü, zarar verdiği çok sayıda insana rağmen koruma bulundurmayan, adamları tarafından hiçbir şekilde korunmayan bir evde oturan, özel şoför kullanmayan, karısının veya kendisinin kullandığı arabayla seyahat eden, zırhlı bir araca binmeyi reddeden bir kişidir Topal. Tripleks bir köşk-evde oturmasına ve dünyanın her yeriyle haberleşmesine rağmen evinde tek bir telefon hattı vardır. Eşinin cep telefonunu hiçbir şekilde kullanmadığı da bilinmektedir.

İmam nikahıyla yaşadığı genç eşi Hilâl hanımla 7 yıllık birlikteliği olmuştur. Sosyal hayatı, karısının kullandığı bir araçla gittiği Pazar yemekleridir. Eşini iş hayatına asla sokmamış, iş hayatındaki zalimliği, evde karısı ve çocuklarıyla şakalaşan munis bir insana dönüşmektedir. Evde silah bile yoktur. Ölümünden kısa bir süre önce çelik yelek ve yatak odasındaki dolabın üzerine gizlediği bir tabanca edinmiş, ancak her ikisini de kullanmamış ve taşımamıştır.

Yemeklerini sürekli olarak evinde yemiş, (10) öldürüldüğü gece, evine geceyarısı civarında dönecek olmasına rağmen, masanın hazır tutulmasını, ancak kayınvalidesinin kendisini beklemeyip yatmasını, aşçıbaşına hazırlatacağı yiyecekleri evinde yiyeceğini söylemiştir. Eşinin akşam yemeği organizasyonunu ise Hilâl hanım, yattığı hastane odasında kendisiyle sürekli haberleşerek yapmıştır. İlgi çekici olan husus, Ömer Lütfü Topal'ın Mayıs ayından itibaren içinde olduğu stresli durumun Temmuz ayında giderek yoğunlaşması ve 27 Temmuz'da doğum yapması yakınlaşmış eşini adeta zorla hastaneye yatırmasıdır.

Topal'ın öldürülmesinin birçok sebebi olabilir. Ancak hiçbir gerekçe insanların Topal'a kendisini öldürmek üzere yaklaşmalarına imkân vermemiştir.

Cinayetten sonra Ankara'da bir polis yetkilisinin "adım gibi eminim bu onların işi" diyerek Çatlı ve bir grup Özel Harekatçıyı hedef aldığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde gözetim altına alınan polislerden birinin konuşması esnasında, "Bize vatan için hedef gösterdiler. Sonra bizim hedeflerimizle kendileri salonlarda kadeh tokuşturdular. İlk defa kendi başımıza bir iş yaptık onu da yüzümüze gözümüze bulaştırdık" dediği ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün MİT'ten tek sayfalık bir not aldıktan sonra telefon irtibatları üzerine teknik bir çalışma yaptığı bilgisi ile birleştirildiğinde Topal olayına kısmi bir açıklık getirilebildiği ortaya çıkmaktadır. Ancak bunların hiçbiri yargı için yeterli delil olmamaktadır. Koli bandına sarılı şarjör üzerinde Çatlı'nın parmak izinin çıkmasına rağmen kendisinin ölümü olayı karanlığa sokmaktadır.

Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığı'nca kullanılan aşağıdaki tablo, sanıkların Topal'ın ölüm saatindeki irtibatlarını ve yerlerini belirten kapsamlı bir çalışmanın özetidir. (Detaylar Ek: 4'dedir. )

Bu konuda İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu'nun sergilediği tavır, Çankaya'da Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında yapılan liderler zirve toplantısında en açık kelimelerle tenkit edilmiştir. Bu sebeple kendisine bu çalışma kapsamında yer verilmemiştir.

Polislerin sorgulanmadan Genel Müdürlük tarafından Ankara'ya alınması konusuna ise bir İstanbul Emniyet yetkilisi tarafından açıklık getirilmiş ve -"Polisleri Ankara almadı. Yöneticilerimiz korktu ve biz onları Ankara istedi diyerek başımızdan attık" demiştir. Gerçekten Kemal Yazıcıoğlu'nun hesabı sonradan değişmiş, Ankara'ya haber verince Bakanlık ve Genel Müdürlük polisleri istemiş ve İstanbul Emniyeti bir dertten kurtulmuştur. Çünkü polisler "alındıktan" sonra Emniyet Müdürü makamına gelmemiş, gece 22.00'ye kadar bir sorgulama yapılmamış, Müdür muavinleri de odalarından çıkmamıştır. Gece 22.00'den sonra Emniyet boşaltılmış ve ilgililer istirahate gitmişlerdir. Bu saatten sonra bir sorgu olup olmadığını da Yazıcıoğlu bilebilir.

Topal'ın öldürülmesiyle ilgili pekçok iddia vardır. Birinci eşinden olma çocukları Murat ve Elif'in babalarının ölümünden en büyük yararı sağladıkları şüphesizdir. Ama genel kanaat Topal'ın böylesine bir tehditle kolayca başedeceği şeklindedir.

PKK'ya yardım eden Kürt işadamları listesi oluşturulduğu ve listeden çıkabilmek için haraç ödediği ancak para konusunda çıkan anlaşmazlık sebebiyle öldürüldüğü de iddia edilmiştir.

Topal'ın namaz kılan ve oruç tutan bir kişi olduğu, mazbut bir aile hayatı bulunduğu ve Kürt ayrımcı ve teröristlerle işbirliği yapmadığı yaygın bir bilgidir. Bu iddialar gündeme gelmişse de konunun Topal'dan haraç almak ve külliyetli miktarda para sızdırmak amacına yönelik olduğu bilinmektedir. Üstelik büyük haraçlar ödeyen Topal'ın bu şekilde öldürülmesi tavuğun kesilmesi anlamına geleceğinden buna ihtiyaç olmadığı şüphesizdir.

Bir diğer iddia, Kıbrıs'ta açılacak gazinoyla ilgilidir. Çatlı, A. Fevzi Bir ve Sami Hoştan Emperyal'in gayri resmi ortağı olmuşlar, ancak Kıbrıs kumarhanesi için gerekli finansmanı sağlayamamışlardır. Topal da kendilerine hisse vermeyi reddedince bu ortaklar Özel Tim polisleriyle eylemi gerçekleştirmişlerdir. Ancak bu iddia da tutarlı görünmemekte taraflar bu ölümden yarar sağlayamamaktadırlar. İmparatorluk Murat ve Elif Topal'a, Hilâl hanıma intikal etmektedir.

Başka iddialar da ileri sürülmektedir. Murat ve Elif Topal'ın Çatlı'ya 535.000 dolar ödedikleri, Emperyal Gazinolarına ait hesaptan ve Garanti Bankası'na ait 012157 nolu çek tanzim edildiği vadesinden bir gün önce Çatlı'nın bir yakınına elden ödeme yapıldığı da belli olmuştur.

Bu ödeme cinayetin maddi bir anlaşmazlıktan işlendiğinin delili olamaz. Topal'ı öldürmenin taşeronluk ücreti de olamaz. Ölümden iki ay sonra yapılan bu ödemenin bir başka gerekçesi olması gerekir.

Topal'ın ölümünden sonra eşi Hilâl hanıma 105 milyon dolarlık bir borç toplamı gösterildiği basında da yer almıştır. (Ek:5)

Gerçekten bazı tefecilere dahi borçlandığı ve Topal'ın zaman zaman inanılmaz şekilde nakit para sıkıntısı çektiği, 1995 yılından itibaren bu sıkıntının arttığı, önceleri bankalardan borç aldığı ve Necati Kurmel'in kendisine kefil olduğu bilinmektedir. Sonraları ve 1996'da zaman zaman para sıkıntısının had safhaya ulaştığı ve Topal'ın evine 50 milyon TL bırakamadığı günlerin geldiği anlatılmaktadır. (Hesap uzmanlarının aldığı iddiaları teyit etmektedir.)

Günlük 3 milyon doları aşan gelir; yeni yatırımlara, gayrimenkul alımına, yurtdışına külliyetli meblağların kaçırılmasına elbette yetmemektedir.

Turizm Bakanlığı'nın memurlarından başlayan yurtdışında Aliyev'e, Niyazov'a ulaşan bir haraç zinciri çok geniş bir camiayı kapsamaktadır. (11) Siyasi irtibatlarını geliştirmek için de çok para harcamıştır. Hatta bu irtibatlar bir siyasi partiye ve liderine cephe almasına kadar varmıştır. Topal'ı Sipahi Ocağı'na götürüp hakim ve savcılarla samimiyetini de ispat eden bir milletvekili adayı, Rize'de Mesut Yılmaz'ı seçtirmeyecek kadar güçlü olmak için Topal'ın yoğun para desteğine mazhar olmuştur.

Topal'ın kullandığı bazı telefon numaralarıyla ilgili olarak ve kalın bir kitap halini alan bir çalışma yaptırılmıştır. İlgi çekici sonuçları gösterir özet şemalar (Ek:6)'dadır.

Topal 1996 yılı içinde DYP Genel Merkezine ait 419 23 63 ve 417 87 49 nolu telefonları bilmekte ve kullanmaktadır. DYP İstanbul İl Yönetimi'ne ait 213 28 27 numarayı ve nedense Rize İl Başkanlığı'na ait 464-213 28 27 numaralı telefonları da bilmekte ve kullanmaktadır.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


Dedem Saltuk Buğra Handan bu yana Türk-İslam ülküsü demişim ona O yüzden ülkücü denilmiş bana Geçen geçsin ben vazgeçmem davamdam

Biz Bu Vatanı Üç kuruşa Peşkeş Çekecek Bir Neslin Evlatları Değiliz Biz Odasında Kuranı Kerim Var Diye Saygısından Uyuyamayan Osman Gazilerin Mısır Seferinde Çölü Atına Binmeyipte Önümde Muhammed Mustafa (A.S.V.) Yürürken Ben Ata Nasıl Binerim Diyen Yavuz Selimlerin Hocasına Saygısından Önünde Ezilip Büzülen Fatihlerin İhanetle Suçalnıp Sürgün Edilen Fakat Yanında Bir Tek Hazine Malı Götürmeyen Ve Öldüğünde Cenazesine Borçlarından Haciz Konulan Sultan Vahdettinin Evlatlarıyız Yakışmaz Bize Vatan Giderken Bayrak İnerken Ezan Susarken Yaşamak Ey İnsan Titre Ve Kendine Gel!!!

Hedefimiz İLA-Yİ KELİMETULLAH

topraktan gelen gölgeme toprak çekilince
günler bu heyulayıda ergeç silecektir
rahmetle anılmak ebediyet budur ama
sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir


Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık;

Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık!

Mehmedim,sevinin ,başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin,eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim,elbet bizimdir!
Gün doğmuş ,gün batmış ,ebed bizimdir


Ey Tenperver Nefsim! Sen Kendini Ne Zannediyorsun Ki; Cennet Tabiki Ucuz Değil Cehennem Dahi Lüzumsuz Değil!

---bizki ustasıyız vatan sevmenin---
---yarın elbet elbet bizimdir gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir---
---türklük bedenimiz islamiyet ruhumuzdur ruhsuz beden cesettir---
---Şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada ( ses ) islamın sadası olacaktır---
---Allaha Vatana Bayrağa Kurana Ve Silaha yemin olsun Şehitlerim Gazilerim Ve Başbuğum emin olsun---
---İman hem nurdur hem kuvvettir.Evet hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hadisatın tazyikatından kurtulabilir.(bediüzzaman said nursi) ---




bağlantıyı göster (facebook ile) bağlantıyı göster (klasik üye girişi ile) hackerim diyenler alın size kapak olsun



bağlantıyı göster (facebook ile) bağlantıyı göster (klasik üye girişi ile) hackerim diyenlere buda ikinci kapak olsun

adaletinreisi

grup tuttuğum takım
Albay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 2427 ileti
Yer: komuta merkezi
İş: TeşkilatiEsasiye
Kayıt: 25-06-2006 06:09

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#141412 15-11-2006 05:14 GMT-1 saat    
tekrar söyliyeyim yazının tamamını okumadım ama içeriğini az çok biliyorum. bu ülke için zanmanında çok iyi şeyler yapıldı gerçekten vatanı için kelle koltukta gezen isimsiz kahramanlar vardı bir zamanlar ne zaman bu kişiler işi şahsi çıkarlarına dönüştürmeye başaldılar yani keyfi olarak adam kaldırma,rüşvet,gasp,çek-senet işine girdiler elbetteki kahramanlıktan düşüp vatan hainliği sıfatına büründüler. bu tür yapılanmalarda özellikle cıa ve mossadın çok büyük bir ağırlığı vardır.ve bu teşkilatlar elbetteki karşılarında güçlü bir ülkeyi görmek istemezler hele güçlü bir türkiyeyi asla o yüzden işin için de çok farklı şeyler oluyor ama bunlar halk tarafından bilinmiyor vede bilinmemesi lazım aslında cem ersever çok büyük işler yaptı zamanında.bir aralr baktı ki kendiside vatan millet uğruna girdiği işin içine yanlış kişilerin yanlış uygulamaları katılıyor o yüzden onlardan ayrılmayı düşündü ve doğal olarak o kadar bilgiye sahip birini yaşatmadılar...hemde bu onun yıllarca hizmet ettiği kurumuydu...
yine emeğine sağlık sağol kardeşim çok değerli paylaşımlar +

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


Devlet-i Ebed Müddet

> 1 <