Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

2.VİYANA

> 1 <

bekonic

grup tuttuğum takım
Yüzbaşı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 1539 ileti
Yer: Antalya
İş:
Kayıt: 03-04-2006 15:23

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #205015 11-05-2007 13:19 GMT-1 saat    
---------------2.VİYANA KUŞATMASI ÜZERİNE ---------------- TARİHTE OSMANLI'YA İHANET EDEN MİLLETLERİN ŞİMDİKİ DURUMLARINA BİR BAKALIM!!!


Sultan IV. Mehmed'in (1648u1687) hükümdarlık yıllarında, birbiri ardınca gelen sadrazamlardan Köprülü Mehmed Paşa ile oğlu Fazıl Ahmed Paşa ve evlatlığı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa dönemlerinde Osmanlı Devleti, ikinci bahar dönemini yeniden yaşarken fetihler de devam etmekteydi. 1672'den itibaren IV. Mehmed, bizzat iştirak ettiği iki Lehistan Seferi ile, iki Rusya Seferi'nden sonra, Avusturya Seferi'ne çıkmak için Belgrat'a kadar gelir.
II. Viyana<±Ğ>1 kuşatmasını gerekli kılan en önemli sebeplerden birini şöyle ifade edebiliriz:
AvusturyauAlman idaresinin zulmü altında yaşayan Macarlar, Avrupa'nın değişik yerlerinde Osmanlı idaresinde yaşayan ırkdaşlarının hürriyet ve refah seviyesini gördükçe, Türk idaresine girmek istediklerini ifade ediyorlardı. Orta Macar Kralı, 'Macarların Almanlar'a Karşı 100 Şikayeti' ismiyle yayınladığı eserinde, uğradıkları zulümleri dile getiriyordu. Alman idaresinden tamamen nefret eder hale gelmişlerdi. Macarlar arasında ateşte kızartılanlar vardı. Ellerinden toprakları alınan Macar asilzadeleri hayatlarını zindanlarda geçiriyorlardı. Alman idaresindeki Macarlar tarafından kendilerine lider seçilen Tökeli İmre, 9 Ocak 1682'de İstanbul'a elçi göndererek, 'Nemçe'nin tecavüzü haddi aştı... Bunları görmektense ölmek yeğdir. Heman bir taraftan haber verip yörüyesiz.' tarzında şikayetlerini dile getirerek, Alman idaresini kabul etmediklerini ve Osmanlı idaresi altına girmek istediklerini belirtir.<±Ğ>2
Osmanlı Devleti'nin Orta Avrupa'daki hakimiyeti altında bulunan yerlerin emniyet altında tutulabilmesi için, sınırlarının biraz daha kuzeye doğru genişletilmesi gerektiği konusu da, siyasi ve tarihi şartların bir gereği idi. Zaten Tuna sınırını sağlam tutmak için Tuna ötesi fetihlere girişen Osmanlı, şimdi bu bölgeleri muhafaza etmek için Orta Avrupa'da yayılmaya zorlanıyordı. Ancak burada hatırlanması gereken bir husus daha vardır. Devletin askeri ve idari yapısını İslami esaslar üzerine kuran Osmanlı,<±Ğ>3 dünyanın değişik yerlerine giderken<±Ğ>4 Kur'an'daki; 'Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden (kurtarıp) çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize katından bir yardım eden yolla' diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan müstaz'af (acizler) adına savaşmıyorsunuz?'<±Ğ>5 şeklindeki İlahi Emri yerine getirmeye çalışıyordu.
Macarlar Osmanlı'dan ısrarla yardım isterlerken; aynı zamanda da, 1664 Vasvar Barış Şartları'nı çiğneyerek Osmanlı sınırlarına saldıran Avusturyalılar'ın; çapulculuk yaparak sivil vatandaşları esir almaları üzerine sınır bölgelerindeki beylerden gelen şikayetlerden dolayı, IV. Mehmed, Avusturya'ya karşı sonuç alıcı bir savaşın yapılmasına karar verir. Bu münasebetle, ordu ile birlikte Belgrat'a kadar gelen padişah, devlet adamlarının gördükleri lüzum üzerine, Sadrazam Merzifonlu'yu serdar tayin ederek, kendisi arkadaki ordugahta hareketi takip etmiştir. Ordu ile birlikte yola devam eden Merzifonlu, Estoni'de kurduğu savaş meclisinde Viyana'nın kuşatılmasına karar verir. Buradaki toplantıda, Kırım hanı Murad Giray ile Budin beylerbeyi Arnavut Koca İbrahim Paşa, Viyana üzerine bir sonraki sene gidilmesini ısrarla ileri sürmelerine rağmen, Merzifonlu; sefere çıkılması gerekliliğini divan üyelerine kabul ettirir.<±Ğ>6 Görüşmeler sırasında, Murad Giray ve Koca İbrahim Paşa'nın Merzifonlu ile tartışması ona karşı bir kin meydana getirmişti. Zira, bu düşmanlığın neticesi olarak savaşın sonuna doğru Murad Giray ve İbrahim Paşa, Merzifonlu'ya karşı bir ihanet sergileyeceklerdir. Onların bu tutumu, Osmanlı'ya karşı tarihin seyrini değiştirecektir. IV. Mehmed döneminin ilk on senesinde devlet içindeki problemlerin halledilmesinden sonra, Girit, Rusya ve Avusturya'da devam eden fetihler, Papalık makamının dikkatini çekmekteydi. Onların, Osmanlı'ya karşı Avrupa'da bir askeri ittifak hazırlıkları içerisinde bulunduğunu ve Avusturya ile Lehistan'ın aynı maksatla birleştiğini haber alan Merzifonlu, daha fazla taraftar kazanmalarını engellemek maksadıyla savaşın ertesi seneye bırakılmasını uygun görmüyordu.<±Ğ>7



7 Temmuz 1683'de Viyana önlerine gelen Osmanlı ordusu, burada elliye yakın kaleyi ele geçirmiştir. Avusturya ordusu başkomutanı Duc Charles; Osmanlı ordusunun ileri hareketine engel olmak için Aşağı Avusturya sınırına ve Leyta nehrinin arkasındaki araziye askerini yerleştirmişse de, sevk edilen Osmanlı ordusu karşısında bozguna uğramışlardır. Bunu haber alan Avusturya İmparatoru I. Leopold, saray halkı ile birlikte kaçarken, halk da Viyana şehrini terk etmiştir. 12 Temmuz'da Viyana'ya askeriyle girmeye çalışan Merzifonlu, bu defa şehri savunmaya çalışan askerlerin dış mahallelerdeki evleri ateşe vermeleri üzerine şehri muhasara altına almıştır. Bu tarihten itibaren iki ay boyunca karşılıklı top atışları ile süren taraflar arasındaki çatışma sonunda, Osmanlı asker-leri; direnişi kırarak şehre girmeyi başaracağı sırada Macarların iç tahkimatlarıyla karşılaşmışlardır. Bu sırada da, kral Sobieski komutasındaki 20 bin süvari, Avrupa'daki çeşitli prensliklerin gönderdikleri askerleriyle Tulin önlerinde birleşir. Kaynaklar, bu müttefik ordunun 70 bin olduğunu ve kuşatmanın başında Osmanlı askerinin 60 bin civarında olduğunu kaydetmektedir. Bu durum karşısında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, müttefik Avrupa ordusunun Viyana'ya girişini engelleyebilmek için, Kırım hanı Murad Giray'a; şehre geçit yeri olan Taşköprü üzerindeki Tuna nehri arkasına mevzilenmesini emreder. Ancak, Merzifonlu'nun bu planı Kırım hanının ihanetiyle bozulur. Viyana muhasarasına katılan Silahtar Fındıklılı Mehmed Ağa, daha sonra yazmış olduğu 'Silahtar Tarihi' adlı eserinde, büyük bir üzüntüyle hadiseyi şöyle anlatır: 'Düşman Tuna nehri üzerinden geçerken Murad Giray düşman askerine karşı çıkacağı yerde; bir tepe üzerine çekilip onları seyretmeye başlamış yanında bulunan kendi imamı bile onun bu haline itiraz ettiği halde: 'Sen bu Osmanlu'nun bize ettüğü cevri bilmezsun. Bu düşmanın def'i yanumda lauşey idi (basit bir iş idi) ve bilürüm ki dinimüze de ihanettir! Lakin asaletim beni komadı: Anlar da görsünler kendülerinin kaç akça adem imiş. Tatar kadrin (kıymetini) bilsünler!' cevabını vermiştir.
Bu hadiseden bir gün evvel, Viyana'nın ormanlık bölgesindeki Kehlenberg dağının arka yamaçlarından gelmiş olan düşman ordusu da; Tuna nehri üzerindeki köprüden geçen Sobieski komutasındaki askerlerle birleşerek, Osmanlı ordusu karşısında bir güç oluşturmuşlardır. Düşman ordusu karşısında mevzilenen Osmanlı ordusu, bu defa Budin beylerbeyinin ihanetiyle karşılaşmıştır. Ordunun sağ tarafını komuta eden vezirlerden Budin beylerbeyi Arnavut İbrahim Paşa, yukarıda belirtildiği üzere Edirne'deki harp meclisinde Merzifonlu ile tartıştığı için, intikam hissiyle hareket etmiş ve savaşın başladığı sırada askerini geri çekerek, Osmanlı saflarının bozulmasına sebep olmuştur. Bu fırsatı değerlendirerek, düşmanın Osmanlı ordusu orta saflarına girdiği sırada bu defa ordunun sol tarafına komuta eden Kırım hanı Murad Giray da bu olaya seyirci kalmakla ikinci ihaneti orada işlemiştir. Buradaki meydan savaşının kaybedilmesinde ve II. Viyana Muhasarası'nın neticesiz kalmasında bu iki şahıs önemli rol oynamıştır. Bu iki şahsın askerleriyle geri çekilmesiyle etrafındaki dokuzuonbin kadar askeri savaşmak zorunda kalan Kara Mustafa Paşa, gün boyunca savaşırken, akşama doğru Şehit olmak için düşman içine atılmak istemiş ancak etrafındakiler, dağılan ordunun toparlanabilmesinin kendisine bağlı olduğunu söyleyerek, buna engel olmuşlardır. Bu meydan muharebesinde Şehit olan Osmanlı askeri sayısının onbin civarında olduğu rivayet edilmektedir. Tarihçilerin II. Viyana Kuşatması'nın sonuçsuz kalması konusunda ileri sürdükleri sebepleri kaydederek bunlara cevap veren Danişmend, özetle şunları belirtmiştir:
Viyana'nın zorla fethedilmesi durumunda, askerin yağmalamasına sebep olacağından endişe ederek şehrin kral tarafından teslimini bekleyip, bütün hazineleri eline geçirmek için tamahkarlık ederek vakit kaybetmiş ve bu şekilde yardım ordusunun yetişmesine meydan vermiştir. Ancak imparatorun kaçtığını, sarayının yağma edildiğini bilen ve özellikle müttefik ordunun hazırlanmakta olduğunun haber alınmasından itibaren, bütün gayretiyle çalıştığı bilinen Osmanlı başkomutanı hakkında böyle bir itham yapılmamalıdır. Bu husus, savaşa katılan ve hadiselerin şahidi olan Fındıklı Mehmed Ağa tarafından uaralarındaki şahsi meseleden dolayı, Paşa'ya kırgın olmasına rağmenu doğrulanmaktadır.<±Ğ>8
Viyana'yı koruyan surların tahrip edilmesinden sonra şehre hücum etme konusunda kararlı olan Merzifonlu'nun, beklenmedik bir şekilde Avrupa müttefik ordusuyla karşılaşması; onu, kuşatmayı kaldırmak zorunda bırakmıştır.

1071 Malazgirt Meydan Muharebesi'yle başlayıp, II. Viyana Kuşatması'na kadar 612 yıl devam etmiş olan askeri başarılar; adı geçen komutanların ihmal ve ihaneti ile sona erer. Yukarıda belirtildiği üzere, Mezifonlu'nun Viyana'da düşman kuvvetlerine karşı hazırladığı planının bozulmasına sebep olan Murad Giray'ın bu tutumunun, Edirne'deki harp divanındaki görüşmeler sırasındaki tartışmadan kaynaklandığı sanılmaktadır. Ancak Fındıklı Mehmed Ağa'nın yukarıdaki rivayetlerinden, Murad Giray'ın yıkıcı bölücü düşünceler taşıdığını söylemek mümkündür. Her ne kadar II. Viyana Kuşatması'nın meydana geldiği dönemde, 19. asrın başından itibaren dünya dengelerini alt üst eden ırkçılıkumilliyetçilik hareketinin etkileri ve Yeni Çağ'ın sonuna kadar, devletlerin kurulması ve geliştirilmesinde hanedanlık bağları etkili idiyse de, bunun da, bir yönüyle ırkçılıkumilliyetçilik anlamına geldiğini söylemek mümkündür. Kırım Hanı'nın söz konusu yanlış hareketini tarihi determinizm açısından değerlendiren Kösoğlu şöyle der: 'Tarihi akış içinde öyle küçük olaylar, duygular, tavırlar vardır ki, bunlar hiç bir maddi veya sosyal gücün eseri değildir; ama, tarihin akışını değiştirirler. Bu olguları görmemezlikten gelmek, gerçeğe sırt çevirmek; onları hesaba katmak ise, kurulacak bir determinizmi bozmak sonucunu doğurmaktır. Bu küçük şeyleri, istisnalar olarak da kabul edemeyiz. II. Viyana Kuşatması'nda Kırım Hanı şeytanın iğvasına (kandırmasına) kapılmıştır. “Benim için lauşeydir” dediği Leh ordusunu köprüden geçirtmeseydi, Beç (Macar) Kızılelma'sı<±Ğ>9 Türk'ün olacaktı... O zaman, tarihin akışı değişmelere uğrayacaktı... Kırım Han'ı imamının yalvarmalarını dinleseydi, tarih başka türlü olacaktı... Gerçek o ki, maddi ve manevi, küçük ve büyük bir sürü şey iç içe girerek tarihi dokumaktadır... Tarihi eyleme dönüştüren ahlaki özlerdir. Bu oluşun muharrik (hareket ettirici) gücü iman, yönü ve muhtevasını tayin eden ise, imanın iç talepleridir... Kavimlerin kendilerini değiştirmelerine göre Allah onların halini değiştirmektedir. Yani cemiyet halindeki 'kendi'mizin ruhi akışı, eyleme dönüşerek tarihi yapmaktadır.'<±Ğ>10
Yukarıda tahlil etmeye çalıştığımız gibi, İkinci Viyana bozgununun esas sebebinin tefrika (parçalanma) olduğu görülmektedir. Tarih boyunca gelmiş geçmiş devletlerin ayakta kalış ve yıkılış sebeplerini tarihi determinizm açısından açıklayan şu ayetler de bu gerçeğe işaret eder: 'Allah'a ve Onun Resulüne itaat ediniz. Birbirinizle çekişmeyiniz. Aksi halde bütün gayret ve çalışmalarınız fiyasko ile neticelenir. Kuvvetiniz de yok olur gider.”<±Ğ>11, “...Bir kavim, özündeki (güzel hal ve ahlakı) değiştirip bozuncaya kadar Allah şüphesiz ki onun (halini) değiştirip bozmaz...” <±Ğ>12

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <