Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

YAŞAYAN EFSANE: MUSTAFA ABDÜLCEMİL KIRIMOĞLU

musatafa abdulcemil kırımoğlu röportaj

Forumlar / Güncel / Siyaset ve Tartışma

 
> 1 <

ŞanlıTürk

grup tuttuğum takım
Cezalı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 701 ileti
Yer: ESKİŞEHİR
İş: öğrenci
Kayıt: 17-07-2006 17:55

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #177559 25-03-2007 07:14 GMT-1 saat    
Röportaj:YAŞAYAN EFSANE: MUSTAFA ABDÜLCEMİL KIRIMOĞLU


O, bizim gündemimizde yer almasa da, tüm insanları kucaklamaya çalışan bir insan hakları savunucusu, hayatını Kırım için ortaya koymuş, yaşamı her zaman mücadele içinde geçmesine rağmen, kesinlikle başkasının gözyaşını akıtmamış bir dava adamı…



Eskişehir-Tepebaşı belediyesi tarafından çekilmiştir


20. yüzyıl büyük çileler ve acılarla dolu olarak geçti. Bu yüzyılda Türk devletleri ve toplulukları birer birer bağımsızlığını kaybetti. Türk Dünyasının bu zor şartlarında büyük öndenler çıkarak milletimize yol göstermeye çalıştılar. Türk milleti için belki de en önemli öndenler işte bu zor şartlarda yetişenlerdir.

Mustafa Kemal Atatürk, M. Emin Resulzade, Rauf Denktaş ve Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu işte bu zor şartlar altında yetişmişlerdir. Bu insanlar davalarıyla o kadar özdeşleşmişlerdir ki, Ülkelerinin ismi söylendiği zaman ilk onların adı gelir...

Çünkü; onlar zorluklar karşısında yılmamış, yıkılmamış; gerektiğinde dünyanın en güçlü devletleriyle bile tek başlarına mücadele etmişlerdir. Onlar hiç kimseden makam ye mevki beklemeden yalnız ve yalnız milletlerinin geleceği için hayatlarını ortaya koymuşlardır. Kimse onlara önderlik sıfatını vermemiş, onlar bu sıfatı hayatlarının her saniyesinde yaşayarak kazanmışlardır. İşte karşınızda bu efsanelerden bin tanesi: Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu....

1944 sürgününü yaşayanlardansınız, o günlerden aklınızda neler kaldı?

1944'te ben daha 6 aylıkken vatan haini damgasıyla Orta Asya'ya sürüldük. Benim ailem Özbekistan'in Andican bölgesindeki bin köye sürülmüştü. Çocukluğum orada geçti. Bu Kırım Tatar halkının, milletimizin karşılaştığı büyük bir faciaydı. Ancak Stalin öldükten sonra, 1950'li yılların ikinci yarısında vatanımıza dönmek ye haklarımızın iade edilmesi için mücadeleye başlayabildik. Ve şükürler olsun bugüne kadar halkımızın yarısı da olsa vatanına dönebildi. Gelemeyenler Özbekistan'da, Kazakistan'da, Kırgızistan'da, Rusya'nın diğer bazı bölgelerinde kaldılar.



Eskişehir-Tepebaşı belediyesi tarafından çekilmiştir


1955 senesinde Özbekistan'dan göç ettik ye Taşkent şehrine yakın bir kasabaya geldik. 1956'da Rus dilinde ortaokulu bitirdim ye Taşkent Üniversitesi Arap Dili ye Edebiyatı Fakültesine girmek istedim. Ama orada bana açıkça, “Bu fakülteye Kırım Tatarları, yani Sovyetlere sadık olmayan milletin mensuplarını almıyoruz” dediler. Fabrikaya işe girdim.

1961 senesi biz genç arkadaşlarla, Taşkent'te “Kırım Tatar Gençlerinin Milli Teşkilatı” adlı bir siyasi teşkilat kurmuştuk. Birkaç hafta sonra teşkilatımızın önderini tevkif ettiler. Beni o zaman yakalamadılar ama işten çıkardılar. 1962 senesi Taşkent Sulama ye Ziraat Mekanizasyon Enstitüsüne kaydoldum, ama oradan beni üç yıl sonra KGB'nin talebiyle çıkardılar. Sebebi, yani bana karşı yapılan suçlamalar şöyleydi:

Milliyetçi Komünist Parti ve Sovyet Hükümetinin milli siyasetini eleştiriyor, enstitü talebeleri arasında dağıttığı yazılarla onların fikirlerini bozuyor.

Enstitüden kovmakla beraber beni askerliğe, Sovyet ordusuna almak istediler. Ama ben askere gitmeyi reddettim. Madem ki bu devlette bizim hiç vatandaşlık hakkimiz yok, öyleyse borcumuz da olamaz. İkinci olarak vatanından vahşilikle sürgün edilen, olmayan insan bu devlette neyi müdafaa edecek? Ben bu devlete sadık olacağıma asker andına imza atmayacağım dedim. Bunun için beni bin buçuk yıl hapishaneye bıraktılar.

İkinci sefer 1969 senesinde tevkif ettiler. Suçlarım, Kirim Tatarlarının vaziyeti, onların hakları hususunda mektuplar ye makaleler yazarken Sovyetlerin milli siyasetlerini lekelemişim. 1968 senesinde Sovyet ordusu Çekoslovakya'yı işgal ettiği için karşı protestoları yazmışım vesaire. Yani Sovyetlere karşı propaganda yapmışım.

Sizin ilginç bir tarafınız, tüm insanlar ve insanlık için de mücadele ediyor olmanız.

Evet, çünkü biz İsmail Gaspıralı'nın görüşlerini öğrendik. Şimdi bakıyorum da Türkiye'de çok az insan tanıyor, Gaspıralı'yı. 0 tüm insanları kucaklayan, bütün insanlığa saygılı biriydi. Tüm Türk dünyasına ulaşabilmiş adamdı. Onun gazetesi, bütün Türkçe konuşulan yerlerde okunurdu.

Kırım Milli Hareketi, hiç kimseyi ne öldürmüş, ne kaçırmış, ne de eziyet etmiştir. Yani terörize olmamıştır. Bunun en büyük sebebi Gaspıralı'nın fikirleridir.

Gaspıralı bizim önümüzde bazı ilkeleri koydu. Bunlar:

“Mevcut devletin kanununa ve insan haklarına göre mücadele sürdürülecek, şiddet ve terör kullanılmayacak, masum insanların gözyaşlarının dökülmesine izin verilmeyecek. Bunlar yapılırken, diğer insanların ve halkların haklan korunacak ye davalarına destek verilecek.“

Gaspıralı öldüğü zaman, Kırım'daki Ermeni ye Ortodoks kiliseleri Gaspıralı için ayin yaptılar. Çünkü; Gaspıralı kahramandı, kahramanların sadece halkı tarafından değil, düşmanları tarafından da sevilmesi lazım gelir...

Mücadeleniz sırasında bazı Ruslardan da yardım görmüşsünüz...

1969'da tevkif edildiğim zaman, benimle beraber o zaman Moskova'da yaşayan ve Kırım Türklerine çok yardımda bulunan Yahudi şair İlya Gabay'ı ve Ukraynalı General Petro Grigorenko'yu da yakalamış ve muhakeme etmek için Taşkent'e getirmişlerdi. Ama Grigorenko'nun davasını bizimkisinden ayırdılar ve onu delihaneye (tımarhaneye) bıraktılar. Böylelikle o insan Kırım Türklerine yardım ettiği sebebiyle beş yıldan fazla bir süreyi delihanede geçirdi. Beni ve İlya Gabay'ı ise Taşkent mahkemesinin hükmüne göre 3 yıl ağır çalışma kampına yolladılar. İlya Gabay serbest bırakıldıktan birkaç ay sonra intihar etti. Kendisini apartmanın 12. katının penceresinden yere attı ve öldü.

Hapis dönemindeyken bir de açlık greviniz var...

1974 senesinde yine, üçüncü kere yakaladılar ve bir yıl müddetle Sibirya'daki ağır çalışma kampına yolladılar. Serbestliğime üç gün kala yine bana bir dava açtılar ve müddetimi uzattılar. Güya kamtaki mahpuslar arasında Sovyetlere karşı propaganda yapmışım, kamptan arkadaşlarıma ve akrabalarıma yazdığim mektuplarda Sovyetlerin siyasetini lekelemişim ve buna benzer suçlamalar. Protesto olarak açlık grevi ilan ettim. Bu açlık grevi 10 ay kadar, daha doğrusu 303 gün devam etti.

Burada, nasıl olup da o kadar açlık grevi geçirmek ve ölmemek mümkün mü gibi sorular doğabilir. Sovyet hapishanelerinde açlık grevi şartları şöyleydi:

İnsan ağzına hiç yemek almıyor, ama mahpus ölüm haline yakınlaştığı zaman mahkeme gardiyanları onun ellerine kelepçe takip ağzına zorla açıp lastik boru sokarlar ve böylelikle karnına açlıktan ölmesin diye gıdalı akan madde dökerler veyahut kan damarlarına iğneyle glikoz enjeksiyonu yapanlar.

İşte o zaman, yani 303 günlük açlık grevi zamanında, Andrey Saharov, Petro Grigorenko ve diğer meşhur insanlar benim serbestliğimi talep ederek dünya kamuoyuna, Birleşmiş Milletler Teşkilatına müracaatlar ve protestolar yazdıkları için benim ismim ye Kırım Türklerinin problemleri geniş dünya cemaatine belli olmuştu... Yıllar geçtikten sonra, o zamanlar Türkiye'de de beni kurtarmak için yürüyüşler, yayınlar ve diğer hareketler yapıldığını ye bu hareketlerde, Türkiye'deki Kırım Türklerinin aktif iştirak ettiklerini öğrendim. Ama açlık grevine ve dünyanın çeşitli yerlerinden protestoları yağmasına bakmadan Omsk şehrinde yargıladılar ve iki buçuk yıl ağır çalışma kampına hüküm ettiler. Muhakeme kapalı geçti. Ne akrabalarımı ve arkadaşlarımı ve ne de mahsus mahkemeye gelen akademisyen Andrey Saharov'u ve onun eşi Yelena Bonner'i mahkeme salonuna koydular. “Serbest publigi“ yalnız gardiyanlar, KGB'ye İçişleri Bakanlığının hizmetçileri teşkil etmişti. Mahkumiyeti geçirmek için Çin sınırına yakın olan Primorski adlı bir ağır çalışma kampına yolladılar.

Türkiye'de Cemiloğlu öldü haberleri çıkmıştı…

Cezaevinde açlık grevindeyken annem gelmiş benimle görüşmeye. Ama kampın müdürü “Sizin oğlunuz yok burada” demiş. “Yasak, görüşmek mümkün değil“ dese yaşadığımı bilecek.

Ama annem biliyor benim orada açlık grevinde olduğumu. Orada insan hakları için mücadele veren insanlar vardı. Onlar annemle görüştükten sonra basın toplantısı yaptılar. Ve ölme ihtimali var dediler. İlk Fransız gazetesinde ve Londra'da çıkan Times'ta ayrı haber çıkmıştı. Ve Türkiye'de gıyabi cenaze namazları kılınmış, mevlitler okutulmuş.

Daha önce sürülen Tatarlar Kırım'a dönmeye başladılar...

Evet mücadelemiz sonucunda yeniden Kırım'a göç başladı. Fakat şimdi asıl mücadeleyi Kırım'da veriyoruz. Kinim Tatarlarının hayat seviyeleri diğer milletlerle kıyas ettiğimiz vakit biraz düşük. İşsizlik ve evsizlik büyük mesele. Aylıklar çok düşük. Hukuki ve siyasi haklarımızı elde etmek bakımından problemlerimiz var. Bu hakları elde etmek için çaba sarf ettik ve Ukrayna Parlamentosu'na iki yıl önce, “Milliyet ayrımına göre sürgün edilen kişilerin haklarının iade edilmesi hakkındaki“ kanunu kabul ettirdik. Ama eski cumhurbaşkanı buna veto koydu. Şimdi bu kanunu kabul ettirmek için görüşmelerimiz devam ediyor. En büyük sorunumuz insanlarımızın milli kimliklerini korumak mücadelesi. Çünkü 1944 sürgününden sonra Kırım Tatarca resmen yasaktı. Hiçbir okulumuz yoktu. Çocuklarımız, hatta bizim yaştaki insanlar bile ana dilini bilmiyordu. Şimdi büyük mücadele ile 14 okul açabildik. 0 okullara da aşağı yukarı 6 bin kadar çocuğumuz gidiyor. Okul çağında olan çocuklarımızın sayısı 45 bin civarında. Yalnız dokuzda biri Tatarca eğitim imkânına sahip. Diğerleri Rus okuluna gidiyor. Ukrayna devleti tarafından resmi bin yasak yok. Ama devletin verdiği parayla bizim istediğimiz standartlarda okul kurmanızın imkanı yok...

Dil meselesi çok önemli, insanların milli kimliklerini koruyabilmeleri için dillerini koruyabilmeleri lazım...

Bu yüzden Üniversitelere, dilimizin gelişmesi için büyük önem veriyoruz..

Kırım'a yeniden dönen Tatarlar Ukrayna'da nasıl karşılanıyorlar?

Ukrayna, Ruslar tarafından, insanlarımızı haksız olarak sürdüklerini kabul etti. Ama bunu kabul etmek yetmez, bizim topraklarımızı geri vermeleri lazım. Rusya'dan getirilip bizim topraklarımıza oturtuldu insanlar. Bizi sürgün ettikten sonra yıllarca bizi kötülemeye çalıştılar. Tabii böyle bir gerginlik var Ruslarla Kırım Tatarları arasında. Rusların büyük çoğunluğunun niyeti Kırım'ı Ukrayna'dan koparıp Rusya'ya bağlamak. Biz kesinlikle buna karşıyız. Rusların bu bölücülüğü Ukrayna için de büyük problem. Biz bu bölücülüğe karşı olduğumuz için Ukrayna bizi belli ölçüde destekliyor, sosyal problemlerimizin çözümü için. Ama devletin yaptığı maddi yardım büyük problemlerimizi çözmeye asla yeterli değil. İnsanlarımızın bir kısmı işsiz, çoğu insanımız akrabalarının yanında yaşıyor. Toprak burada pahalı. Yerli tüccarlar topraklarını satmak istiyor ama biz bedava almak istiyoruz.

Sonra; parayla almaya kalksak da bize satmak istemiyorlar. Bizim insanlarımız da mecburen işgal ediyor bu toprakları ve uzun mücadeleden sonra devlet bizimle uzlaşmak zorunda kalıyor.

Türkiye - Kırım ilişkileri yönünden Türkiye'den beklentileriniz nelerdir?

Beklentilerimiz aslında çok büyük. Türkiye hiçbir zaman bağımsızlığını kaybetmeyen tek Türk devleti. 0 sebepten sadece Kırım Türklerinin değil de tüm Türk halklarının Türkiye'den büyük beklentileri var. Fakat biliyoruz ki, Türkiye'nin imkanları çok sınırlı. 0 sebepten problemlerimizin hepsinin Türkiye tarafından çözülmesini beklemiyoruz tabii. Bize en çok destek veren, yardım veren ne de olsa Türkiye. Pek çok çocuğumuz ücretsiz, bedava burs alıp okuyorlar. Camiiler kuruyorlar. Çeşitli vakıflar geliyor.

Elbette Türk devlet adamları Kırım'ın Türk dünyası ve Türkiye icin ne kadar önemli olduğunu anlasalardı, Kırım-Tatar problemine daha fazla dikkat ederlerdi. Türkiye Diyanetinin gönderdigi 20 tane sünekli görevli var, ama yeterli değil.

Türkiye elinden geleni yapıyor, ama Kırım'ın öneminin Kıbrıs kadar anlaşılması lazım. 1996'da Türkiye'ye resmi ziyaret için geldim, o zaman başbakan Tansu Çiller'di. Onunla görüşmek için önce danışmanı Ayvaz Gökdemir'e gittik. Bize, “Siz bekleyin, ben ilk başta Kırım'ın nerede olduğunu, orada kimlerin yaşadığını, Tansu Hanım'a bir anlatayım, sonra sizinle görüşür” dedi. Bu aslında Türkiye'nin konuya ne kadar da uzak olduğunun göstergesi...

Kırım'da bugünlerde etnik bir gerginlik yaşanıyor. Kırım'daki gelişmeler Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor. Çünkü Kırım Yarımadası hem tarihi bakımdan, hem de stratejik bakımdan Türkiye için çok önemli, yaklaşık 300 bin Tatar Kırım'a geldi. Bundan Ruslar hoşlanmıyorlar, Rusların aşırı milliyetçileri, Tatarları Kırım'dan kovabilmek için saldırılar planlıyorlar.

Akdeniz'de Kıbrıs ne ise Karadeniz'de de Kırım odur...

Buradaki bir çatışma hem Tatarlar için, hem Türkiye, hem de Ukrayna için çok kötü sonuçlar doğurur...

Nasıl bir gelecek bekliyor Kırım'ı?

Problemlerimizi demokrasiye uygun bir şekilde ve Kırım'ın kök halkının istekleri de dahil, tüm insanlarımizin isteklerini dikkate alarak çözeceğimizi umuyoruz. Umutluyuz, tabii Sovyet zamanlarında bile umutluyduk.

Problemimiz çok, ama yavaş yavaş o problemleri çözeceğiz. Elbette Türkiye bizim kardeşimiz. Hapisteyken, “buradan nasıl çıkarız, sag salim bir şekilde” diye dua ediyordum, Allah nasip etti Sovyetler de dağıldı, vatanımıza da döndük. Eğer çocuklarımız millî kimliklerini, din ve imanlarını kaybedecek olurlarsa o millet yok olur. Şimdi esas mücadelemiz bu...

Bu alandaki mücadelemizde Türkiye'yi yanımızda görmek isteriz...

Kırım Tatar Milli Meclis Başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile yapılan bu röportaj yazısı, Eskişehir'de haftalık olarak yayınlanan Midas gazetesinin 08-14 Şubat 2007 tarihli, 58 numaralı sayısının 22-23. sayfalarında derc olunmuştur

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <