Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ VE TADINI KAÇIRMAK

> 1 <

milliyetci26

grup tuttuğum takım
Cezalı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 52 ileti
Yer:
İş:
Kayıt: 10-07-2007 20:05

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #238463 18-07-2007 18:39 GMT-1 saat    
Temel'e, bir misafirlikte, taze incir ikram etmişler.. İlk defa yediği bu meyveyi çok sevmiş.. Ama meyvenin adını sormayı unutmuş..

Ertesi yıl, yine aynı eve gitmiş..

-Bana geçen yıl, dışı yeşil-kahverengi, içi yumuşak, çekirdekli bir şey ikram ettiniz.. Onu çok sevdim, demiş..

Ev sahibi düşünmüş.. "Herhalde patlıcanı tarif ediyor" deyip, Temel'e patlıcan getirmiş..

Temel patlıcanı ısırmış, yüzünü buruşturmuş.

-Bunu hem uzatmış, hem de tadını kaçırmışsınız...

***

Aynen bu fıkradaki gibi, AKP'lilerin dün yediği meyve başka, bugün bir başkadır. AKP, Cumhurbaşkanlığı seçim süreci hakkındaki tartışmayı hem uzattı, hem de tadını kaçırdı…

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, AKP'nin tamamen yalan üzerine kurulu propagandalarını dinledik ve izledik…

AKP bu süreçte beceriksizliğini yansıttığı gibi, rezil oluşunu da tüm Türkiye'ye göstermiştir.

Tek başına iktidar olan AKP, mecliste bir Cumhurbaşkanı seçtirememiştir.

Türkiye'de hiçbir parti ve devlet kuruluşu ile uzlaşmaya, anlaşmaya ve istişareye yanaşmayan AKP, Türkiye'den esirgediği bu istişaresini yabancı devlet adamları ile yapmıştır.

Cumhurbaşkanlığı sürecinde Bush, Talabani, Barzani ile istişare yaptığından şüphemiz olmayan Recep Tayyip Erdoğan, İtalya'nın eski Başbakanı Silvio Berlusconi'ye de 'Sen benim yerimde olsan ne düşünürsün, sana böyle teklif gelse' diye sordum" şeklinde açıklama yapmıştı.

Yabancılara, Cumhurbaşkanlığı sürecini bu şekilde soran, Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'deki siyasi partilere ise "Verdik ellerine bir çelik çomak, oynuyorlar. Biz de gülüyoruz" şeklinde cevap vererek dalga geçiyor ve hakaret ediyordu.

Muhalefet partilerine bu şekilde davranan Recep Tayyip Erdoğan, son güne kadar kendi adaylığını düşündü, fakat siyasi sicili, hakkında bekleyen yolsuzluk, kalpazanlık, suç örgütü kurma dosyaları sebebi ile buna cesaret edemedi.

T.B.M.M Başkanı Bülent Arınç'ın da o dönem, Recep Tayyip Erdoğan'a "Ya sen, ya ben, ya da Abdullah Gül" dayatması yaptığı, medyada yazıldı, çizildi. Recep Tayyip Erdoğan, bu dayatma karşısında, Abdullah Gül'ü son gün aday gösterdi.

BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Abdullah Gül ismini Türk milletine dayatmaya kalktı. Zaten Abdullah Gül'ün de adaylığı açıklandığında tüm kirli çamaşırları ortaya çıkmış ve daha Cumhurbaşkanlığı seçimlerine geçilmeden yıpranmış bir aday haline gelmişti.

Zaten Recep Tayyip Erdoğan'ın da bunu bildiği ve yıpratmak için özellikle bu ismi adaylığa önerdiğini herkes kabullenmiş durumdadır.

Çünkü AKP Cumhurbaşkanı seçtirmek için davranmadı, aksine seçtirmemek için adeta her yolu denedi… Niçin mi böyle davrandı, çünkü seçtirmeyip yalanla-dolanla mağdur ve mazlum oldukları yalanını seçim meydanlarında kullanmak için, bunu yapmak durumundaydı.

Şimdi herkes vicdanına sorsun, AKP'nin bu Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşanlarla ilgili oynadığı rol olmasa, miting meydanlarında bu halkın karşısına nasıl çıkacaklardı?

Çıkacak yüzleri olabilir miydi?

Ne anlatacaklardı? Ülkeyi nasıl karış karış sattıklarını mı, ABD, AB ve İsrail karşısında nasıl kul-köle olduklarını mı, Ali Dibo'ları mı, Apo'yu idamdan nasıl kurtardıklarını mı, PKK kavramlarını iktidarlarında nasıl kullandıklarını mı, PKK'nın beyin kadrosunda olanlarla devlet kurumlarında nasıl düşüp-kalktıklarını mı, Apo denen alçağa nasıl "Sayın Öcalan", şehitlere "Kelle" dediklerini mi, Kerkük ve Musul'u peşmergenin eline bırakıp, Türkmenleri nasıl hançerlediklerini mi, Kıbrıs'ı Rumların kucağına nasıl bıraktıklarını mı, nasıl zengin olduklarını mı, mal varlıklarının nasıl arttığını mı, Türkiye'nin iç ve dış borcu bu kadar milli kuruluşu sattıkları halde nasıl iki katına çıktığını mı, neyi anlatacaktı bu AKP, neyi?

AKP, akıllı ve bilinçli bir taktikle Cumhurbaşkanlığı sürecini tıkayıp, meydanlarda Küçük Emrah tipinde ağlamak, sızlamak için böyle bir yolu tercih etmiştir.

AKP, mazlum ve mağdur rolünü oynamak için kimseyle uzlaşmaya yanaşmamıştır. AKP'nin niyeti, gerçekten bu ülkeye hizmet etmek olsaydı, bugün kriz çıkmadan Cumhurbaşkanlığı makamında belki de Büyük Ortadoğu Projesi'nde memurluk yapmayacak, 'Ne Mutlu Türk'üm diyene' anlayışından rahatsız olmayan, Irak'ta 1 milyon Müslüman'ın öldürülmesine onay vermeyen AKP'li birisi oturuyor olacaktı. (Gerçi AKP'de böyle birisi varsa, o partide ne işi olur ki?) Allah, Türk-İslam âleminin yüzüne baktı da, Abdullah Gül gibi birisi o makama oturamadı!

Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde, AKP'nin Abdullah Gül dayatması Anayasa Mahkemesi'nden T.B.M.M'nde 367 çoğunluk sağlanamaması yüzünden geri dönmüş ve Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olamamıştı. Bu tıkanma yüzünden Türkiye erken bir seçime gitmiş ve o seçim tarihine sayılı günler kalmıştır.

AKP, 367 üzerinden mazlum ve mağdur rollerini oynayarak, miting meydanlarında Tayyip-Gül ikilisi ile birlikte adeta siyasi Küçük Emrah olmuşlardır.

Her gittikleri yerde "Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer nasıl seçildiyse, bizde öyle seçilecektik, bizi seçtirmediler" diye hüngür hüngür ağlıyorlar.

Ama baştan sona yalan ve halkı kandırmaya yönelik propaganda yapmaktadırlar.

Turgut Özal hariç, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer, Anayasa'nın 102. maddesinin şartlarına uygun şekilde seçilmiştir ve Abdullah Gül'ün aday olduğu seçimlerde bu maddeye uygunluk olmadığından secimin sonucu mahkemede bitmiştir.

Daha önce gazetemiz yazarlarından Sayın Mehmet Çelebi, 23.06.2007 tarihinde kendi köşesinde tablosunu yayınlayarak, önceki Cumhurbaşkanlığı seçim süreçlerindeki T.B.M.M'nde katılımları göstermişti.

AKP'nin beceriksizlikle ve şeytanca bir planla tıkadığı Cumhurbaşkanlığı sürecinde adı en çok ön plana çıkan isim ise mevcut Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer olmuştur.

AKP'liler "Bize dindar Cumhurbaşkanı seçtirmediler" propagandası yaparak, Abdullah Gül ile Ahmet Necdet Sezer'i kıyaslayarak, Türk milletini kandırmaya çalıştılar ve bunda da büyük ölçüde başarılı oldular.

Abdullah Gül, sonradan "Cumhurbaşkanlığı için böyle bir kriter olamaz. Ayrıca ben çıkıp nasıl "Dindar cumhurbaşkanıyım" diyebilirim. Kendi günahlarım gözümün önünden geçer." Şeklinde açıklama yapmış olsa da, AKP'liler her yerde "Bize dindar Cumhurbaşkanı seçtirmediler" yalanına sarılmışlardır.

Bunların ne biçim Müslüman olduklarını, iktidarları zamanında en ince ayrıntısına kadar tüm dünya öğrenmiş ve görmüştür… Ne İslam'ı, ne Müslümanlığı ağızlarına almaması gerekenler, halen bu kavramlarla siyasi rant toplama peşindedirler.

Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde sürekli bu kavramları istismar etmişlerdir. Ve etmeye de devam etmektedirler.

Neymiş Abdullah Gül, dindarmış, eşi türbanlı imiş, babası sakallı imiş ondan dolayı Cumhurbaşkanlığı makamına çıkartılmamış!

Yalanın ancak bu kadarı olur… Abdullah Gül dindar olmadığı kendi söyledi, "torna tezgâhının başındayım" dediği gariban babası(!) şirket sahibi ve trilyonluk işler aldığı ortaya çıktı, eşinin de başörtülü olduğunu suçlayıcılık olarak dile getiren kimseyi duymadım…

T.B.M.M'de yapılan oylamada 367'yi bulsalar, bugün maalesef Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olacaktı…

Aşağıladıkları, hakaret ettikleri muhalefet partileri AKP'ye bu sayıyı buldurmadı.

Anayasa Mahkemesi de, Anayasamızın 102. maddesine göre T.B.M.M'de 367 çoğunluğun şart olduğunu açıklayarak karar aldı ve 57 gün sonra açıkladığı gerekçeli kararında şu açıklamayı yaptı.

"Cumhurbaşkanın seçimi sürecinde ilk iki oylamada uzlaşmanın sağlanması, 102. maddenin birinci fıkrasındaki 'Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir.' kuralının toplantı yeter sayısını da kapsamasıyla olanaklıdır. Aksi halde, üçüncü fıkradaki birinci ve ikinci oylamalar anlamsız hale gelecek, üçüncü ve dördüncü oylamalarda üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilebileceği için, bir uzlaşmaya da gerek kalmayacaktır. Üçüncü fıkrada öngörülen üçüncü ve dördüncü oylamalarda, TBMM'nin, adaylardan birini üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyuyla seçebilme olanağı karşısında, Meclis'te salt çoğunluğa sahip parti ya da partiler, birinci ve ikinci oylamada üçte iki çoğunlukla aranan uzlaşmaya sıcak bakmayabileceklerdir. Bu durum Anayasa'nın, Cumhurbaşkanı seçiminin uzlaşmaya dayanması amacıyla bağdaşmamaktadır." Kararda, "Anayasa'nın 102. maddesinin ilk fıkrasında Cumhurbaşkanı'nın seçimi için öngörülen üçte iki çoğunluk, dava konusu Meclis kararına ilişkin birinci oylama yönünden hem toplantı hem de karar yetersayısını kapsamaktadır"

BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gittiği miting meydanlarında, Abdullah Gül'ün 357 oy aldığını, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ise 330 oyla seçildiğini ifade ederek, özetle "330 ile seçince oluyor, 357 ile seçince olmuyor." diye sorularla aklınca matematik hesapları yapıyor.

Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanlığı seçiminde T.B.M.M'ne katılım sayısını gizlemektedir.

"330 mu büyük yoksa 357 mi büyük" diye soru soran Tayyip'e sormak lazım,533 mü büyük, yoksa 357 mi?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Anayasa Mahkemesi'nin de, siyasi ahlakın da aradığı T.B.M.M'de bir uzlaşma kültürü ile seçimin yapılmasıdır.

Gözü dönmüş gibi, tüm kurumları ele geçirmeye çalışan AKP'nin anlamadığı budur. Tarihi gerçekler ortada iken, "Bugüne kadar kim uzlaşmış ki, Cumhurbaşkanlığı seçimde biz uzlaşalım" diyorlar…

İşte en büyük yalanları burada ortaya çıkmaktadır.

57.Hükümet döneminde Ahmet Necdet Sezer ismi üzerinde T.B.M.M'de bulunan tüm partiler uzlaşma sağlamış ve bu isim T.B.M.M'nde 5 partinin (DSP, MHP, FP, ANAP, DYP) ortak ismi olarak belirlenmiştir.

Ahmet Necdet Sezer'in seçiminde büyük bir rol oynamış, "Sezer'e aşık olmuş, Ecevit'e helal olsun" demiş AKP'liler bu gerçeği saklamaya çalışmaktadırlar.

Ahmet Necdet Sezerin adaylığına ilişkin öneriyi DSP'den Aydın Tümen, MHP'den İsmail Köse, FP'den Bülent Arınç, ANAP'tan Beyhan Aslan ve DYP'den Nevzat Ercan Meclis başkanlığına teslim etmiştir.

Sezerin hem adaylığı sırasında hem de seçildikten sonra en çok sahip çıkan da yine FP'liler (şimdiki AKP'liler) olmuştur.

57.Koalisyon Hükümetin Başbakanı merhum Bülent Ecevit yaşanan bu uzlaşmayı o dönem şu şekilde yorumlamıştı:

"TBMM'de temsil edilen beş partinin genel başkanları olarak çok önemli bir olay için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili başvuruyu beş partinin genel başkanları olarak birlikte imzalayacağız. Böyle bir olay şimdiye kadar çok partili demokratik yaşamımızda görülmemiştir. Bu, demokrasi kültürünün önemli bir unsuru olan uzlaşı yolunda ne kadar büyük mesafe aldığımızı gösteriyor. Şimdi huzurunuzda bu başvuruları imzalayacağız. Milletimize hayırlı olmasını dileriz."



bağlantıyı göster (facebook ile) bağlantıyı göster (klasik üye girişi ile)

Ahmet Necdet Sezer'in seçilmesini en çok o zaman Fazilet Partili, şimdi AKP'li olan beyin kadrosu desteklemiştir.

Geçenlerde bir televizyon kanalı Çorum ilinde seçim programı yapıyor ve terbiyeden yoksun AKP 1.Sıra Milletvekili adayı, bugün birçok AKP'linin yaptığı yalan propaganda ile MHP'yi suçlayarak diyor ki: Bülent Ecevit'e itaat ettiniz, Ahmet Necdet Sezer'i Cumhurbaşkanı yaptırdınız" diyor…

Maalesef bu tür yalan ve iftira propagandasına, MHP'nin tabanında yer alan birçok samimi arkadaşımızda inanmaktadır.

AKP'liler yalan söylemeye, iftira atmaya alışkındır da, işin gerçeği öyle midir? Elbette hayır…

Tekrar tekrar söylüyorum, Ahmet Necdet Sezer'in seçilmesini bugün ki AKP'liler büyük aşk ve şevkle istemişler ve oylarını da o yönde kullanmışlardır.

Şöyle tarihi gerçeklere doğru bir yol alalım ve AKP'nin yalan ve sahtekârlık maskesini bir düşürelim bakalım…

Ahmet Necdet Sezer'in 10.Cumhurbaşkanı olarak seçilmesini öncesi şuan ki AKP'nin beyin kadrosunda bulunan, o zaman ki Fazilet Partili siyasiler bakın neler demişler… Özellikle şimdi meydan meydan mazlum ve mağdur rolü oynayan Abdullah Gül'ün sözlerine dikkat edin…

Fazilet Partisi

· Bülent Arınç: Türkiye'nin önünü açacak. Oy veririm.

· Abdullah Gül: Ecevit'e helal olsun. İyi bir seçim. Ben oy veririm.

· Dengir Mir Mehmet Fırat: Kaliteli biri, mutabakat halinde oy veririm.

· Musa Demirci: Şimdiden bir şey söylemem. Bir neticeye bakalım.

Zeki Çelik: Oy veririm. Partimle beraber hareket ederim.

· Mehmet Bekaroğlu: Sezer, demokrasiye inanmış bir hukuk adamı. Desteklerim.

· Eyüp Sanay: Partimizin aldığı karar çerçevesinde ona oy veririm.

· Cemil Çiçek: Partimizde olumlu görüş var. Ben de destek vereceğim.

· Cevat Ayhan: Böyle demokrat birine tabii ki oy veririm.

Girin Bakın

bağlantıyı göster (facebook ile) bağlantıyı göster (klasik üye girişi ile)

Fazilet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan "Sayın Sezer bizim yıllardan beri dile getirdiğimiz görüşlere paralel açıklamalar yapıyor. Sanki orada konuşan FP'li bir arkadaşımız gibi" diye konuşuyor. FP Grup Başkanvekili Bülent Arınç ise "Demokratikleşme konusunda cesur konuşmalar yapan Sezer'e aşık oldum" diyordu.

Girin Bakın:

bağlantıyı göster (facebook ile) bağlantıyı göster (klasik üye girişi ile)

Ahmet Necdet Sezer'i aday göstermesinden dolayı, "Ecevit'e helal olsun. İyi bir seçim. Ben oy veririm." diyen Abdullah Gül, 26 Nisan 2000 tarihinde Milliyet Gazetesi'nin "Siyaset Kürsüsü" isimli köşede yazmış olduğu makalede

"İşte bu ara dönemden çıkışın ilk adımları, Anayasa değişikliği paketi çerçevesinde, Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel'in yeniden seçilmesi için yapılması öngörülen değişikliğin, tüm dayatmalara ve baskılara rağmen TBMM'de geri çevrilmesiyle atılmıştır.

Meclis'in bu dirayetli tavrından, başta Başbakan Sayın Bülent Ecevit olmak üzere, herkes dersini almıştır. Sisteme müdahalelerin, sistemi zorlamanın hiçbir faydası olmadığı görülmüştür. Bu nedenle, her şey olması gereken tabii seyri içinde devam etmeye başlamıştır. Nitekim, Başbakan Sayın Ecevit'in Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aradığı geniş uzlaşma tavrı, bunun açık göstergesidir. Ayrıca alınan ders gereği, yeni dayatmacı tutumlara girilmemesi ve zor olanı başarmak gibi bir gayretin içinde olunmaması da sevindiricidir."

Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini geniş uzlaşma tavrını o zaman överken, şimdi AKP iktidarı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Anayasa kararlarına hem dayatma yapmakta, hem de alınan kararlara muhalefet etmektedir… Ve Ahmet Necdet Sezer'e "aşık olanlar", onu seçtirdi diye "Ecevit'e helal olsun" diye methiye dizenler, bugün seçim meydanlarında Türkiye'nin en büyük makamında oturan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e "yuh" çektirme terbiyesizliğini göstermektedirler.

Her konuda olduğu gibi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de siyasi ikiyüzlülük yapmaktadır.

AKP iktidarından, Ahmet Necdet Sezer nasıl seçildiyse, öyle bir seçim istendi ama onlar dayatma yapıp, kriz çıkardılar ve şimdi de bu krizden beslenmeye çalışmaktadırlar.

Seçim meydanlarında bu krizi, siyasi ranta çevirmek için her yolu deniyorlar. Kendi elleriyle yarattıkları krizle beraber, miting meydanlarında tiyatro oynamaktalar.

AKP, Cumhurbaşkanlığı konusunda ne söylüyorsa baştan sona yalandır.

Kıyaslamaları yalandır, bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçim tahlilleri yalandır, bu "367" nerden çıktı demeleri yalandır.

367'yi bilmeyen Recep Tayyip Erdoğan, Apo'yu kurtarmak için 05.08.2002 tarihinde 367'den bahseder miydi?

BOP Eşbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, o tarihte aynen "Ölüm cezasının kaldırılarak yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının getirilmesi, cezalandırmadır. Ancak şu anda getirilenin yeterli olduğuna biz inanmıyoruz. AK Parti olarak 'Anayasal güvence' dedik. Birileri çıkıyor, o da MHP...'Efendim 3'te 2 çoğunluk var'. Diğer partiler de aynı şeyi söylüyor. Bu 3'te 2 çoğunluk kanunla geliyor, kanunla geldiği için bir başka kanunla değiştirilebilir. Fakat Anayasa değişikliği kararıyla gelirse, o zaman 367 gerekir. Biz 'işi zorlaştıralım' diye bunu istedik. Kamuoyu vicdanını rahatlatalım diye. Ama kamu vicdanının rahatlayabileceğine ben inanmıyorum. Sadece AB'nin yetkili ortaklarını rahatlatmış oluruz." -demektedir.

Girin Bakın: webarsiv.hurriyet.com.tr

İşine gelirse 367 var, işine gelmezse 367 yok… Klasik AKP anlayışı budur.

AKP, Cumhurbaşkanlığı konusunda çuvallamıştır. Bu çuvallamayı yalanla, iftira ile kapatmaya çalışmaktadır.

Zaten bu Cumhurbaşkanlığı konusunda, cahilleri ve aptalları kandırmasalar, geniş bir kitleye mazlum ve mağdur olduk şeklindeki propagandayı tesir ettiremeyeceklerdi.

AKP'liler iyi rol kestiklerinden, tiyatroyu çok iyi oynadıklarından bu konuda kısmen başarılı oldular…

Ama tarihi gerçekler karşısında sadece aciz, beceriksiz, dayatmacı olarak anılacaklardır.

Özet;

AKP, 4,5 yıl boyunca ülkemizi parçalanma eşiğine getirmiş, ekonomiyi IMF'ye, siyaseti AB-D'nin dümen suyuna sokmuştur. APO'yu ipten kurtarmış, hapisten de kurtarmaya teşebbüs etmiştir. Milyonlarca insanımızı açlık ve sefalete mahkum etmiş, yasalarla oynayarak, yargılandıkları suçları ortadan kaldırmışlardır. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş büyüklükte yolsuzluklar yapmışlar, kendi çevrelerini dolar milyarderi yaparken, Türk Milletini yoksulluğa mahkûm etmiştir. Türk Milleti ve devleti lehine tek bir icraatı olmayan AKP, Türkiye'yi parçalamak için her yolu denemiş, "Türklüğü inkar etmiş", Türk Milleti'ni parçalara ayırarak "etnik bölücülük" yapmıştır.

4,5 yıllık iktidarları boyunca ülkeyi felakete sürükledikleri için, seçim meydanlarında halkımızın karşısına çıkacak yüzleri olmadığından, Cumhurbaşkanlığı konusunu özellikle bu noktaya getirerek, meydanlarda anlatacak malzeme elde etmeyi hedeflemişlerdir. Tayyip Erdoğan, "mağduriyeti" oynamak için en yakın adamı Abdullah Gül'ü bile harcamaktan çekinmemiş, Türk-İslam düşmanlarının projesi olan BOP'da görev almaktan çekinmeyen birisidir.

Cumhurbaşkanlığı konusunu, özellikle bu noktaya getirip halkımızın duygularını istismar etmeyi hedeflemişler, bu konuda da "yalan ve riyakar" oldukları ortadadır.

"Geldikleri gibi gidecekler" ve MHP'nin tek başına iktidarında Amerika'ya bile kaçsalar, oradan getirilip Yüce Divan'a çıkartılacaklardır.

22 Temmuz, yolsuzluk şampiyonu AKP'ye gerekli dersin verildiği tarih olacaktır.

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <