Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Vahdettİn Haİn Mİ DeĞİl Mİ

vahdettin hain mi

Forumlar / Güncel / Siyaset ve Tartışma

 
> 1 <

FuRKaN216

grup tuttuğum takım
Albay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 7836 ileti
Yer: lere tükürmeyin tükürülcek o kadar surat varken:D
İş: de bu benim profilim:)
Kayıt: 13-12-2006 18:56

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #150355 03-01-2007 22:30 GMT-1 saat    
--------------------------------Vahdettİn Haİn Mİ DeĞİl Mİ -----------------------------------------------

ARKADAŞLAR BU KONUDA YAZILARINIZI BEKLİYORUM
VARSA ELİNİZDEKİ BELGELERİDE SUNARSANIZ SEVİNİRİİM

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


adaletinreisi

grup tuttuğum takım
Albay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 2427 ileti
Yer: komuta merkezi
İş: TeşkilatiEsasiye
Kayıt: 25-06-2006 06:09

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#150368 03-01-2007 22:49 GMT-1 saat    
vahdettin asla hain olamaz on ahain diyenler tamamen kominist ve sol görüşlü kişilerdir(burada bir parantez açalım bülent ecevit solcu olduğu halde vahdettinin hain olmadığını bilakis bir kahraman olduğunu söylediğini hatırlatalım )

Yıllarca "hain" olarak lanse edilen Osmanlı Devleti`nin son padişahı Sultan Vahdettin,Bülent Ecevit tarafından iade-i itibar yapılmıştı. Eski bir başbakan olma sıfatınıda taşıyan Bülent Ecevit`in demeci aslında bu açıtanda son derece dikkate değer.


Vahdettin`in hain damgasını yemesinin en önemli nedenlerinden biriside Osmanlı Hükümdarı olarak ingilizlere sığınması ve "kaçması". Halbu ki Mustafa Armağan`ın tesbitinde de görüldüğü gibi saltanat kaldırıldıktan sonra İngilizlere sığınıyor. Yani Osmanlı Devleti hükümdarı olarak değil düz bir vatandaş olarak sığınıyor. Ayrıca belirtildiğine göre atılan imzada da "osmanlı hükümdarı" gibi bir imare yok. Bu şuna işaret ediyor. "Ankara hükümeti saltanatı kaldırdı. Artık ben hükümdar değilim ve bunu da kabul ediyorum. Ankara hükümetini onaylıyorum" demektir. Zaten Vahdettin ile Mustafa Kemal Atatürk arasındaki yakın ilişki tarihçilerin ortak görüşü.


BİR HATIRA

Araştırmacı-Yazar Vehbi Vakkasoğlu, TİMAŞ Yayınlarından 1990 yılında neşredilen "Son Bozgun" adlı araştırmasının birinci cildinde, Mareşal Fevzi Çakmak`ın ağzından Vahdettin`in Mustafa Kemal Paşa`yı Anadolu`ya milli mücadeleyi başlatması için gönderdiğini yazar. Hatta Mareşal`in bu olayı uzun yıllar sır gibi sakladığını söyler. Kitapta yer aldığına göre Çakmak Paşa, eşi Fitnat Hanım`a ´Fitnat. Öyle birşey biliyorum ki ortaya çıkıp söylememe bugüne kadarki tutumumuz ve davranışlarımız müsait değil. Mecburum, bu sırrı kendimle beraber mezara götürmeğe." Fevzi Paşa`nın Fitnat Hanım`a anlattıkları şöyle yer alır sözkonusu kitapta: "Mütareke senesinde, bir Cuma selamlığından sonra Sultan Vahdettin beni huzuruna kabul etti.
"Paşa, dedi. Durumu görüyorsunuz. Bu işler anca Anadolu`da teşkilatlanarak kurtarılabilir. Bana Anadolu`da teşkilat kuracak, memleketi şu karanlık durumdan kurtarabilecek Paşaların bir listesini yapıp getirin."
Ertesi Cuma, yine selamlıktan sonra huzuruna girip hazırladığım listeyi verdim. Dikkatle okuduktan sonra, bir müddet sustu. Sonra yarı kapalı gözleriyle ağır ağır, tane tane konuşmaya başladı:
"Paşa, Mustafa Kemal Paşa hırsız mıdır?" "Haşa Padişahım." "Bir namussuzluğu, ahlaksızlığı var mıdır?" "Haşa Padişahım." "Beceriksiz ve kabiliyetsiz midir?" "Hayır efendim. O hepimizden bilgili, kabiliyetli ve dinamiktir." "O halde bu listeye niçin onun adını yazmadınız?.."
Hiç düşünmeden cevap verdim:
"Padişahım, Mustafa Kemal Paşa yenilik, bilhassa öteden beri Cumhuriyet taraftarıdır."
Padişah elindeki kağıdı atar gibi masanın üzerine bıraktı... Ayağa kalkıp pencereye döndü. Limanda demirli İtilaf devletleri (İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan) gemilerini göstererek:
"Paşa, Paşa... Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu memleket kurtulsun da isterse Cumhuriyet olsun... Kendine selamla birlikte tebliğ ediniz, haftaya Cuma günü Mustafa Kemal Paşa`yı göreceğim

MUSTAFA ARMAGAN HAİN TARTIŞMALARINI YAZDI

Mütarekenin koyu karanlığında İstanbul’dan bir ümit ışığı göremeyince yüzünü Anadolu’ya çeviren ve bunun için planlar yapan birçok vatansever gibi Vahdettin’in hem İngilizleri idare eden, hem de aynı zamanda bir Anadolu mücadelesinin başlatılmasını temine çalışan bir politika izlediğini görmezden gelemeyiz. Ayrıca O Sevr’i kesinlikle imzalamamıştır. Bu mudur ihanet?
Bugünlerde misafirlerinin üzerine serin gölgelerini salan asır-dîde ağaçlarıyla Yıldız Parkı’nın içerisinde Malta Köşkü’nün küçük bir odasındayız. 16 Kasım 1922 tarihinde bu şirin köşk, ömrünün en kâbus dolu gecelerinden birini yaşamaktadır. Osmanlı Padişahı Mehmed Vahdettin (doğrusu “Vâhidüddin”) o gün İngilizlerin İşgal Orduları Başkomutanı General Harrington’a bir mektup yazarak İstanbul’da hayatını tehlikede gördüğü için sığınma talebinde bulunmuş, “Bir an evvel İstanbul’dan mahal-i âhare” (bir başka yere) naklini istemiştir. İmza yerinde “Padişah” değil, yalnızca “Halife-i Müslimîn Mehmed Vahdettin” yazısı okunmaktadır. Çünkü 15 gün önce saltanat Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmış ve Osmanoğulları üzerinde yalnızca Hilafet makamı bırakılmış, bu da TBMM’nin meşru hakkı sayılarak “Türkiye Devleti makam-ı Hilafetin istinadgâhıdır” hükmünü içeren önergenin 6. maddesiyle kanunlaşmıştır. 101 pare top atışıyla kutlanmıştı bu önemli olay. İlginç bir tevafuk eseri olarak o akşam Mevlid kandilidir ve bu rastlaşma uğur telakki edilip o akşam ile ertesi gün resmi bayram ilan edilmiştir. (Yani Saltanatın kaldırılması bayramı bile dinî bir vesileyle kutlanmıştır!)
623 yıllık, okumakla bitmeyecek büyük bir destanı arkasında bırakan Vahdettin, Malta Köşkü’nün bu ıssız odasında uykusuz bir gece geçirmeye hazırlanmaktadır. Atalarını düşünür, Fatih’i, Yavuz’u, Kanuni’yi; bir de bugünü… Ağabeyi Sultan II. Abdülhamid’in imparatorluğun sınırlarını tutan kudretli elini hatırlar, özler, öper. Bir Osmanlı padişahının bu acınası duruma düşmesinin, düşmanı olan İngilizlere iltica talebinde bulunmasının ağırlığını dakika dakika bir zehir gibi içer. Elinin altındaki Hazineden tek kuruş almadığı gibi, henüz 4 aylıkken kaybettiği babası Abdülmecid’den kalma elmaslı sorguç ve som altından bir çekmeceyi makbuz karşılığında Hazine-i Hassa müdürüne teslim eder. Yanına, Sultanlık tahsisatı olan 50 bin liradan başka bir para almadan ertesi sabah İngilizlerin gönderdiği otomobillerle Malta Köşkü’nden Dolmabahçe Sarayı’na geçer, oradan da İngiliz donanmasına ait bir istimbotla Malaya zırhlısına. Malta adasında göreceğiz onu. Sonra Mekke, San Remo ve son durağı olan Şam’da…

1926’da San Remo’da sefalet içinde vefat ettiğinde Gazi Mustafa Kemal Adana’dadır. Roma Büyükelçiliği bir telgrafla ölüm haberini ulaştırır kendisine. Murat Bardakçı’nın Şahbaba’sına göre Gazi, “İsteseydi” demiştir, “Topkapı Sarayı’nın bütün cevahirini götürüp öyle bir ordu kurup dönerdi ki… Ama yapmadı.” Tarihteki en köklü devlet tecrübelerinin birinin içinden gelen Vahdettin, bulunduğu mevkinin gerektirdiği sorumluluğu daima müdrikti. Hiçbir zaman bir karşı ihtilal düşünmedi, bu tekliflerle kendisine gelenleri hep geri çevirdi, hatta Mekke’deyken Hilafeti devralmak isteyen Şerif Hüseyin’in kendisini siyasetine alet edeceğini fark eder etmez, İtalya’ya dönmüş ve muhtemelen kalsaydı sahip olabileceği bazı maddî ödülleri elinin tersiyle geri çevirmeyi bilmişti. Osmanlı’ydı ve Osmanlı olmanın ağırlığını, o en güç dönemlerinde bile asla unutmamıştı. İngilizlere sığındığı halde onların elinde oyuncak olmaması bile yeter bunu ispat için.


Kaçışın siyasî zemini üstüne...


Vahdettin hakkında en çok sorulan soru, ister istemez neden vatanını bırakıp düşmanların eline kaçtığı üzerinde odaklanmaktadır. Gerçekten de cevaplanması çok zor bir sorudur bu. Hele Osmanlılık şuurundan bahsediyorsak…

Her şeyden önce o karanlık günlerin koordinatlarını zihnimizde iyi tespit etmemiz gerek. Birincisi, yukarıda belirttiğimiz gibi, Saltanat 1 Kasım’da TBMM tarafından kaldırılmış ve Vahdettin’in üzerinde yalnız Halifelik makamı kalmıştır; yani ‘kaçarken’ padişah olarak kaçmamıştır! İkincisi, 5 Kasım akşamı İsmet Paşa ve heyeti trenle Lozan’a hareket etmiştir. Dahası, İngiltere, Fransa ve İtalya barış görüşmelerine Osmanlı hükümetinin de katılmasını istemektedirler. Hatta bu isteklerini Sadrazam Tevfik Paşa’ya da bildirmişlerdir. Ancak Tevfik Paşa, Ankara hükümetine de haber vermiş, görüşmelere beraber katılınmasını teklif etmiştir. Ortam gerginleşmiş, savaşı kazanan Ankara hükümeti, İstanbul’un bu işe ortak edilmesini hazmedememiştir. TBMM “kızgın ve asabî”dir Rauf Orbay’ın deyişiyle. Her şeye rağmen, artık yalnız Halife de olsa Vahdettin’in tarafını tutanlar ile muzaffer Ankara hükümeti yanlıları arasındaki uçurum gitgide büyümektedir. İşte 16 Kasım’da Vahdettin’in aldığı üzücü kararın arkasındaki siyasî zemin budur. Vahdettin’in yurdu terk ettiği haberi Meclis’e işte bu kızgın ortamda bir bomba gibi düşmüştür.

Bu durumda sormak gerekmez mi: Vahdettin ‘Ben bu işte yokum’ diyerek çekip gitmekle Ankara’nın işini kolaylaştırmamış mıdır? Eğer kalsaydı, muhtemelen Lozan’da işler daha da karışmayacak ve zaten bocalayan diplomasimizin elleri daha fazla bağlanmayacak mıydı? Nitekim hemen ertesi günü (18 Kasım 1922) Abdülmecid, TBMM tarafından halife seçilmemiş midir? Konyalı Mehmed Vehbi Efendi tarafından ‘hal’ (hilafetten indirme) fetvası verilen Vahdettin’in gitmesi, muhakkak ki Ankara’nın işini kolaylaştırmıştır. Bu çabasının takdir edilmeyişine tepki gösterdiği bir konuşmasında sonraları şu anlamlı cümleleri söylemiştir: “Facialara ve olaylara kalkan olamadı isem de, paratoner vazifesi gördüm. Bütün musibetleri üzerime çektim, kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım.”

Vahdettin hain değildir; çünkü...

Bu iddiayı birkaç başlık halinde cevaplandıralım:

Vahdettin, Sevr’i kesinlikle imzalamamıştır. Bu mudur ihanet?

Mütarekenin koyu karanlığında İstanbul’dan bir ümit ışığı göremeyince yüzünü Anadolu’ya çeviren ve bunun için planlar yapan birçok vatansever gibi Vahdettin’in hem İngilizleri idare eden, hem de aynı zamanda bir Anadolu mücadelesinin başlatılmasını temine çalışan bir politika izlediğini görmezden gelemeyiz.

İşte bir tanıklık: Rauf Orbay anlatıyor:

“Bu arada Mustafa Kemal, Padişah tarafından sık fasılalarla ve hemen hemen her Cuma selamlığından sonra kabul ediliyor, kararlarımız istikametinde telkinlere devam ediyordu. Vahdettin’in kumandanlar arasında, veliahdlığı günlerinde beraberinde yaptığı Almanya seyahatinin müsbet intibaları sebebiyle de en yakından tanıdığı ve şahsına itimad ettiği Mustafa Kemal’di.”

Rauf Orbay’ın bahsettiği Cuma selamlıkları, 16 Mayıs’a kadar devam etmiş, 15 Mayıs’ta Vahdettin’le görüşen Mustafa Kemal, ertesi gün de Cumadan sonra yeniden padişah tarafından kabul edilmiş ve görüşme sonrasında da vedalaşmışlardı. Ertesi sabah bakanlarla da vedalaşan Mustafa Kemal’i İçişleri Bakanı Mehmed Ali Bey uğurlamış ve kendisine örtülü ödenekten 1000 altını, makbuz karşılığında teslim etmişti. Yani Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’dan Bandırma vapuruyla kaçarak gittiği kesinlikle doğru değildir. Olamazdı da zaten. Nitekim Boğaz’daki İngiliz gemileri arasından geçmesi, ancak Harbiye Nazırı’nın mührü ve hemen aynı gün Vahdettin’in imzasıyla, dahası 5 Mayıs’ta resmi gazetede yayımlanmasıyla, yani resmî izinler dahilinde mümkün olabilmiş, İngiliz yetkililerin izni alınmıştı. Bu mudur ihanet?

1919 başlarında İstanbul tam bir işsiz Osmanlı generalleri temerküz kampı gibidir. Bu kadar tecrübeli ve yetenekli paşanın İstanbul’da toplanmış olması, her an imha edilmeleri tehlikesini beraberinde getirmektedir. Bu yüzden İstanbul’da bulunarak mücadele etmelerindense Anadolu’ya geçerek görünüşte pasif gibi de olsa bir göreve atanmaları yeğdir. Nitekim Kâzım Karabekir 19 Nisan 1919’da Trabzon’a çıkmış, Ali Fuad Paşa Konya’ya gitmiş ve Milli Mücadele’nin ilk ışıklarını yakmışlardır. Ancak başsız kalan bu hareketi derleyip toparlayacak, aynı zamanda siyasî ve örgütçü yetenekleri de olan tartışılmaz bir isim aranmaktadır. Mustafa Kemal Paşa’nın ismi böyle bir ortamda ortaya çıkmış, kendisine sunulan listede bir zamanlar yaveri olan Mustafa Kemal’in ismini gören Vahdettin kararını vermiş ve 9. Ordu Müfettişi göreviyle ve İngilizlerin gözünü boyamak için asayişi sağlamak bahanesiyle gönderildiğine dair işlemler için gereken girişimlerde bulunmuştur. Sonuçta Kızkulesi’nde demirlemiş bekleyen Bandırma vapuruyla Mustafa Kemal ve emrindeki 18 subay Samsun’a hareket edebilmişlerdir. (Miralay Refet Bele Paşa’nın ismi İngilizlere nedense bildirilmemiştir ama Samsun’a ayak basanların arasında o da vardır.) Bu mudur hainlik?

Vahdettin’in, Başkâtibi Ali Fuat Türkgeldi’ye söylediği şu sözlerle noktalayalım: “Ben milletin ateşli külü üzerine oturdum; taht-ı saltanatın kuş tüyünden minderleri üzerine oturup gömülmedim! Bunlardan kimseye bahsedilemiyor, millete de malumat verilemiyor. Elbette bir gün tarih bu hakayıkı (hakikatleri) yazar.”
vahdettinin hain olmadığını bilakis bir kahraman olduğunu söylediğini hatırlatalım )

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


Devlet-i Ebed Müddet

FuRKaN216

grup tuttuğum takım
Albay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 7836 ileti
Yer: lere tükürmeyin tükürülcek o kadar surat varken:D
İş: de bu benim profilim:)
Kayıt: 13-12-2006 18:56

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#150504 04-01-2007 03:12 GMT-1 saat    
Vahdettin için aciz,korkak,hain gibi sözler söyleyen Atatürktür. İlle de belge isterim dersen, bu ifadeleri NUTUK'ta kullanıyor.
ben NUTUK'u hic okumadim okuyan arkadas varsa ATATÜRK'ün söledikleri gercekten o NUTUK da yAzilimi?

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


arslan1453

grup tuttuğum takım
Binbaşı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 2241 ileti
Yer: İzmir
İş: Fizyoterapist
Kayıt: 29-06-2006 06:04

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#150507 04-01-2007 03:21 GMT-1 saat    
ben nutku bilmiyorum yani ezbere olarak. ama vahdettin hain değil. yabancılar tarafından daha fazla kullanılmak ve devlete ihanet etmemek için ülkeyi terketmiştir.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


Standartların dışında olmak değil, standart seviyeyi yükseltmektir amaç.

Diline sahip...

adaletinreisi

grup tuttuğum takım
Albay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 2427 ileti
Yer: komuta merkezi
İş: TeşkilatiEsasiye
Kayıt: 25-06-2006 06:09

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#150535 04-01-2007 14:26 GMT-1 saat    
Alıntı:
Vahdettin için aciz,korkak,hain gibi sözler söyleyen Atatürktür. İlle de belge isterim dersen, bu ifadeleri NUTUK'ta kullanıyor.

Vatanını seven biriydi
Bülent Ecevit'in son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin'in 'vatan haini' olmadığını söylemesi ile başlayan tartışmalar devam ediyor. Vahdettin konusunda ak-kara şeklinde ortaya çıkan görüşler dışında orta yolu takip eden tarihçiler ve aydınlar da var. Ancak ağırlıklı görüş Vahdettin'in kesinlikle vatan haini olmadığı yönünde...
Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit'in son Osmanlı padişahı Sultan Vahdettin hakkında söyledikleri bir anda gündemi değiştirdi. CHP ve DSP eski lideri Ecevit'in görüşleri şaşkınlık meydana getirdi. Ecevit'in Vahdettin'in vatan haini olmadığını söylemesi, resmi tarih tartışmalarını da yeniden canlandırdı. Vahdettin konusunda ak-kara şeklinde ortaya çıkan görüşler dışında orta yolu takip eden tarihçiler ve aydınlar da var. Vahdettin hakkında resmi tarihi ve Nutuk'u dayanak alanlara göre durum tartışılmayacak kadar açıktır; "Vahdettin şahsi çıkarları için düşmanla işbirliği yaptı, Milli Mücadele'ye savaş açtı, haindir." Vahdettin Olayı'na çeşitli boyutlardan bakmayı tercih eden orta yolcu tarihçi ve aydınlara göre Vahdettin hatalı bir siyaset izlemekle birlikte vatan haini değildir. Prof. Dr. Murat Belge de fikirleri yüzünden Vahdettin'i vatan haini ilan etmenin yanlış olduğunu söyler.

Hainlikle suçlamak haksızlık
Prof. Mete Tuncay Vahdettin'in siyasi anlamda yanlış işler yapmış olabileceğini, ancak hainlikle suçlamanın da haksızlık olduğu görüşündedir. Tunçay, "Hain olması için en azından karşılığında bir şeyler alıp satması gerekir. Vahdettin'in bir şey alıp sattığını kimse söyleyemez herhalde. Bu, cumhuriyetin kuruluş dönemi koşulları öyle gerektirdiği için dolaşıma sokulan bir söyleyiştir. Bugün artık bu meselelere çok daha soğukkanlı bakabilecek ve şefkatle yaklaşabilecek durumdayız" derken, Prof. Mim Kemal Öke'ye göre Vahdettin ne haindir ne de Milli Mücadele'yi başlatan gizli kahramandır.
Vahdettin'in Saray'a yakın bazı çevrelerin baskı ve telkiniyle Atatürk'ü Anadolu'ya gönderdiğini belirten Öke, "Vahdettin Atatürk'ün ne yapacağını da biliyordu, buna rağmen bu projeye onay ve maddi destek verdi. Atatürk'ün idam fermanını onaylaması ise tamamen İngiliz baskısının bir sonucudur" diyordu. Prof. Dr. Şerafettin Turan ise Ecevit'in başlattığı tartışmaların fayda sağlamayacağını ifade ederek, "Şahbaba diye kitaplar da var, Vahdettin'i öven. Necip Fazıl da Vahdettin'e 'vatan kurtaran' diyor. Vahdettin için Kurtuluş Savaşı için '40 bin altın verdi' diyenler var. Belgeler ortada olduğu halde, 30 yıldır tartışılıyor. Vahdettin de, İngilizlerin kucağına atlayarak memleketi kurtarmak istemiş. Anlaşılan yöntemi farklıydı. Şimdi Türkiye'de Osmanlı'yı göklere çıkarma modası var. Bence Osmanlı'nın hatası, sevabı tarihe göçmüştür. Geçmişi överek orada yaşamaya olanak yok. Bu tartışma Ecevit'e bir şey getirmese bile memlekete zarar getirir. Ecevit bunu yazdığı anda beni karşısında bulur" demeyi tercih ediyordu.

"Vatan dostu olmasa bile konu tartışılmalı"
Star gazetesi yazarlarından Halit Kakınç da Sultan Vahdettin'e olumlu bakmadığını ifade etmekle birlikte resmi tarihin eleştirilmesine taraftardır. Bülent Ecevit'in sözleri üzerine başlayan tartışmalara dahil olan Kakınç, Necip Fazıl'ın yasaklı kitabından Vahdettin'le ilgili iddiaları alıntılayarak sıralar. Bu alıntılarda Vahdettin'in Atatürk'e Milli Mücadele'yi başlatması için para yardımı yaptığına ilişkindir.
Kakınç, "Son Osmanlı padişahı ile ilgili olarak Ecevit'in başlattığı tartışmanın bugüne uzanan temel kaynağı bu söz konusu kitap hâlâ yasak. İddiaları her ne olursa olsun, tüm yasaklara karşı bir insan olarak, bu kitaptan bazı pasajlar aktaracağım. Tartışmayı, bu aktarmaların ardından, somut veriler üzerine daha sağlıklı biçimde yürütürüz" diyordu. Kakınç bir başka yazısında da yine Necip Fazıl'ın kitabını kastederek, "Ben, son Osmanlı padişahı hakkındaki görüşlerimi yazdım. Vatan dostu olduğu görüşüne katılmıyorum. Fakat böyle bir kararı da yüz kızartıcı, utanç verici buluyorum. Gelin şu kararı kaldırın. İddiayı ilk kaynağından okuyalım. Katılalım veya katılmayalım, ama seviyeli bir biçimde tartışalım" diyordu.

İlk itiraz Necip Fazıl'dan gelmişti
Sultan Vahdettin olayı daha önceki dönemlerde de gündeme geldi, tartışıldı. Kuşkusuz böyle bir tartışmanın gündeme gelmesinde merhum Necip Fazıl Kısakürek'in büyük bir katkısı var. Resmi teze aykırı olarak bu konuda ilk kitap 1968'de Necip Fazıl tarafından yayınlandı. Necip Fazıl'ın büyük gürültü koparan kitabı ilk olarak 1968'de Bugün gazetesinde tefrika edildi, ardından Toker Yayınları tarafından, "Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Sultan Vahidüddin" adıyla neşredildi. Necip Fazıl kitabında resmi tarih tezine aykırı olarak Sultan Vahdettin'in Milli Mücadele'yi desteklediğini, Mustafa Kemal Paşa'ya bu konuda önderlik etmesi için yüklü miktarda para yardımı yaptığını öne sürdü. Necip Fazıl'ın Vahdettin'i aklayan kitabının başına bir sürü iş geldi, defalarca toplatıldı, dava açıldı, beraat etti. Kitap hala yasaklılar listesinde. Necip Fazıl'dan sonra Sultan Vahdettin hakkında neşredilen ikinci kitap Sultan Vahdettin'in yaverlerinden Tarık Mümtaz Göztepe'ye ait. Vahdettin lehindeki kitap 1978'de İki cilt olarak yayınlandı. Kitabı, "Osmanoğullarının Son Padişahı Vahideddin Mütareke Gayyasında" ve "Osmanoğulları'nın Son Padişahı Vahideddin Gurbet Cehenneminde" ismiyle Sebil Yayınları bastı. Göztepe'nin kitabı Vahdettin'in sürgün hayatını içerdiği için ilk önemli kitap. Ancak bu konudaki asıl belgesel çalışma Murat Bardakçı'nın Şahbaba'sı oldu.

ATATÜRK'Ü DESTEKLEMİŞTİ
Osmanlı Araştırmaları Vakfı Başkanı tarihçi Prof. Ahmet Akgündüz de "Vahdettin hain miydi? tartışmalarına Zaman gazetesine verdiği bir görüşle katıldı. Akgündüz, 1922'den sonra Vahdettin hakkında söylenen hiçbir ithamı tarihsel kaynak olarak kabul etmediğini belirterek, "Siyasi demeçler belge olmaz. Vahdettin çok iyi yetişmiş bir diplomattır. Vatanı için hayatını, sülalesini feda etmiştir" diyordu. Akgündüz, Vehbi Vakkasoğlu'nun da "Son Bozgun" adlı kitabında yer verdiği Fevzi Çakmak kaynaklı bir iddiaya atıfta bulunarak, "Anadolu'da kurtuluş hareketi başlatmak için Osmanlı Genelkurmayı Erenköy'de günler süren toplantı yapıyor. 'Kimi bu işle görevlendirelim' tartışması yapılıyor. Burada çıkan isimlerden biri Mustafa Kemal. Neticede karar Mustafa Kemal lehine veriliyor. Bunu 19 Mayıs'tan 3 ay önce söylüyorlar. Heyet Vahdettin'e giderek kararı iletiyor. Mustafa Kemal'in cumhuriyetçi olduğunu, saltanatı yıkıp kendisini devirebileceğini de söylüyorlar. Vahdettin ise 'Vatan ve millet tehlikede. Vatanım kurtulsun da kim neyi kurarsa kursun. Getirin Mustafa Kemal'i görüşmek istiyorum' karşılığını verir" diyordu.

İç şavaş çıkmaması için vatanını terketti
Bülent Ecevit'in gündem yaratan sözlerinin ardından tartışmalara katılan Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. İlber Ortaylı da Vahdettin'in hain olarak nitelendirilmesinin yanlış olacağını belirtiyor. Ortaylı, "Son padişah İstanbul'a dahi hükmedemez ve Osmanlı mülkünün yediği darbede de kimse onun fikrini sormamıştır. Anadolu savaşının önderlerinin idam fetvasına göz yummak dışında da önemli bir hatası olduğunu söyleyemiyoruz. Gene Kuva-yı Milliye'ye karşı örgütlenen birlikler ondan çok Damat Ferit hükümetinin İngilizlerle işbirliğinin eseridir. Hanedan damadı olan bu ahmak politikacıya kısa sürelerle de olsa görev vermek, padişahın diğer önemli hatasıdır" diyor. Ortaylı o dönemde pekçok insanın Kuva-yı Milliye'ye İttihatçı girişimi olarak baktıklarını da ifade ederek, "Herkes Anadolu harekâtını İttihatçı biliyordu. Bir kavmin siyasi trajedisi bu kadar kolay bir şekilde çözümlenemez. Padişah artık mukadder yıkımı kabul etmiş ve bir iç savaştan kaçınmak için Türkiye'yi terketmiştir. Zaferi kutlamadığı görülüyor. Aksine bir gözlem ortaya çıkmadıkça, bu da bir hatadır" diyordu. Vahdettin ve Atatürk'ün karşı karşıya geldiklerini ifade eden Ortaylı sözlerini şöyle noktalıyor: "Ama dost oldukları zaman da vardır. Kim ne derse desin son padişah hazineyi soyup gitmedi. Gittiği yerlerde de Türkiye devleti aleyhinde faaliyette bulunmadı, söz söylemedi. Bu sürgündeki hanedanın bir ananesi ve takdire değer tavrıdır. Bunları da bilmek gerekir."

İhanetle alakası yoktu
Prof. Reşat Kaynar "Vahdettin'in doğrudan doğruya memlekete zarar vermek için yaptığı bir hareket yok. Dolayısıyla, elimizde Vahdettin'in ihanetini gösterecek bir belge de yok. Ama hadiseleri Atatürk'ün Nutuk'ta anlattığı gibi gözden geçirirsek, Vahdettin'in en büyük kusurunun Sevr'in imzalanması sırasında ortaya çıktığını görürüz. Sevr, devletin ve milletin ortadan kalkması demektir. Atatürk, Sevr konusunda doğrudan Vahdettin'i suçluyor. Dolayısıyla, asıl tartışılması gereken Vahdettin'in Sevr konusunda aldığı tutum olmalıdır" diyordu. Vahdettin hakkında yazılmış çok önemli belgesel bir biyografi olan "Şahbaba" kitabının yazarı Murat Bardakçı ise Vahdettin'in, Bebek ile Aksaray arasındaki bölgeye sıkışmış bir padişahın çaresizliği içinde olduğunu kaydediyor,' iki tarafı birden idare edip zaman kazanma' çabasının ihanet olarak yorumlandığını belirtiyor. Bardakçı, Vahdettin'in hatıralarında, 'Facialara ve olaylara kalkan olamadım ise de, paratoner vazifesi gördüm. Musibetleri üzerime çektim, kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım' dediğini zikrederek, "Osmanlı tarihinin en şanssız hükümdarıdır, her insan gibi o da bazı hatalar yapmıştır ama memleketini seven bir kişidir ve ihanetle hiçbir alakası yoktur" diyordu.

Mustafa Kemal'in Anadolu'ya milli direnişi örgütlemek amacıyla bizzat Sultan Vahdettin tarafından gönderdiğini vurgulayan tarihçiler," Atatürk çok geniş yetkilerle donatılmıştı. Atatürk'le Vahdettin'i birbirlerine yakınlaştıran nedenlerden biri ise Enver Paşa'ya karşı paylaştıkları olumsuz hislerdi" diyorlar.
Atatürk'e millî mücadele görevini Vahdettin verdi


Nuriye Akman'ın 11-14 Haziran 1995'de Sabah'ta İsmet Bozdağ'la yaptığı söyleşinin önemli bir kısmı Sultan Vahdettin hakkındadır. Akman'ın röportajında Bozdağ, Abdulhamit'in kızı Şadiye Sultan'dan dinlediği bir iddiaya göre Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa'ya 40 bin altın vermiştir. Vahdettin bu parayı kıymetli atlarının satışından elde etmiştir. Bozdağ, Ahmet İzzet Paşa ve Sebahattin Selek'in de kabul ettiği gibi Mustafa Kemal Paşa'ya verilen yetkilerin çok geniş olduğunu, hatta böyle bir görev Osmanlı tarihinde sadece Köprülü Mehmet Paşa'ya verildiğini ifade eder. Sultan Vahdettin'in hain olmadığı görüşünü savunanların başında ünlü tarihçi Yılmaz Öztuna geliyor. Öztuna, halen tartışılan ve sorumluluğu son Osmanlı Padişahı Vahdettin'e yüklenen Sevr Anlaşması 1918'de Sadrazam, 1921'de de Hariciye Nazırı olan Ahmet İzzet Paşa, Atatürk'ü Anadolu'ya Sultan Vahdettin'in gönderdiğinden çok emin olduğunu ifade etmektedir. İzzet Paşa, Nehir Yayınları'ndan çıkan "Feryadım" isimli hatıratının 214. sayfasında bu konuyu şöyle dile getirir: "Bu hususta kanaatim sağlamdır. Çünkü kendisine verilen yetki, şimdiye kadar hiçbir faniye nasip olmamış bir genişlikteydi. Kendi teftiş dairesindeki askeri kıtalardan başka komşu kolordulara ve bütün Anadolu vilayetlerine emri geçerli olacak, memurları istediği gibi görevinden alacak veya tayin edecektir. Benim bildiğim Babıali bu gibi işlerde, özellikle askerlerin yöneticileri hükmü altına alması meselesinde çok kıskançtır. Hele gurur ve kıskançlığı delilik derecesinde olan Ferit Paşa'nın Sadaret makamında olmayan yetkileri başkasına bahşetmek istemesi, doğal olmayan bir durumdur. Bu tarihlerde eski politikasının ilkelerini değiştirerek güya halka hoş görünmek ve güven vermek için, Tevfik Paşayla benim kabinelerimizin seçtiği ve tayin ettirdiği on iki nezaretsiz bakanın katılmasıyla oluşturulan kabinenin içinde ben de vardım. Mustafa Kemal Paşa'nın müfettişliğe tayinini içine alan ve yetkilerini belirleyen belge görüşülüp tasdik olunmak üzere Vükela Meclisi'ne verildiği tarihten bir hafta on gün önce Paşa fermanını, yetki mektubunu taşıyarak hareket etmiş bulunuyordu. Bu haller açıkça gösterirki bu memuriyet resmi hükümetin değil, Padişahın düşüncesinin ürünü ve tedbirinin eseridir. Babıali ve Harbiye Nezareti Saray'dan aldıkları işaretle bunu uygulamaya koymuşlardır."

hakkındaki resmi tarihçilerden kaynaklanan yaygın görüşlerin aksini savunur. Öztuna "Devletler ve Hanedanlar" isimli eserinin ikinci cildinde Sultan Vahdettin ve Sevr Anlaşması hakkında şunları söylüyor: "Sevr'i yalnız Yunanistan Hükümeti, parlamentosu ve Kralı tasdik etti. Sultan Vahideddin, topladığı Saltanat Şurası'nda tek çekimser oya karşılık ittifakla muahedenin kabul edilmesine rağmen muahedeyi imza ve tasdik etmedi. Böylece diğer karşı taraf devlet başkanlarınca tasdikini de önlemiş oldu ve bu yüzden muahede yürürlüğe girmedi, kadük kaldı ve o andan itibaren tadili için çalışmalara başlandı." Öztuna geçtiğimiz günlerde gündeme gelen tartışmalarla ilgili olarak bir gazeteye verdiği görüşte şöyle diyordu: "Sultan Vahdettin'in hain olmadığını ben 40 senedir yazıyorum zaten. Kaldı ki, tarihçiler 'hain' kelimesini kullanmaz. Çünkü bu siyasi bir kelimedir. Kuruluş yıllarının ateşli dönemlerinde kullanılmış bir kelimedir bu ve öyle bir dönemde de mutlaka kullanılması gerekirdi. Bu Fransız İhtilali'nden sonra da böyle olmuştur, Rus Devrimi'nden sonra da böyle olmuştur. Ama aradan zaman geçip yeni rejim yerleştikten sonra, geçmiş dönemleri daha dikkatle tetkik etmek ve inceleme yaparken de böyle kavramlara yer vermemek gerekir. Ecevit'in böyle düşünmesi ve düşüncelerini cesurca söylemesi, bence önemlidir."

Atatürk ile Vahdettin'in ortak paydası
Enver Paşa'ymış!



Mirliva Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya milli bir direnişi örgütlemek amacıyla Sultan Vahdettin'in gönderdiğine inananların arasında Sultan Vahdettin'in Mustafa Kemal Paşa'ya sempatiyle bakan Sadrazamı Ahmet İzzet Paşa da vardır. Ahmet İzzet Paşa, Mondros Mütarekesi'nden sonra Mustafa Kemal Paşa'yı İstanbul'a davet eder. Amacı kuracağı kabinede Mustafa Kemal Paşa'ya Harbiye Nazırı olarak görev vermektir. Bu görevlendirme bazı nedenlerden dolayı gerçekleşmez. Mustafa Kemal Paşa, Vahdettin'in şehzadeliği döneminde yaptığı Almanya seyahatinde yaveri olarak bulundu. Atatürk, mütarekeden sonra İstanbul'a giderek pek çok siyasi temaslarda bulundu. O günlerde özel yazışmalarını "Fahri Yaveri Hazreti Şehriyari Sabık Yıldırım Grubu Kumandanı Mirliva Mustafa Kemal" ünvanıyla yapıyordu.

Anadolu İhtilali isimli iki ciltlik eserinde Sabahattin Selek, Vahdettin'in Mustafa Kemal Paşa'ya büyük bir itimat duyduğunu, bu nedenle geniş yetkileri içeren 9. Ordu Müfettişliğine ilişkin iradei seniyenin ivedilikle çıkarıldığını kaydeder. Hatta atamayla ilgili muamelelerin tamamlanmasında çok acele edildiğine dikkat çeker. Selek, Atatürk'ün siyasi kıskançlık yahut saltanat ve hükümet nazarında kuşkulu bir kişi olduğu iddiasıyla ordu müfettişliği gibi bir bahaneyle İstanbul'dan uzaklaştırıldığı şeklindeki iddiaları son derece çürük bulduğunu belirterek, "Kendisine verilen görevin önemi ve geniş yetki, bu kabil iddiaları çürütmektedir" der. Selek, Vahidettin ile Atatürk'ün en azından Enver Paşa'ya karşı aynı olumsuz hisleri paylaştıklarına dikkat çekerek, "Bu ortak his onları az çok birbirine yaklaştırmış olmalıydı. Kaldı ki Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa'nın ancak büyük işlerle tatmin olacak mizacını biliyor ve muhtemelen onun şahsında mevcut güçlüklerin yenilmesinde iki taraf için de karlı neticeler sağlayacak bir müttefik görüyordu" der.

Mareşal Çakmak'ın sır gibi sakladığı gerçek

Araştırmacı-Yazar Vehbi Vakkasoğlu, TİMAŞ Yayınlarından 1990 yılında neşredilen "Son Bozgun" adlı araştırmasının birinci cildinde, Mareşal Fevzi Çakmak'ın ağzından Vahdettin'in Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya milli mücadeleyi başlatması için gönderdiğini yazar. Hatta Mareşal'in bu olayı uzun yıllar sır gibi sakladığını söyler. Kitapta yer aldığına göre Çakmak Paşa, eşi Fitnat Hanım'a ´Fitnat. Öyle birşey biliyorum ki ortaya çıkıp söylememe bugüne kadarki tutumumuz ve davranışlarımız müsait değil. Mecburum, bu sırrı kendimle beraber mezara götürmeğe." Fevzi Paşa'nın Fitnat Hanım'a anlattıkları şöyle yer alır sözkonusu kitapta: "Mütareke senesinde, bir Cuma selamlığından sonra Sultan Vahdettin beni huzuruna kabul etti.

"Paşa, dedi. Durumu görüyorsunuz. Bu işler anca Anadolu'da teşkilatlanarak kurtarılabilir. Bana Anadolu'da teşkilat kuracak, memleketi şu karanlık durumdan kurtarabilecek Paşaların bir listesini yapıp getirin."

Ertesi Cuma, yine selamlıktan sonra huzuruna girip hazırladığım listeyi verdim. Dikkatle okuduktan sonra, bir müddet sustu. Sonra yarı kapalı gözleriyle ağır ağır, tane tane konuşmaya başladı:

"Paşa, Mustafa Kemal Paşa hırsız mıdır?"
"Haşa Padişahım."
"Bir namussuzluğu, ahlaksızlığı var mıdır?"
"Haşa Padişahım."
"Beceriksiz ve kabiliyetsiz midir?"
"Hayır efendim. O hepimizden bilgili, kabiliyetli ve dinamiktir."
"O halde bu listeye niçin onun adını yazmadınız?.."

Hiç düşünmeden cevap verdim:

"Padişahım, Mustafa Kemal Paşa yenilik, bilhassa öteden beri Cumhuriyet taraftarıdır."

Padişah elindeki kağıdı atar gibi masanın üzerine bıraktı... Ayağa kalkıp pencereye döndü. Limanda demirli İtilaf devletleri (İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan) gemilerini göstererek:

"Paşa, Paşa... Bu gemileri görmek kanıma dokunuyor. Bu memleket kurtulsun da isterse Cumhuriyet olsun... Kendine selamla birlikte tebliğ ediniz, haftaya Cuma günü Mustafa Kemal Paşa'yı göreceğim."

Ay-Yıldız'ı da desteklemiş
"Anadolu İhtilali" isimli iki ciltlik eserinde Sabahattin Selek de Sultan Vahidetttin'in Mustafa Kemal Paşa'yı görevlendirmesiye ilgili tartışmalara değinir. Selek, Sultan Vahideddin'in Mustafa Kemal Paşa'ya milli mücadeleyi açmak üzere bir Hattı Hümayun verdiğine ilişkin belgenin varlığını kabul eder, ancak bu belgenin Atatürk tarafından kullanılmasına gerek olmadığı şeklinde bir yoruma gider. Vahdettin'in Atatürk'e olumlu hisler beslediğini belirten Selek, Mevlanzade Rıfat'tan yaptığı bir alıntıda, Atatürk'ün mütareke döneminde Ay-Yıldız isimli bir teşkilat kurduğundan bahseder. Alıntıda, "Bu cemiyetin kulaktan kulağa fısıldanan programı yer yer başlayan ve Osmanlı devletinin taksimini hedef tutan, ecnebi işgallerine karşı durmak, ordunun Harbi Umumideki mağlubiyet şerefsizliğini kaldırmaya çalışmak idi. Sultan Mehmet Vahideddin hazretleri bu cemiyetten dahi haberdar olmuş ve bu cemiyetin riyasetinde, veliahtliğinden beri yaveri olan Mirliva Mustafa Kemal Paşa'nın bulunmasından memnun olarak -bütün mesaisi neşriyat ve propogandaya münhasır olan- Vilayat-i Şarkiye Müdafaai Hukuk Cemiyeti'yle bu cemiyetin temas edip ittihadını arzu eylemişti" ibareleri yer alıyor.

Vahdettin parasızlıktan ilaçlarını alamamıştı
Yakın tarih konusunda ün kazanmış tarihçilerden Cemal Kutay da Vahdettin konusunda Resmi Tarih'e aykırı tespitlerde bulunanlardan. Nuriye Akman'ın 11-14 Haziran 1995'de Sabah'ta Kutay 'la yaptığı söyleşilerin önemli bir kısmı Sultan Vahdettin hakkındadır. Kutay, Akman'ın "Siz bugün Vahdettin'i vatan haini kategorisine sokmuyorsunuz?" sorusuna, "Elbette hain değildi. Dünyanın en namuslu adamlarından biriydi. Ölürken yastığının altından parasızlıktan alamadığı ilaçlarının reçeteleri çıktı. Bunu Tarık Mümtaz Göztepe anlatıyor. Ve cenazesini rehin ettiler San Remo'da. Akrabaları, arkadaşları cenazeyi kaçırdılar da gömüldü. Bunlar hakkında hüküm verebilmek için önce bilgili olmak lazım. Bakın Hazine-i Hassa Reisi Refik Bey'i çağırıp sayım yaptırdı gitmeden evvel. Nuriye Hanım, oradan kaşıkçı elmasını alıp gidebilirdi. Hakkıydı, ailesinin çünkü. Kesinlikle bunlar namusu müeccem" şeklinde cevap veriyordu.

1918'de Sadrazam, 1921'de de Hariciye Nazırı olan Ahmet İzzet Paşa, Atatürk'ü Anadolu'ya Sultan Vahdettin'in gönderdiğinden çok emin olduğunu ifade etmektedir. İzzet Paşa, Nehir Yayınları'ndan çıkan "Feryadım" isimli hatıratının 214. sayfasında bu konuyu şöyle dile getirir: "Bu hususta kanaatim sağlamdır. Çünkü kendisine verilen yetki, şimdiye kadar hiçbir faniye nasip olmamış bir genişlikteydi. Kendi teftiş dairesindeki askeri kıtalardan başka komşu kolordulara ve bütün Anadolu vilayetlerine emri geçerli olacak, memurları istediği gibi görevinden alacak veya tayin edecektir. Benim bildiğim Babıali bu gibi işlerde, özellikle askerlerin yöneticileri hükmü altına alması meselesinde çok kıskançtır. Hele gurur ve kıskançlığı delilik derecesinde olan Ferit Paşa'nın Sadaret makamında olmayan yetkileri başkasına bahşetmek istemesi, doğal olmayan bir durumdur. Bu tarihlerde eski politikasının ilkelerini değiştirerek güya halka hoş görünmek ve güven vermek için, Tevfik Paşayla benim kabinelerimizin seçtiği ve tayin ettirdiği on iki nezaretsiz bakanın katılmasıyla oluşturulan kabinenin içinde ben de vardım. Mustafa Kemal Paşa'nın müfettişliğe tayinini içine alan ve yetkilerini belirleyen belge görüşülüp tasdik olunmak üzere Vükela Meclisi'ne verildiği tarihten bir hafta on gün önce Paşa fermanını, yetki mektubunu taşıyarak hareket etmiş bulunuyordu. Bu haller açıkça gösterirki bu memuriyet resmi hükümetin değil, Padişahın düşüncesinin ürünü ve tedbirinin eseridir. Babıali ve Harbiye Nezareti Saray'dan aldıkları işaretle bunu uygulamaya koymuşlardır."

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


Devlet-i Ebed Müddet

FuRKaN216

grup tuttuğum takım
Albay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 7836 ileti
Yer: lere tükürmeyin tükürülcek o kadar surat varken:D
İş: de bu benim profilim:)
Kayıt: 13-12-2006 18:56

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#150590 04-01-2007 20:01 GMT-1 saat    
adaletinreisi fazlasiyla gereken aciklamayi yaptin tesekkür ederim de atatürkcüyüm diyen bir cok insan nedensa hala vahdettin'in vatan haini oldugunu sölüyorlar..
ben vahdettin'in vatan haini olduguna inanmiyorum ama hain olduguna inananlarada cok üzülüyorum

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


adaletinreisi

grup tuttuğum takım
Albay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 2427 ileti
Yer: komuta merkezi
İş: TeşkilatiEsasiye
Kayıt: 25-06-2006 06:09

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#151187 06-01-2007 08:23 GMT-1 saat    
can dostum artık atatürkçülük bir siyasi malzeme haline gelmiş.atatürkçüyüm diye geçinenler alemin önünde diz çöküp adaba geçtiği ecdadı osmanlıya laf söyleyecek,cennet mekan ulu hakan 2.ABDULHAMİT HAN HZ.LERİNE KIZIL SULTAN DİYECEK,ATATÜRK E HER TÜRLÜ DESTEĞİ VEREN VE MİLLİ MÜCADELEYİ SONUNA KADAR DESTEKLEYEN VAHDETTİN GİBİ YÜCE İNSANLARA HAİN DAMGASI VURACAK KADAR ALÇALMIŞLARDIR.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


Devlet-i Ebed Müddet

arslan1453

grup tuttuğum takım
Binbaşı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 2241 ileti
Yer: İzmir
İş: Fizyoterapist
Kayıt: 29-06-2006 06:04

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#151188 06-01-2007 08:27 GMT-1 saat    
bravo abicim. en iyi şekilde açıkladın bu olayı. bu yazılar ibret olsun aleme.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


Standartların dışında olmak değil, standart seviyeyi yükseltmektir amaç.

Diline sahip...

heykimsinsen

grup tuttuğum takım
Teğmen Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 375 ileti
Yer: Pişmaniye Diyar
İş: Muhasip
Kayıt: 31-05-2006 11:04

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#151189 06-01-2007 08:28 GMT-1 saat    
eline sağlık adaletin reisi çok iyi açıklamışsın
vatan haini olan bi insan filistini satardı zamanında
ama o ülke üstünde yaşayanlar sattılar ve şimdi görüyoruz neler olduğunu
ne ekersen onu biçersin

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


adaletinreisi

grup tuttuğum takım
Albay Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 2427 ileti
Yer: komuta merkezi
İş: TeşkilatiEsasiye
Kayıt: 25-06-2006 06:09

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#151217 06-01-2007 10:04 GMT-1 saat    
sizlerde sağolun arkadaşlar

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


Devlet-i Ebed Müddet

3xPoLiT

grup tuttuğum takım
Çavuş Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 338 ileti
Yer: bilinmezlerde
İş: CoDeR
Kayıt: 13-01-2007 15:20

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
#153572 13-01-2007 17:40 GMT-1 saat    
asla hain değildi adaletin resisi gereken açıklamaları zaten yapmış ona hain diyeneler utansınlar öldüğünde cenazesine haciz geldi diye kaldırılmadı onu sürgüne yollayanlar utansınlar osmanlının son padişahını bu hallere sokanlar utansın ne diyelim

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <