Üye Girişi
x

Giriş Başarılı.

Yanlış Bilgiler.

E-mail adresinizi doğrulamalısınız.

Facebook'la giriş | Kayıt ol | Şifremi unuttum
İletişim
x

Mesajınız gönderildi.

Mesajınız gönderilemedi.

Güvenlik sorusu yanlış.

Kullandığınız Sosyal Medyayı Seçin
Yeni Klasör 8 yıldır sizin için en güvenli hizmeti veriyor...

Teknoloji dünyasındaki son gelişmeler ve sürpriz hediyelerimiz için bizi takip edin.

Amsterdam İslam Koleji'nde neler oluyor

ibni haldun islam koleji

Forumlar / Güncel / Haberler

 
> 1 <

firari00

grup tuttuğum takım
Cezalı Grup
Hat durumu Cinsiyet Özel mesaj 144 ileti
Yer:
İş:
Kayıt: 25-12-2007 06:36

işletim sistemim [+][+3][+5] [-]
kırık link bildirimi Kırık Link Bildir! #277755 26-12-2007 06:06 GMT-1 saat    
Çamur at izi kalsın!.. Medyadan takip ettiğiniz üzere, İslam okullarına yönelik saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Sorunları olmasına rağmen, diğer okullar kadar başarı grafiği çizen bu olulardan ne isteniyor?


40 küsur İslam ilkokulu, ve 3-5 tane orta ve lise dengi okulumuz var. Bunların sayılarının artmaması için hali hazırdakiler karalanıp, çamur atılıyor. İşte size belgeleriyle bir çamur atma, iftira ve karalama öyküsü...

Amsterdam İslam Koleji'nde neler oluyor?

Her şey, okuldaki tarih öğretmeninin uzun süren hastalığı ve onun yerine işe alınan bir başka öğretmenin gelişiyle başlar.

Tarih öğretmeninin uzun süren rahatsızlığı nedeniyle okula bir tarih öğretmeni alınır. Simon Bornstein adlı bu kişi Yahudi kökenlidir ve aynı zamanda hahambaşıdır.

Bu durumdan okulun haberi yoktur. Görev yaptığı iki ay süresi boyunca, okul içerisindeki herkese cehennem hayatı yaşatır.

İki ay içersinde sadece öğretmekle sorumlu olduğu kitabın ancak 28. sayfasına kadar gelebilmiştir. Sınıfta kaldığı süre içerirsinde, öğrencileri provoke eden konuşmalar yapar, tartışmalar başlatır.

Ortadoğu'yu tartışır, Yahudilerle ve Müslümanlar arasındaki meseleleri konuşur ve çocukları tahrik etmeye başlar.

Sürekli olarak “Sizde birlik beraberlik yok!. Herkes değişik değişik baş örtüsü takıyor. Ama ben bak kep takıyorum, bakın bizdeki kepler hep aynı, bizde birlik var... Yahudilikte birlik var, ama sizde birlik yok” gibi sözlerle öğrenciler huzursuz edilir.

Bu durumdan okul yönetiminin haberi uzun süre olmaz. Okula kepsiz gelir, derste kepiyle oturuyor. 13-14 yaşlarında olan öğrencilerin hepsi bilinçlidir ve oynanan oyunun farkındadırlar. Hiçbiri onun oynadığı oyunun içerisinde düşmez, kimse hakaret etmez, kızmaz...

İşi daha da ileri götürür ve yaşları büyük gençlerle de tartışmalar başlatır. Derslerine girmediği Faslı gencin birine “Sen Müslümansın ben Yahudi'yim benim; hakkımda ne düşünüyorsun” diye sorar..

Çocuk, “Hocam, sizinde canınız var benimde canım var; sizinde bir kalbiniz var benimde bir kalbim var, ikimizde insanız” diye cevaplar ama onun aradığı cevap bu olmadığı için deliye döner.


İstihbarat şefi gibi çalışıyor

Daha sonra işin boyutunu büyütür ve okul yönetiminden habersiz siyasileri çağırarak toplantılar yapar, 'radikalizm' üzerine paneller düzenler.

Bu durum, olayın vahametini kavrayan tarih öğretmeni olan Ekrem Karadeniz'in gözünden kaçmaz. Okul müdür yardımcısı Mehmet Okuducu'ya mesele iletilir ve ardından herkes haberdar edilir.

Bu art niyetli öğretmenin maksadının ne olduğu açığa çıkınca, ondan kurtulma yolları aranır.

Hasta olan öğretmene geçici olsa da göreve başlaması teklif edilir; bu yolla Yahudi, hahambaşına yol gösterilecektir.

2006 yılı Kasım ayının son haftasında cereyan eden bu olay, gazetemize sunulan orijinal belgelerle ispatlanmıştır.

Eski öğretmenin, Pazartesi günü işine tekrar başlamasıyla, iki ay içerisinde öğretmenlik görevini bırakıp, sadece Yahudilik ve ırkçılık propagandası yapan hahambaşının görevine, aynı haftanın Perşembe günü son verilir.

Hahambaşı, bu kızgınlık ve düşmanlıkla ertesi günü yani, Cuma gününü basın kuruluşlarında geçirir.

Cumartesi günü, 4 televizyon kanalında, 5 ayrı gazetede okulla alakalı yalan, yanlış, iftira dolu bir sürü haber yayınlanır.

“Herkes birbirine Mısır'daki Müslüman Kardeşler gibi 'Selamünaleyküm' diyor, demokrasiye inanmıyorlar, kadın haklarından konuşmak yasak, diğer dinleri aşağılayan bilgiler veriliyor, insan haklarına inanmıyorlar” gibi bir sürü zırva, gerçek dışı pek çok ithamla okul ve yönetim suçlanır.

Cumartesi günü televizyon ve gazetelere çıkan bu haberler suç duyurusu olarak algılanır ve olay, Salı günü Wilders tarafından meclise taşınır

Bölgenin Faslı belediye başkanı “Eğer böyle bir şeyler varsa, gereken yapılsın” der ve Salı günü mecliste görüşülen mesele için Perşembe günü beş kişilik bir müfettiş baskına gelir.

Öğrenciler arasında anket yapılır. Hollanda anayasası, demokrasi, insan ve kadın hakları gibi itham edildikleri konularla alakalı adeta sorguya çekilirler.

Ardından, bu anket sonucunu “Hollanda'nın en kötü okulu” başlığı ile kamuoyuna duyururlar.

Müfettişler kaygılı

Öğrenciler, veliler ve okul idaresinde büyük bir endişe ve panik başlar.

Müfettişler, okul idaresi ve öğretmenlerden bütün çocukların bilgilerini içeren kapsamlı bir rapor isterler. Geceler gündüzlere katılır ve istenilen raporlar hazırlanır teslim edilir. Müfettişler, okulun böyle bir damga yemesinden dolayı üzgündürler ve büyük bir mahcupluk içerisindedirler. Çünkü okula isnat edilen suçların, tamamen safsata, düzmece ve iftiradan olduğunu anlarlar.

Müfettişlere, tarih öğretmeni Ekrem Karadeniz'in, halklar arasındaki önyargıları, düşmanlıkları kaldırmaya yönelik çalışmaları anlatılır ve Anne Frank Vakfı'na hazırladığı kitapçık takdim edilir.

Okulda tam aksine, insan sevgisinin, barışın, paylaşmanın, dayanışmanın ve kısacası erdemli insan olmanın yollarının anlatıldığına şahit olan müfettişler, raporlarına bunları da kaydederek okludan ayrılırlar.

Bakanlık, okulun kısmi olarak denetlenerek yoluna devam etmesine karar verir. Bu durumdan herkes memnundur. Zira denetimin, kendilerini daha da kamçılayacağı, aşk ve şevkle çalıştıracağı inanıcındalar. Yani, başarılarını iki kat daha artıracakları kanaatiyle işlerine sarılmış, büyük bir enerji ve efor harcayarak yollarına devam ediyorlar.

Eğitim bakanlığının sitesinde okullarla alakalı kalite değerlendirmesinde, “en kötüler” bölümünde Amsterdam İslam Koleji'nin adı yoktur. Okul yönetiminin şu an elinde bulunan belge 7 Aralık 2006 tarihini taşımakta.

8 aralık 2006, yani 1 gün sonra aynı sitenin aynı raporuna Amsterdam İslam Koleji'nin adı da yazılır. Bu rapora göre de, İSA, 'en kötüler' arasında yer alır. Bu ise bir 'derin devlet' işidir.

Ekrem Karadeniz beyi kısaca bir tanıyalım.

Ekrem Karadeniz ismim, tarih öğretmeniyim aynı zamanda Amsterdam İslam Koleji'nin Mavo bölümünden sorumluyum. Okulun açıldığı günden, yani 2001 yılında beri görevliyim. Hastalıktan dolayı bir sene ara verdim çok şükür şu anda görevimizin başınadayız. Yaşanan son talihsiz olayları, yüz akıyla tamamladığımız için bahtiyarız.

Evliyim, bir kız, bir erkek olmak üzere çocuğum var.


Okulunuz hakkında biraz bilgi alalım.

2001 senesinde okulu 135 talebeyle açtık. 10 öğretmen, bir hademe ve birde katibimizle göreve başladık.


En güzel yılımız o yıl oldu. Güzel, sakin, derli, topluydu her şey. Derse gelmeyen bir talebenin varlığından hemen haberdar olurduk.

Tabi okul büyüdükçe problemlerde çoğalıyor. ikinci yıl öğrenci sayımız birdenbire 350 oldu. Üçüncü yıl bu sayı 600'e ulaştı. Şimdi ise genel mevcudumuz 850'dir.

Bu çok aşırı bir büyüme oranıdır. Çünkü okul büyüdükçe, bütün iç ve dış organizasyonunu o yapıya göre her yıl yenilemeniz lazım.

Bu öğrenci talebine müsbet cevap verebilmek için, her yıl yeni bir okul açıyormuş gibi hareket ediyorduk.

Yeni öğretmenler almanız, o yeni öğretmenleri özel kurslarda eğitmeniz ve başarılı olmak zorundasınız. Bu işleri bir ararda götürmekte epey bir zorlanıyorduk; çünkü talep çok büyüktü. Fakat başarı oranımız, istenilen düzeyde olmasa da fena değildi.

Mezun sayınız ne kadardı?

Okulumuz, bütün bölümlerden olmak üzere ortalama yüzde 85 oranında mezun verdi.. Vmbo, TLı ve Havo- Vwo bölümlerini genel bir başarı grafiği ile değerlendirirsek, bu oran yine % 80'ler tekabül eder. Bu azımsanacak bir rakam değil. Zaten bu başarı oranının kamuoyuna yansımasından sonra, üzerimize gelmeye, iftira ve çamur atmaya başladılar.

Sanki özel olarak görevlendirilmişçesine okulumuza gelen Simon efendi, işini iyi yapsaydı, okulumuza büyük katkısı olurdu. Yahudi kökenli olması hasebiyle, Müslüman çocukların, sosyal ve kültürel entegrasyonuna büyük bir katkı sağlayabilirlerdi. Ama maalesef bu öğretmen, öğretim görevi yerine başka bir yol seçti. İki ay içerisinde yaklaşık 28 sayfa ders işledikten sonra çekti gitti.

Zihnindeki karalığı, beynindeki, yüreğindeki kini etrafa saçarak gitti.

Okulunuza yönelik ciddi suçlamalar yapıldı, bu suçlar karşısındaki tavrınız nasıldı?

Öğrencilerimizi radikalleştirdiğimiz iddia edildi. Demokrasiye, insan ve kadın haklarına karşı bir anlayışla eğittiğimiz iftirası atıldı. Çocukları, diğer dinlere karşı önyargılı ve düşmanca bir anlayışla yetiştirmekle suçlandık. İslam dersleri bir süre inceleme altına alındı. Suçlamalarla alakalı en küçük bir unsur bulamadılar.

Bu ve benzer suçlamaların tamamen asılsız ve iftira olduğu anlaşıldı. Bu yorucu ve üzücü süreçten alnımızın akı ile çıktık, şükürler olsun.

Nasıl bir süreç yaşandı?

“Hangi tarihte, hangi derste, hangi seviyede, hangi sınıfa, hangi konular işlendi” diye bize rapor hazırlamamız için talimat verildi. 5 ekip görevlisiyle gecemizi gündüzümüze kattık ve verilen ödevimizi yüz akıyla tamamladık. Bir yandan, öğrenci ve velilerdeki tedirginliği, umut kırıklığını yok etmek için uğraşırken diğer taraftan da, belediye başkanıyla, devlet sekreteri Abutalip ve PvdA, SP gibi partililerle görüşmeler yapıyorduk. CDA görüşmek istemedi, VVD teklifimizi kabul etmedi.

Parlamentoya, çocuklar tarafından yazılmış 250 adet özel mektup teslim edildi.

“Her eğitim sezonu yapılan okul kalite puanlamasında “en iyiler” içerisinde yer alan okulumuz ne oldu da birdenbire “en kötüler” hanesinde yazılmaya başladı?” bunun cevabını verin yeter diyorduk. Ama kimse bu konuda bir şey söyleyemiyordu. Bu süreç, bizleri, veli ve çocukları hayli yıprattı. Umutsuzluğa, karamsarlığa itti. Yapılan iftiranın gerçek olduğuna inanılmaya başlandı. Çocuklar ve veliler artık “ha demek ki, bu okulda bir şeyler öğretilmiyor, suçlamalar doğru” diye düşünülmeye başlanıldı.

Şu an nasıl bir durumdasınız?


Bu karalama kampanyasının bir 'oyun' olduğunu anlayan sağduyulu herkes okuluna sahip çıkmaya başladı. Hileleri ters tepti ve bu yıl 65 yeni talebe aramıza katıldı.

Oynanan oyun, hem yeni yazılacak öğrencilerin, hem de Den Haag, Utrecht, Arnhem, Enschede gibi şehirlerde açılması düşünülen İslam Kolejlerinin önünü kesmeye yönelikti. Büyük bir kamuoyu oluşturdukları ve diğer okulların şimdilik önünü kestikleri için 'bunda bir nebze başarılı oldular' diyebiliriz, ama okulumuza yönelik oynanan kirli oyundan bizler başarıyla, yüz akıyla çıktık.

5 ay süren kabus dolu günler, 27 Mayıs Pazartesi günü bakanlıktan gelen açıklamayla sona erdi.

Bakanlık kararı medyada yer buldu ama, iftira haberleri kadar geniş bir biçimde değildi. Bir buçuk yıllık geçici bir müfettiş kontrolü altında okul, eğitim ve öğretime devam edecek. Her türlü ambargo, baskı kalktı. Bu karalamadan daha da güçlenerek çıktık.

Öğrencilerin kökene göre dağlımı nasıl?

Şuanda talebelerin yüzde ellisini Fas kökenli kardeşlerimiz oluşturmakta.

Yüzde kırkı Türk kökenli ve diğer kalan yüzde onunu da diğer ülkelerden gelen talebeler oluşturmakta. Mısırlı, Filistinli, Suriyeli ve Hollandalı Müslüman talebelerimiz var.

Okulda yaşanan iç sıkıntılar vardır yani bunu dışarıda ki karşı vermiş olduğu mücadelenin öğretmen açığı veya herhangi bir sorunuz var mı.
Bizim şuanda hiç bir öğrenci ve öğretmen açığımız yok. Öğretmenlerimizin yüzde doksanı diplomalı. Yüzde beşi son sınıftalar, diplomalarını almak üzereler. Diğer yüzde beşini de, yüksek meslek okulu bitirmiş, mühendis ya da farklı meslek sahibi insanlardan oluşmakta. Bu gruptaki meslektaşlarımız, diplomanın her şey demek olmadığını açıkça ortaya koymaktalar.

Biz her yıl 'daha kaliteli ders vermek için' öğretmenlere yönelik kurslar düzenliyoruz. Ve bu kursun takip edilmesi zorunluluğu vardır. Başarımızın sırrını, bu gibi düzenlemelerde de aramak gerekir diye düşünüyorum.

Öğrenci alınırken hangi kriterler göz önünde bulunduruluyor?

'Citotoets' puanlarında sorun yoksa ve bizim okulun kurallarına uymayı kabul ediyorsa, herkese kapımız açıktır.

Hollandalıda olabilir, Katolik ya da Protestan da olabilir hiç fark etmez. Yeter ki okulun kurallarını riayet etsin.

Öğretmenlerde aranan böyle bir şart var mı?

Müslüman kadın öğretmenlerde, okul içerisinde tesettürlü olma şartı aranıyor.

Geçmişte yasadığınız başörtüsü konusu neydi

Daha önce İbn-i Haldun'da staj gören Samira Haddat adında bir kadın öğretmen, Arapça öğretmenliği için okulumuza müracaat etmişti. Kendisini Müslüman olarak tanıtınca, okulun başörtüsü kuralı hatırlatıldı. Ondan sonra “zorla başörtüsü taktırıyorlar” gibi bir yaygara koparıldı. Halbuki, kendini Arap ve Hıristiyan olarak tanıtsa ve işe öyle alınsa sorun çıkmayacaktı.

Yani Müslümanlar başörtüsünü okul içerisinde takmak zorundalar öyle mi?

Evet

Neden?

O sorunun muhatabı ben değilim, onu benim bir üstüme soracaksınız.

Vatandaşlarımıza ulaştırmak istediğin herhangi mesajınız var mıdır?

Bütün belirsizliklere ve karalamalara rağmen, 65 çocuğunu okulumuza yollayan velilerimize teşekkür etmek istiyorum. Dualarını eksik etmesinler, çünkü bu ne ilk ne de son olacaktır.

Özellikle, 11 Eylül ve Theo van Ghog sonrasında başlayan ve her geçen gün ivme kazanarak devam eden İslam karşıtlığının önün ancak eğitimli ve donanımlı olduğumuzda çıkabiliriz.

Bir gün camiyi, bir gün okulu bir gün kurum-kuruluşları, bir başka gün ise bir şahsı hedef alarak sürekli saldırılıyor. Her an taarruz halindeler. Kalenin ne zaman düşeceğinin hesabını yapıyorlar.

Dimdik ayakta durmamız ve birlik, beraberlik içerisinde hareket etmemiz lazım; yoksa kaybederiz.

“İslâm şiddet bir dinidir” ,”namaz kılanlar radikaldir”, “başörtü, kadınları ezen bir semboldür” gibi herze ve zırvalar nasıl içi boş birer yalansa, okulumuzla alakalı çıkan yaygaralara da koskoca bir yalandır. Ve bu ispatlanmıştır.

Şimdi aynı yaygara ve karalama kampanyaları, Amsterdam Ayasofya camii için kopartılıyor. Hepimizi teker teker yakalayıp işimizi bitirmeye çalışıyorlar. Bir diğerimiz ise geriden olanları kayıtsız bir şekilde seyrediyor, hatta bazen, “iyi oldu, demek ki suçluymuş” diyebiliyoruz.

Bu bölünmüşlük, dağınıklık bizler her geçen gün bitişe doğru götürüyor. Farklılıklarımızı zenginlik unsuru olarak görelim ama, bizleri bir araya getirecek en önemli değerlerimiz etrafında da “bir” olmaya, “birlikte harekete etmeye” ve birbirimizi sevmeye çalışalım.

dogus.nl



Kaynak: Habervakti

Bunu ilk beğenen siz olun

Hata Oluştu


> 1 <